Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

YENİDEN SADABAT PAKTI! (3)

NATO üyeliğimiz konusundaki kafa karışıklığında kalmıştık!
Orgeneral Saldıray Berk, Aydınlık’taki mülâkatında, bugün hâlâ daha NATO’yu savunanların yüzüne bir şamar gibi inen şu değerli tespitleri yapmış: “NATO, üyesi olduğumuz hâlde, ülkemiz, birlik ve beraberliğimiz için açık bir tehdit hâline gelmiştir. Ülkemize yönelik tehditler NATO kaynaklıdır. Bizi bölmek isteyenlere ülkemizde üs veriyoruz. Ülkemizin NATO üyeliğinin bir anlamı kalmamıştır. Türkiye’nin tekrar tam bağımsızlığına kavuşması için gerekli zaman gelmiştir. Bugünkü dünyada bir askerî bloğa bağlı kalmanın bir anlamı kalmamıştır. 5 yıl içersinde NATO’nun askerî kanadından tamamen çıkmak, ülkemizin bekası açısından önemlidir.”
Emekli Amiral Soner Polat da, 15 Temmuz’dan sonraki gelişmeleri değerlendirdiği 10 Ekim tarihli yazısında, artık, 28 NATO üyesi ülke içinde, ABD’nin denetimine en uzak ülke Türkiye’dir diyor. NATO gladyosunun ülkemizdeki etkisinin kırılmasının temel nedeninin, 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü olduğunu belirten sayın Polat’ın tespitleri özetle şöyle: “Örtülü yöntemlerle, kamuoyuna hissettirmeden ülkelere ayar veren NATO, Türkiye üzerindeki denetimini kaybetmek üzeredir. Diğer taraftan, Türk kamuoyu ABD/NATO tehdidi karşısında bir bilinç sıçraması yaşamıştır… Basın ve kamuoyu oyunları ile eğitimli kitlenin NATO/ABD-AB etki alanında kalması için yoğun bir çaba sarf edilmektedir. Bazı siyasî partilerde üst yönetimi ele geçirenler de bu çabalara destek vermektedir. Ancak hayatın pratiği öylesine sert rüzgârlar estirmektedir ki, bu toplum kesimlerini de Batı kampında uzun süre tutmak sanıldığı gibi kolay olmayacaktır. Öte yandan, devlet aygıtında, kayıtsız koşulsuz olarak BATI’ya/NATO’ya hizmet edenler sistem dışına çıkarılmıştır. Devlet bürokrasisinde Batılı devletlere dayanarak yükselme devri fiilen sona ermiştir. Burada bir hususun daha altını çizmeliyiz. Eğer Türkiye’de, BATI’dan DOĞU’ya doğru esen rüzgârlar bir siyasî iklim değişikliğine neden olmasaydı, BATI’ya yaslanan malûm çevreler daha fütursuz davranabilirlerdi. Değişen siyasî iklim, emperyalist merkezlere ucuz mürekkep olanları teşhir etmeye başlamıştır” (Aydınlık, 10 Ekim 2017).
Sayın Polat’ın yaptığı bu tespitlere aynen katılıyoruz. ‘Amerika yenilmez’ sanan Amerika Muhipleri, Batı Asya Birliği doğrultusunda atılan adımlar karşısında şaşkınlar! Fakat yine de, Türkiye’yi ABD kampına ‘mahkûm’ tutma gayreti içindeler! Televizyonlara ve basına serpiştirilmiş Etki Ajanları, Rusya’ya bu kadar yaklaşmanın ‘tehlikelerini’ anlatarak, akılları sıra kamuoyu oluşturmaya çalışıyor; Amerika’nın 15 Temmuz’daki rolünü unutturmaya çalışıyorlar! İran’a ve Irak’a yaklaşmamızdan, Türkiye Amerika’dan koparak bölgesel bir güç hâline gelecek diye ödleri kopuyor.
Ne kadar da çoklar!
Bir de, bağımsız bir Türkiye’yi hayal bile edemedikleri için, Amerika ile ilişkilerimizin gerilmesinden endişelenenler var! Meselâ, HaberTürk TV’de, Didem Aslan Yılmaz’ın, “Ama 60 yıllık müttefikliğimiz ne olacak?” diye sormasının nedeni de bu endişe olmalı!
Amerika’nın yörüngesinden çıkmakta olduğumuz için endişelenmek değil sevinmek gerekmez mi?
ABD ile müttefikliğimiz bitecek diye kimse endişelenmesin. Emin olunuz her şey çok daha güzel olacak.
Fakat bunu idrak edebilmek için, Millî Tarih şuûru gerekiyor. Ne yazık ki, Amerika’nın uyguladığı kültür emperyalizmi sayesinde, Millî Düşünmek, ‘Milliyetçiyim demek’, âdeta ‘çağdaş olmaktan uzaklaşmak’ olarak algılanır oldu! Fakat, işte bu çarklar kırılıyor; algılar yıkılıyor. Hem de, Amerika’nın ve Batı’nın, bir zamanlar çok güvendiği, ‘Bütün milliyetçilikler ayaklarımın altında’ diyen bir iktidar tarafından!
Fakat hâlâ daha, ‘Erdoğan öfkesi’ nedeniyle, Amerika kaynaklı tehditleri ve bölge devletleri ile işbirliğinin önemini algılayamayanlar var! Bu tehditlerin sebebinin (meselâ vizelerin durdurulması), bu iktidar yüzünden olduğuna inananlar var. Malûm basın da, böyle algılanmasına yardımcı oluyor.
Rusya ile, İran’la, Irak’la ilişkilerimiz düzeldi ve Suriye ile de düzelme yoluna girdi ya, Etki Ajanları yine devredeler!
Amerika’nın vizelerin durdurulması kararından sonra da, Amerika muhipleri yine devredeler!
Taha Akyol, “Rusya ve İran ile ilişkiler gelişirken, Batı ile gittikçe tırmanan sorunlarımız olduğunu” belirtiyor ve “Aman ha Rusya ve İran karşısında yalnız kalmayalım” diye ‘uyarıyor’!
Evet, Rusya ve İran bizi yutabilir! Sonra, İran’ın Şiî yayılmacılığı nasıl unutulur! Aman ha! Sakın 1945’te demir attığımız, Amerika’nın güvenli limanından ayrılmayalım!
Ahmet Hakan Barzani’nin gayri meşrû Bağımsızlık Referandumu hakkında, 28.09.2017 tarihli Hürriyet’te, “Barzani’yi ezeceğim diye kendi Kürt’ünü kaybetme” aklı veriyor; vizelerin durdurulması konusunda da, ‘Amerika’ya posta koymak yerine, ‘arka kapı diplomasisi’ öneriyordu!
Barzani’nin referandumuna iktidarın gösterdiği tepkiyi eleştiren Ertuğrul Özkök, 29 Eylül tarihli yazısında, âdeta hükümeti tehdit ediyordu: “Bir adım içeri girerseniz, dünya karşınıza dikilir!…Sayın Cumhurbaşkanım, lütfen çıkarın artık ülkemizi bu Orta Doğu denilen bataklıktan. Yüzümüzü yine Batı’ya döndürün. Bırakın Orta Doğu’nun ‘yeni Lavrence’larını’, bu defa Araplar düşünsün. Kendileri ne yapacaklarsa yapsınlar. Türk Milleti o bataklıkta çok fazla bedel ödedi. Bizim artık onurlu bir idealimiz varsa, o da ‘muasır medeniyetler seviyesine çıkmak’ ve barış içinde yaşamaktır!”
Özkök, vizelerin durdurulması konusunda da, “Bu krizi iyi yönetemezsek, ikinci gece yarısı ekspresinin yola çıkacağını” yazıyordu!
‘Büyük stratejist’ Hakan Albayrak Karar gazetesinde, “Kuzey Irak’ta er veya geç bağımsız bir Kürdistan devletinin kurulacağını farz ederek o devleti şimdiden müttefik olarak kazanmaya bakalım” aklı veriyordu!
Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur, bir Barzani televizyonuna şu açıklamayı yapmıştı: “Kürdistan bağımsız olması gereken bir ülke, Irak Anayasası, merkezî hükümetin anayasasıyla da zaten özerk bölge parlamentosu olarak tanımlanan, parlamentosu olan, cumhurbaşkanı olan, başbakanı olan bir özerk bölge deniliyor. Ben, Türkiye’nin de adım adım buna yaklaşan bir tavır içinde olduğunu görüyorum. Kürdistan bayrağının asılması bunu tanımanın ön adımı olmak durumundadır. Çünkü Kuzey Irak diye tanımladığımız Kürdistan Cumhuriyeti bana göre, bir bağımsız devlet gibidir. Ona göre davranıyor zaten. Kürdistan Cumhurbaşkanı Barzani’nin Türkiye’de ağırlanmasına, Kürdistan bayrağının asılmasına karşı olanlar aslında köken itibariyle Kürt düşmanıdır!” ./…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678