Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

GAFLET Mİ YOKSA DALALET Mİ?

7 Ekim 2017 tarihli Milliyet’ten, Fethiye’de etkisiz hâle getirilen PKK’lı teröristlerle ilgili olarak Tolga Şardan’ın şu haberini not etmişiz: “Örgüt silâhlı gücünü Batı Anadolu’ya kaydırmayı hedeflerken, Muğla’da önceki gün yakalanan PKK’lıları getiren geminin Suriye gizli servisi El Muhaberat tarafından kiralandığını saptadık!”
Şu işe bakın! Suriye gizli servisi, PKK’lıları gemi ile bizim karasularımıza taşıyormuş! Suriye; Türkiye’nin nefretini körükleyecek böyle bir işe niçin kalkışsın?
12 Ekim tarihli Star gazetesi’nin birinci sayfasında da, “Esad, Türkiye’nin Afrin’i kuşatma harekâtını da içeren İdlib intikalini provoke etmeye çalışıyor” diye bir iddia yer alıyordu! Hâlbuki, biliyoruz ki, İdlib operasyonu Suriye’nin mutabakatı ile yapıldı! Suriye buna niye engel çıkarsın? Fakat kamuoyunda bir ‘Esat karşıtlığı’ yaratılması gerekiyor! Bu bağlamda, basınımızdaki, Esat’ın PYD ile işbirliği içinde olduğu şeklindeki haberleri hatırlatırız! Ancak, bu kesimler, Esat’ın PYD’yi kast ederek, “ABD destekli Kürt güçlerinin vatan haini olduklarını” söylemesi karşısında âdeta dilsizler!
Afrin’deki PYD varlığı Türkiye için bir tehdit. Burasının temizlenmesi gerekiyor. Fakat gelin görün ki, CHP Mersin milletvekili sayın Aytuğ Atıcı, bir televizyon programında, Afrin operasyonuna karşı çıkıyor ve ‘Afrin’in işgalinden’ söz ediyor! Şu işe bakınız ki, Suriye’de yasa dışı olarak bulunan, ‘KÜREMİZİN KABADAYASI’ Amerika da, Suriye topraklarında, Suriye’nin mutabakatı ile yapılacak bu operasyon için, “Türkiye Afrin’e operasyon yaparsa, PYD’nin yanında yer alacağını” açıklıyor!
Sayın Aytuğ Atıcı’nın Amerika ile paralel düşmesi gerçekten büyük talihsizlik!
‘Batı’dan Kopmak’ endişesi işte böyle vahim öngörüsüzlüklere de sebep olabiliyor! Hâlbuki, ülkemizin kendine gelebilmesi için önce Batı’nın vesayetinden kurtulması gerekiyor! İşte, Amerika ile yollarımız ayrıldıktan sonra neleri başardığımız meydandadır. Bölge Devletleri ile yapacağımız işbirliğinin sürdürülmesinin bizi daha büyük başarılara götüreceği muhakkaktır. Herkesten önce CHP’nin bunun idraki içinde olması beklenir değil mi? Fakat ne yazık ki, öyle değil! CHP bugünkü yapısıyla, bu şuûrun oldukça uzağında! Nitekim, CHP milletvekili sayın Tuncay Özkan’ın, Habertürk TV’de sarf ettiği şu sözler de, bu gerçeğin bir ifadesidir: “CHP yeni Türkiye’yi HDP ile birlikte kuracak. ABD bizim düşmanımız değil! ABD ile birçok paktta beraberiz ve iyi ki beraberiz!”
Yine CHP milletvekili sayın Mahmut Tanal da, Meclis’te yaptığı bir konuşmada, “Türkiye’nin Rusya’ya doğru savrulduğunu” iddia etmiş!
HDP’nin de, benzer düşüncelere sahip olduğu anlaşılıyor. HDP milletvekili sayın Hişyar Özsoy, Bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmada “Şu an Rusya’ya doğru, böyle ciddî anlamda bir savrulma söz konusu. Ben hükümete yakın olan medyada dikkatle izliyorum; bir Putin methiyeleri düzüyorlar ki, aklınız hayaliniz durur!”
‘Savrulmalar’ devam ediyor! Sosyalist yazar Ataol Behramoğlu da, Cumhuriyet’teki köşesinde yaptığı şu değerlendirmeyle bu kervana katılanlardan: “Ülkemizin Batı Bloğundan koparılarak, belirsiz bir Avrasya’ya sürüklenmesini, dağılıp yok olmasına gidecek yolun başlangıcı olarak görüyorum. Cumhuriyet devrimlerinin temelini Batıcı, aydınlanmacı değerler oluşturur. Bugünkü despotik yönetim içinse bu değerler hiçbir önem taşımıyor!”
Sayın Behramoğlu’na sormak gerekir: Atatürk Balkan Paktı’nı ve Sadabat Paktı’nı kurarak, Batı’dan ve çağdaş uygarlıktan uzaklaşmış mıydı?
Bu nasıl anlayıştır? Atatürk’ün hedefinin bu ülkeyi Muasır Medeniyetin de üzerine çıkarmak olduğu nasıl unutulur da, Atatürkçülüğün, ‘Batı ile bütünleşmek olduğuna’ inanılır ve bu savunulur? Hele, bir sosyalistin buna inanması nasıl bir akıl tutulmasıdır?
Solcu olmak için önce Anti Emperyalist olmak gerekir. Sayın Behramoğlu, Sosyalist kimliği ile tanınıyor. Fakat, nasıl bir çelişkidir ki, Emperyalist Batı’nın vesayetinde kalmamızı savunuyor!
Her ne kadar, Batı İttifakından ayrılmamızı ‘dünyanın sonu’ zannedenlerin medyadaki ve siyasetteki güçleri küçümsenemeyecek bir düzeyde olsa da, iktidara yakın basında, ‘Yeniden Sadabat Paktı’ söylemi taraftar bulmaya başlamıştır. Sadabat Paktı’nı yeni keşfeden AKP’lilere, “Bugüne kadar neredeydiniz?” diye soracak değiliz. Çünkü, henüz Atatürkçü kesimlerin bile, Sadabat Paktı’nın anlamı konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları görülüyor! Ne yazık ki, Atatürkçüler, Atatürk’ün Sadabat Paktı’nı unutmuşlar! Bu Paktı bilenler de, genellikle BAĞDAT PAKTI ile karıştırıyor!
SADABAT PAKTI’nın amacı, Emperyalist Devletlerin bölgemizde etkili olmalarını önlemekti. 1955 yılında Türkiye, İran, Irak ve Pakistan’ın katılımıyla imzalanan ve buna İngiltere’nin de dahil olduğu BAĞDAT PAKTI ise, tamamen Amerika’nın ve İngiltere’nin bölgedeki çıkarlarına hizmet eden bir pakttı! Bu nedenle, bu iki paktı aynı cümle içinde kullanmak bile çok vahim bir hatadır.
Türkiye, bu işbirlikçi Pakt’a katılmaları için Suriye, Ürdün ve Lübnan’a da baskı yapmış fakat Mısır’a bir teklif götürememiştir! Çünkü, bizim ancak dördüncü müracaatımızda kabul edildiğimiz NATO üyeliğini bile Mısır reddetmişti! Atatürk’ün Türkiye’si ise, Emperyalist Devletlerle işbirliği içindeydi ve bu işbirliğine komşu Arap devletlerini de sürüklemek istiyordu!
Bugün ‘Batı Batı’ diyenlerin yaptığı da budur!
Emekli Kurmay Albay Haydar Tunçkanat, Atatürk’ten sonra takip edilen gayrimillî siyaseti bakınız nasıl eleştiriyor: “II. Dünya Harbi’nden sonra, emperyalizm ve sömürü karşısında, mazlûm milletlerde gelişip, kuvvetlenmeye başlayan milliyetçilik hareketlerinden ve Atatürk’ün başlatıp zaferle sonuçlandırdığı Kurtuluş Savaşımızın, bu ülkelerde örnek alındığından habersiz görünerek, Orta Doğu’daki İngiliz Emperyalizminin devamı için, İngilizlerle ve onların yönettikleri kukla hükümetlerle işbirliğine hazırlanıyorlardı! Türkiye, Emperyalist Blokla işbirliğine girerek, Mazlûm Milletlere sırtını dönerken, Mısır Hükümeti, Türkiye, İngiltere, Fransa ve ABD’nin 13 Ekim 1951 tarihinde kendisine eşit haklarla (NATO’ya) kurucu üye olabileceği yolunda yapılan bir teklifi reddedecektir” (“İkili Antlaşmaların İçyüzü”, s. 160)!
Düşünebiliyor musunuz? Bizim, dördüncü başvurumuzdan sonra üyeliğe kabul edildiğimiz NATO’nun üyelik teklifini, Mısır elinin tersiyle itiyor! Peki, niçin? Çünkü Mısır, NATO’nun emperyalist amaçlarının farkında! Bize gelince, iktidar da, muhalefet de emperyalizmin emrine âmade!
1952 yılında, Mısır’da iktidarı ele geçiren Albay Nâsır’ın ilk yaptığı işlerden biri, Kahire’deki Türk Büyükelçiliğini ziyaret etmek olmuştu. Nâsır burada, Atatürk’ten ilham aldıklarını ve Türkiye’deki gibi, bir Cumhuriyet yönetimi kuracaklarını söylediğinde, eşi, Mısır Kralı Faruk’un bir akrabası olan Büyükelçimiz, Nâsır’a, doğru yapmadıklarını bildirir!
E. Büyükelçi sayın Onur Öymen’in belirttiğine göre, yine bir resepsiyonda, Büyükelçimiz Nâsır’ın elini sıkmaktan kaçınınca, sınır dışı edilir! ./…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678