Bir ABD Projesi olan PKK Terörü’nün, ‘Kürt Sorunu’ olduğuna inandırılanların aklına uyularak, ‘Sorunu’, ‘Kürt Vatandaşlarımıza Anadilde Eğitim Hakkı Tanıyarak çözmeye Kalkmanın’ Millî Bütünlüğümüzü ve Millî Devletimizi paramparça edeceği bilinmelidir. Anadilde Eğitim konusunda da müthiş bir kara propaganda yapılmakta; sanki Kürt vatandaşlarımız Anadillerini özgürce öğrenemiyorlarmış ve konuşamıyorlarmış gibi bir algı yaratılmaya çalışılmaktadır.
Bir önceki yazımızda değindiğimiz üzere, sayın Hüseyin Terzi’nin de belirttiği gibi, aslında, ülkemizde konuşulan dillerin öğrenilmesi için kurslar açılmasının önünde herhangi bir engel yoktur. Fakat burada bir kurnazlık yapılarak, Anadil Öğrenimi ile Anadilde Eğitim birbirine karıştırılıp; sanki Kürt vatandaşlarımızın kendi dillerini öğrenmelerinin önünde büyük engeller varmış gibi gösterilerek, Anadilde Eğitim hakkı talep edilmektedir! Hâlbuki, bunlar başka başka şeyler!
Bu propagandadan etkilenerek; meselenin esasını bilmeyen, fakat temel hak ve özgürlükler konusunda duyarlı olan bazı aydınlarımız ve siyasetçilerimiz, Kürt vatandaşlarımızın kendi Anadillerini konuşabilmelerinin önünde engeller var zannederek, Anadilde Eğitim taleplerine destek vermektedirler! Bunun tam bir bölücü kurnazlığı olduğu bilinmelidir. Şunu herkes çok iyi bilsin ki, bu ülkede Anadil öğreniminin önünde hiçbir engel yoktur. Herkes kendi Anadilini öğrenmekte serbesttir. Fakat Anadilde Eğitim başka bir şeydir ve bu ülkenin bölünmesini istemektir! Ayrıca şunu da belirtelim ki, bu ülkede yaşayan herkes, bu devletin Resmî Dili olan Türkçeyi öğrenmek zorundadır.
PKK ve yandaşları, ülkemizde Anadilde Eğitim talep ederlerken; bunların Avrupa ülkelerinde yaşayan uzantılarının, Türk kökenlilerin Anadillerini öğrenmelerine karşı çıktıklarını biliyor muyuz?
Belçika’dan çor çarpıcı bir örnek verelim:
Tunceli kökenli Zühal Demir, Belçika parlamentosunda milletvekili. 2017 yılında Devlet Bakanı olmuş. Belçika’nın Flamanca yayınlanan De Standart gazetesinde şöyle bir haber yayınlanıyor: “Türkiye kökenli Belçikalı Bakan öğrencilere Türkçe dersi verilmesine tepki gösterdi!”
Haberin devamında, Belçikalı Bakanın, Gent Belediyesi’nin, Türk öğrencilere okul sonrası Türkçe dersleri için sınıf tahsis etmesini kabul edilemez bulduğunu ve “Nasıl bu kadar saf ve duyarsız olabilirsiniz? Bu yaptığınız Entegrasyon Karşıtı Politikaları desteklemekten başka bir şey değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan Türklerin Flaman toplumuna entegre olmasından çok korkuyor. O yüzden bu Türkçe derslerini sağlıyor” diye konuştuğunu öğreniyoruz (Aydınlık, Hüseyin Özbek, 14.06.2018)!
Bu Hanım kızımız, Belçika’da yaşayan Türk öğrencilere, okul sonrası Türkçe dersleri verilmesinin ‘Belçika toplumuna ENTEGRASYONU önleyeceği gerekçesiyle’ karşı çıkıyor, fakat Türkiye’de Anadilde Eğitimi savunuyor! Şu ikiyüzlülüğe bakar mısınız?
Sözde bir temel hak olarak talep edilen Anadilde Eğitimle hedeflenen şeyin, Millî Devlet yapımızın parçalanması olduğu bilinmelidir. Millî Devletler ve Resmî Diller 1789 Fransız Devrimi’nin ürünleridir. Ülke genelinde iç pazarı geliştirmek ve bunun güvenliğini ve devamlılığını sağlamak zorunluluğu Millî Devletleri doğurmuştur. Emperyalist Devletlerin sömürüsüne ve tasallutuna karşı bizi koruyabilecek yegane gücün de güçlü Millî Devlet olduğu bilinmelidir.
Millî Devlet; toplumları; hayat tarzları, dil, kültür, eğitim, siyaset, ekonomi vb. alanlarında tektipleştirir ki, bu da aslında gelişmelerin yarattığı bir zorunluluktur. Buna asimilâsyon yaygarasıyla gösterilen tepkiler aslında bütün bu gelişmelere karşı çıkmaktan başka bir şey değildir. 1870 yılında İtalyan Birliği kurulduğunda, İtalyanların ancak yüzde 4’ü İtalyanca konuşabilmekteydi. Fransız Devrimi sırasında Fransızca okuyup anlayabilen, bu dili konuşabilenlerin oranı yüzde 12’yi geçmiyordu. Almanlar için bu oran yüzde 17 civarındaydı” (ESAM yayınları, 2014), s. 414).
Cumhuriyet kurulduğunda da, günümüzde de kahir ekseriyetin dili Türkçedir! Ne var ki, bizim, Batı’nın etkisindeki aydınlarımız için bunların hiçbir kıymeti yoktur; onlara göre, temel insan haklarına aykırı olan ‘TC’nin bu asimilâsyon politikalarına’ son verilmeli ve ‘Kürt Açılımı’ ile Kürtler özgürlüklerine kavuşturulmalıdır! Fakat ne ise ki, milletimizin sağduyusu, Batı hayranlığı nedeniyle ferasetlerini kaybeden aydınlarımızdan çok daha güçlüdür. Nitekim, 7 Haziran 2015’te AKP’ye ve 24 Haziran’da da Millet İttifakı’na verilen ders de bunu göstermektedir!
Bu aydın aymazlığı, Amerika’nın açıkça desteklediği Bölücü Terör Örgütünün siyasî uzantısı HDP’yi Meclis’e taşımıştır. Fakat, bunların Türkiye Partisi olmaları ne mümkün! Nitekim, işte, ölü olarak ele geçirilen, Maçka’da Eren Bülbül’ü şehit eden PKK’lı bir teröristin cenaze törenine HDP milletvekilleri de katıldılar. Buna gösterilen tepkiler üzerine HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan, “Halkımızın acılarında ve sevinçlerinde yanlarında olacağız’ diyerek efelenmeyi sürdürdü! Amerika’nın yaptırım kararını protesto eden Meclis bildirisinde de HDP yoktu! Bu kadarla olsa iyi. Bir de ABD’ye destek verenler var! HDP milletvekili Mehmet Emin Adıyaman, ABD’nin yaptırım kararını kınayan eski HDP milletvekili Müslüm Doğan’ı hedef alan mesajında şunları söylemiş:
“He, he! ABD gitsin ki, Türkiye-İran/Esat bir ayda Kürdistan federe bölgesinin statüsüne son versin! Türkiye/İran, Esat Rojava’yı yerle bir etsin öyle mi! Soğuk savaş dönemi sloganı! Hadi durmayalım, hep bir ağızdan kahrolsun ABD diyelim!”
Aklı sıra Müslüm Doğan’la dalga geçmiş! İşte karşımızdaki zihniyet bu! Bu zihniyete, bu ülkede siyaset yapmak hakkı tanınmaktadır! Bu partinin bir Emperyal Proje olduğunu hâlâ daha anlayamayanların akıllarına şaşarız.
PKK’nın Çatı Örgütü olan KCK yeminini hatırlayan var mı? Adamlar, “Özgür, Demokratik ve Konfedere bir Kürdistan’ın inşası için çalışacağıma ant içerim” diye yemin ediyorlar! Kim bunlar? Belediye Başkanları, Belediye Meclisi Üyeleri, Belediye Çalışanları, Milletvekilleri ve KCK ile dirsek temasında bulunan herkes! Peki, nedir KCK? PKK’nın ‘Yasama Meclisi’ dediği KONGRA GEL’in 17 Mayıs 2005’de Orta Doğu ve Avrupa’dan katılan delegelerle ‘KCK Sözleşmesi’ çatısı altında kurduğu bir teşkilât! Yani bunlar, kamuoyuna karşı, birlikte yaşamaktan falan söz etseler de, asıl amaçları Büyük Kürdistan’ın kurulması! Bunların Türkiye Partisi olabilmeleri mümkün mü?
Açılım sürecinde Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan bazı rezaletleri yeni yeni öğreniyoruz. Açılım Süreci zarar görmesin diye bunlar kamuoyundan saklanmış, fakat belli ki, 24 Haziran seçim sürecinde HDP’nin ipliği pazara çıksın diye servis edilmiş! Kanal A Haber’de Atatürk heykellerinin ve büstlerinin yakılıp, tıpkı Irak’ta Saddam’ın heykeline yapıldığı gibi, halat atılarak yerlerinden sökülüp, yerlerde sürüklenmiş iyi mi!
İşte PKK bu! HDP de bunların siyasî uzantısı!
Bütün bunlara rağmen, bilerek ya da bilmeyerek bunlara destek olanlar var!
SABANCI Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ayşe Kadıoğlu “Vatandaşlığın Dönüşümü” isimli kitabında, “Türkiye’nin Ulus-Devlet zincirinden kurtulması gerektiğini” savunuyor! Öncelikli meselemiz Ulusla-Devlet arasındaki evlilikmiş! Önce onların boşanmaları gerekiyormuş! Ulus Devletlerin şemsiyesi altında etnik ve dilsel kimlikler kayboluyormuş!
Akşam gazetesinde yayınlanan mülâkatında, Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Suavi Aydın da şu düşünceleri savunmaktaymış: “Türk kimliği yaratılmış bir kavramdır. Kimlik siyasetinin âlâsını Atatürk yaptı ve herkesi kendine Türk dedirtecek bir zemin yaratmaya çalıştı. Türklük bir çatıdır diye kimseyi ikna edemezsiniz!”
Dünyada böyle bir Akademik Özgürlüğün başka bir örneğini bulamazsınız!
İsmail Şefik AYDIN
YORUMLAR