Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

İSRAİL’LE BARIŞTIK! PEKİ, YA SURİYE?

İktidarın uygulamalarını, önyargılı olarak eleştiren birisi değiliz. Bugüne kadar hep, doğruya doğru yanlışa yanlış dedik. Sadece iktidarı değil, yeri geldi muhalefeti de eleştirdik. İktidarın, Rusya ile yeniden yakın ilişkiler kurmasını destekledik. Rusya ile yakınlaşmamızın, Ana Muhalefet sözcüleri tarafından, “Uygar Dünyadan Kopuyoruz” denilerek eleştirilmesinin yanlış olduğunu defalarca yazdık. Bu anlayışın, Atatürk’ün Avrasyacılığını inkâr etmek demek olacağını hatırlattık.

CHP’nin, Rusya ile gelişen ilişkileri eleştirmek bir yana; bu konuda iktidardan daha arzulu olması gerekir. Fakat ne yazık ki, Batı hayranlığı CHP’de de yaygındır. Atatürk’ten sonra, ülkemizin Batı’nın vesayetine sokulmasının gerekçesi  olarak bu millete yıllarca ‘Sovyet Tehdidi’ yalanı tekrarlanmıştır. Bu yalan o kadar etkili olmuştur ki, Sovyetler Birliği’nin dağılmasına rağmen, etkisi hâlâ daha sürmektedir.
İşte bu yüzden, Batı’nın  çirkin yüzü bir türlü görülemiyor. Umarız, Amerika’nın ve Avrupa’nın son çirkinlikleri, Batı’nın gerçek yüzünü görebilmemize yardımcı olur. Fakat burada hemen şunu ifade edelim ki, bu düşüncemiz bir Batı düşmanlığı olarak anlaşılmamalıdır. Biz sadece, Batı’nın emperyalist politikalarına dikkat çekmek istiyoruz. Yoksa elbetteki, bu ülkelerde yaşayan halklar hedefimiz değildir. Aksine, hükümetleri aşarak, bu halklarla gönül köprüsü kurmaya çalışılmalıdır. Bu bizim samimî inancımızdır.
Evet, bizim dikkat çekmek istediğimiz Batı’nın emperyalist yüzüdür. Ne yazık ki, bir Tanzimat hastalığı olan Batı aşkı, Batı’nın bu çirkin yüzünün görülmesini engellemektedir. Batı emperyalisttir. Ülkemizin geri  kalmasının temel sebebi, Batı ile kurulan bağımlılık ilişkileri yüzünden millî bir sanayiden mahrum kalmamızdır. Bir başka önemli sebep; Batı’nın bu coğrafyada güçlü bir Türk Devleti’ne karşı olmasıdır. Hatırlanacağı gibi, bize Sevr’i dayatan ve bu menfur antlaşmanın gerçekleşebilmesi için, Yunan’ı üstümüze süren Batı’dır. Her ne kadar bazı zavallılar, hâlâ daha idrak edememiş olsalar da, büyük Atatürk’ün önderliğinde Yunan’ı denize dökerek, Sevr’i tarihe gömmeyi ve Batı’nın vesayet zincirlerini kırmayı başarmıştık.  Fakat işte, Atatürk’ten sonra, Batı ittifakı içinde, millî reflekslerimizin kaybedilmesinin sonucu olarak, Sevr yine önümüzdedir!
Abartmıyoruz! Amerika’nın Büyük Orta Doğu Projesi gerçek değil mi? Bu projenin akim kalması için bir şeyler yapmamız gerekmiyor mu? Amerika’nın 2003 yılında Irak’ı işgali, 2011 yılında Suriye’de çıkardığı iç savaş bu projenin bir parçası değil miydi? Biz, Suriye iç savaşının başlangıcında, ülkemizin bütünlüğünü hedef alan Amerika ile birlikte hareket etmek hatasına düştükten sonra; nihayet  Kürt Koridorunu engellemek için Fırat Kalkanı Harekâtı’nı yaptık. Bu harekâtı her vatansever gibi, biz de destekledik. Fakat gelinen aşamada işler karmakarışık bir hâl almıştır. Hatırlanacağı gibi, Rusya ile ilişkilerimiz düzeldikten sonra, Suriye’de operasyon yapabilme imkânı doğmuş; Astana toplantısı yapılmıştı. Fakat, iktidar birden ani bir dönüş yapmış ve yeniden Amerika ile birlikte hareket etmenin yollarını aramaya başlamıştı! Bu da, tabiî ki, Rusya’nın bize olan güvenini de sarsmıştı. Rusya’nın güvenini sarsmamış olsaydık, Rusya acaba, PYD’ye bu desteği verir miydi?
 ‘Stratejik Ortağımız’ Amerika, bizim terör örgütü olarak ilân ettiğimiz PYD ile müttefik olduğunu, en yetkili ağızlardan açıklamaktan çekinmemektedir. PYD’ye destek için, Özel Kuvvetlerine ek olarak, şimdi de, Deniz Piyadelerini Suriye’ye gönderdiler!
Suriye’de, El Bab’tan sonraki hedefimiz olan Membiç’te karşımızda bulunan güçler sadece Amerika ve PYD değil! Rusya’nın usta bir manevrası ile Suriye Ordusu ve Ruslar da artık karşımızdadır! Peki, neden? Çünkü iktidar,  bizi parçalamakta kararlı olan Amerika ile işbirliğini sürdürmekte kararlı!  Bu anlaşılmaz kararlılığımız, Rusya ile gelişen ilişkilerimizi de ister istemez olumsuz etkiliyor. Askerî uzmanların ve stratejistlerin bu aşamadaki tavsiyeleri, geçmişteki hataların bir kenara bırakılarak, bir an evvel, başında kimin olduğuna bakılmaksızın, Suriye Devleti ile el sıkışılmasıdır. Bu adım, Rusya ve İran ile bir güven ortamının gelişmesine de büyük katkı sağlayacaktır. Ayrıca, Suriye topraklarında ordumuzla operasyon yapmaktansa, Suriye ordusunun desteklenmesi daha makul değil midir? Aslında Suriye’de, Batı’nın kışkırttığı ve silâhlandırdığı muhalif gruplar ayaklandıklarında bizim yapmamız gereken, muhaliflerin değil, Suriye Devleti’nin yanında yer almak olmalıydı. Eğer bunu yapsaydık ne Suriye bu perişan duruma gelirdi, ne DEAŞ ve PYD bu etkinliklerine kavuşabilirdi. Suriye’nin yanında yer almış olsaydık ki, Atatürk’ün Türkiye’sine yakışan tavır da bu olurdu; isyancılarla boğuşan Suriye Devleti, sınırlarımızdaki askerlerini tamamen çekerek, buraları, bugün PYD adını alan Kürtçü gruplara bırakmak zorunda kalmaz; PYD kantonlarının bulunduğu bölgeler, Suriye’nin onayıyla bizim kontrolümüzde olurdu. Bu sayede 4 milyon göçmenin ülkemize sığınması da söz konusu olamaz; bunlar için harcanan 30 milyar dolarımız da, ülke kalkınması için harcanırdı!
Ne yazık ki, biz, Davutoğlu’nun Stratejik Derinliğinde boğulduk! Fakat, hâlâ işleri düzeltmemiz mümkündür. Yeter ki, duygular bir kenara bırakılarak, ülkemizin millî menfaatlerinin gereği olarak, Suriye ile el sıkışılsın. Bu, Amerika’yı da, PYD’yi de zor durumda bırakır. Suriye iç savaşının sona ermesinin başka çaresi de yoktur. Suriye iç savaşı sona ermedikçe ülkemizin güvenliği de sürekli tehdit altında bulunacaktır. Ayrıca (Suriye’de barışın gerçekleşmesine aktif katkımız olduğu takdirde), barış sağlandıktan sonra, harabeye dönen birçok Suriye şehrinin yeniden imarında, en büyük payı alabilecek bir ülke konumunda olacağımız unutulmamalıdır.
Van Minüt çektiğimiz, 10 yurttaşımızı Mavi Marmara gemisinde, uluslararası sularda katleden Siyonist İsrail’le bile el sıkıştıktan sonra,  Suriye ile niçin ele sıkışmayalım? Buna engel olan nedir? Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunurken ve bunun ülkemizin toprak bütünlüğü için de önemi ortadayken; Suriye ile düşmanlığı sürdürmek çelişki değil midir?
Ülkemizin bir füze savunma sistemi yoktur! Sözde müttefiklerimiz olan NATO ülkeleri, ortak füze üretimine yanaşmıyorlar. Rusya ile S 400 füzelerini birlikte üretmemiz mümkün! Fakat Batı’dan kopmamız ne mümkün!
Durumumuz Stockholm Sendromu olarak nitelenen, katiline aşık olan kadının durumundan pek farklı değil!
Batı’ya olan bağımlılığımız ancak, başta Rusya olmak üzere komşu devletlerle ilişkilerimiz iyileştirilerek kırılabilir.
 Kur’an “Ne zaman akledeceksiniz” diyor! Millî menfaatlerimizin nerede olduğunu ne zaman göreceğiz?

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678