Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

ESAD BİZE NE YAPTI? (2)

Suriye doğumlu bir gazeteci olan Fehim Taştekin’in belirttiğine göre, Suriye muhalefeti, Mart 2011’deki muhaliflerin ilk silâhlı eyleminden sonra, İstanbul’da toplanıyor. Fehim Taştekin de, bir gazeteci olarak bu toplantıya katılıyor ve yaptığı konuşmada, muhalif hareketi şu dört yanlıştan kaçınmaları için uyarıyor:
1. Etnikçilik, 2. Mezhepçilik, 3. Şiddet, 4. Dış müdahale!
Kongre, yayınladığı bildiriye Taştekin’in bu önerilerini de koymuş, fakat muhalefet bunların hepsini ihlâl etmiş! Çünkü muhalefet, bütünüyle dış kontrol altında!
Fehim Taştekin, “SURİYE” isimli kitabında, Ürdün’deki Büyükelçimizle 15.12.2012’de yaptığı bir mülâkatı şöyle özetlemiş: “Büyükelçi, Suriye dosyasının taşıdığı bölgesel riskleri ve Orta Doğu’nun gerçek dinamiklerini hafife alan Ankara’nın yaklaşımlarından dolayı ziyadesiyle endişeliydi. Elçiliklerden gelen uyarıları dikkate almayan, ‘second track’ diplomasisiyle iş gören; yani, gayriresmî sivil unsurlarla çalışan, bagajında ideolojik angajmanlar bulunduran ve büyük iddialar eşliğinde etki alanını genişletmeye bu kadar hevesli olmasına rağmen, bölgeyi tanımayan hükümetin hızla duvara çarpacağını anlattı!”
Coğrafyayı ve tarihi bilenler sonucu baştan söylemişler fakat dinleyen kim!
Televizyonların bazı gedikli katılımcıları, Esad ve Baas Partisi düşmanlığını sürdürmekteler!Bunlar her konuda Ulema! ‘Efendim, Suriye’nin asıl meselesi Baas Partisiymiş! Baas yok edilirse Suriye demokratikleşirmiş!’
Hâlbuki, Baas Partisi demek Suriye demek! Irak’ta Baas Partisi yok edildi de ne oldu? Ortada devlet kaldı mı? Bu şaşkınlar şimdi de, Baas Partisi’ni ve Esad’ı yok ederek Suriye’ye huzur geleceğini zannediyorlar!
TV NET kanalında 5 Ocak tarihinde, bir profesörün şu sözlerini şaşkınlıkla dinledik: “Biz kuzeyden, İsrail güneyden girseydi bu savaş bir haftada biterdi!”
İnsaf! Komşumuz bir Müslüman ülkeye karşı, İsrail’le böyle bir işbirliğini telâffuz etmek bir Müslüman’a yakışır mı? Bir başka ‘uzman’ yine aynı kanalda, Suriye toprağı olan Türkmen dağı için, “Selçukların bize yadigarı olan bu bölgeyi İran’ın işgal ettiğine” dikkat çekmekteydi! Bu nasıl bir İran düşmanlığıdır? İran Suriye’nin daveti nedeniyle orada değil mi? Ayrıca, şunu da belirtelim ki, biz bu arkadaşlardan, Ege’de, Yunanların işgal ettiği adalarımız hakkında tek kelime işitmedik!
Ülkemiz böylesine ciddî tehditlerle karşı karşıyayken bile, Koyu Mezhepçi bir anlayışın bu kadar sorumsuzca sürdürülmesi hazindir. Bir de ‘Millîyiz’ diyorlar! İran ve Suriye düşmanlığı yapılarak millî olunabilir mi?
İktidar, bugüne kadar çok vahim hatalar yaptı. Fakat şartlar, Rusya, İran ve Irak’la işbirliği yapmalarını zorunlu kıldı. Bu da bizde, Suriye’ye karşı da bir yumuşama beklentisi uyandırmıştı. Fakat Cumhurbaşkanımızın Tunus ve Fransa’daki çıkışları tam bir hayal kırıklığı oldu.
Suriye Devlet Başkanı kısa bir süre önce, Rusya Federasyonu Başbakan Yardımcısı yanındayken şu önemli açıklamayı yapmıştı: “Başta Amerika olmak üzere yabancı bir ülkenin çıkarına hizmet edenler vatan hainidir!”
Bu konuşma üzerine PKK sözcüleri, “Esad’ın kendilerine savaş ilân ettiği” açıklamasını yapmışlardı. PYD bizim de düşmanımız ve biliyoruz ki, Amerika Suriye’nin kuzeyinde bir terör devleti kurmakta kararlı! Nitekim, Amerika, Suriye’nin kuzeyinde, ‘Sınır Güvenliği için’ 30.000 teröristi görevlendireceğini açıkladı! Bize karşı bu kadar hasmane bir tavır içinde olan Amerika’nın, ülkemizdeki üslerini kullanmasına nasıl izin verilebilir?
Suriye’nin İdlib’de yaptığı askerî harekâttan sonra Rusya ve İran Büyükelçileri Dışişlerine çağrılarak uyarıldılar! Dışişleri Bakanımız, “Rusya ve İran’ın Suriye’nin koruyuculuğunu üstlendiklerini; bizim de Suriyeli ‘Ilımlı Muhaliflerin’ yanında olduğumuzu” açıkladı!
Silâhlı güçler nasıl Ilımlı Muhalif olabilir?
İktidar, Esad saplantısı yüzünden, ne yazık ki şu gerçeği göremiyor: Esad’la anlaşırsak hem bizim elimiz ve hem de Esad’ın ve İran’ın eli daha da güçlenecek! Rusya da, Amerika da Bölge Devletlerini daha fazla dikkate almak zorunda kalacaklar! Fakat biz ÖSO’yu tercih ediyoruz ve bu durum Rusya ve İran’la olan ilişkimizi de zedeliyor! Hâlbuki, Suriye ile işbirliğimiz çok önemli. PYD eski Eş Başkanı Salih Müslim’in bu konudaki endişesini tekrar hatırlatalım:
“Türkiye’nin Rusya ile ortak hareket etmesi tabiî ki, bize zarar verir ama, Türkiye’nin Suriye ile işbirliğine yönelmesi bizi felç eder!”
Suriye toprağı olan Afrin’e yapacağımız harekâtta Suriye ile birlikte hareket etmek elimizi daha kuvvetlendirmez mi?
İktidarın, Rusya ve İran’a sonra da Irak’a yaklaşmasını hep destekledik. Çünkü bu bizim ideolojik bakışımız. Çünkü bu Atatürk’ün temel politikası ve ülkemizin menfaatinin gereği de bu! Fakat, görülüyor ki, iktidarın bu konuda bir stratejik plânı yok! Hâlbuki, Türkiye’nin bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmesinin yegâne yolu bölge devletleriyle stratejik işbirlikleri geliştirmektir! Ancak, bunun için, öncelikle, Türkiye’nin Bölge Devletlerine güven vermesi gerekiyor. Ne var ki, iktidarın yönü Avrasya’ya doğru ama, sanki akılları hâlâ Amerika’da gibi!
İran’daki ayaklanma teşebbüsünde, Cumhurbaşkanımızın İran Devlet Başkanı Ruhani’yi –geç de olsa- arayarak destek vermesi önemlidir. Ancak, iktidar yanlısı medyada kafası karışık olanlar var! Bunlar, gösterilerin arkasındaki Batı parmağını görmek istemiyorlar ve İran’ı, “Ne işin var senin Afrika’da, Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’de” diye eleştiriyorlar! Klâsik mezhepçi bakış! Peki, bizim Sevakin adasında, Katar’da ne işimiz var! Ayrıca, “İran ve Suriye olmasaydı, bugünlere ulaşan bir Filistin davası olur muydu?” İran olmasaydı, Lübnan çoktan İsrail’in arka bahçesi olmuştu! İsrail’e en büyük yenilgiyi İran’ın desteklediği Lübnan Hizbullah’ının tattırdığı nasıl unutulur?
İran’daki gösterilere Azerîleri de katmak istediler fakat başarılı olamadılar. Ancak ABD’nin bundan vazgeçmesi mümkün değil! Geçmişte Tebriz’deki bir maçta, 50.000 kişi, “Bakû-Tebriz bir olsun” sloganı atmıştı! Şimdi buna Ankara’yı da eklemişler! MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli de Kerkük, Halep ve Tebriz’e plâka numaraları koymuştu! Bunun, Türkiye-İran-Irak-Suriye dostluğuna kurşun sıkmaktan farkı nedir?
Rafet Ballı, 4 Ocak tarihli Aydınlık’ta, ‘Mezhep Kardeşliğiyle’ devletlerarası ilişkilerin yürütülemeyeceği konusunda çok değerli bir hatırlatma yapmış. Kurtuluş savaşımızın son ayları! İngiliz Mandası altındaki Irak halkının beklentisi, Kemalist Ordu’nun Irak’a yürüyerek, İngilizleri Irak’tan çıkarması! Şiî müçtehitler bir fetva çıkarmışlar ve Bağdat’taki İmam Kâzım’ın türbesinin kapısına asmışlar. Bu fetva, “Türk Ordusu gelirse karşı koymayın” diyor! Buna karşılık Sünnî Irak Kralı I. Faysal Türk Ordusunun gelmesine karşı çıkıyor!
Ne yazık ki, günümüzde bile, Şiîlere düşman olan ve Sünnîleri kendilerinden sanan ‘Müslüman Kardeşlerimiz’ oldukça fazla!
Rafet Ballı’nın 11 Ocak tarihli yazısındaki şu uyarı ile bitirelim:
“Türkiye, İran ve Pakistan… ABD üçünü birden hedeflemiş gözüküyor! Bölgenin gündeminde ambargolar, ekonomik kriz ve iç karışıklık tehditleri var. Bölgesel tehdide bölgesel cevap verilmeli. Yani Suriye/İdlib aymazlığı sürdürülebilir değil!”

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678