Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

BİR RAMAZANIN ARDINDAN

Bir Ramazan ayını daha geride bırakıyoruz. Sağlıklı olanlar oruç farzını ifa ettiler. Bu farzı ifa edemeyenler acaba, fitre borçlarını yerine getirdiler mi? Fitre, dinimizin öğütlediği “iyi ve güzel işlerden” bir tanesidir.
Bu konuda birçok ayet var. Meselâ, Müminun Suresi 60 ve 61. ayetlerde şöyle buyrulmuş: “Rablerinin huzuruna çıkıp hesap verecekleri için, malından-mülkünden yoksullara verirken (en iyisini verip vermediğinden dolayı kabul olunmaz endişesiyle) kalpleri ürperen kimselere gelince; işte onlar, iyi ve yararlı işler yapmada yarışanlar ve bu yarışı önde bitirenlerdir.”
Fakat, Kur’an’ı, ‘kutsal dil’ zannettikleri Arapçasından okuyanlar bunları nasıl bilsinler! Sadece, hatim indirmekle Müslüman olunamayacağı bilinmelidir.
Sözde İslâmcı Emine Şenlikoğlu, “Türkçe Kur’anlar yasaklanmalı; Kur’an ancak Arapça okunmalı” diyormuş! Haklıdır. Çünkü, Arapça Kur’an onların geçim kapısıdır. Müslüman kardeşlerimiz yüce dinimizi kendi dilimizde öğrenseler, Kur’an’daki gerçekleri görseler, bütün bu, Kur’an’ın yasakladığı aracıların ve din istismarcıların bir etkileri kalır mı?
Son yıllarda, görkemli iftar sofraları düzenlemek moda oldu. Bu sofralar kendi kesemizden düzenlense bir dereceye kadara mazur görülebilir. Fakat, devletin kesesinden karşılanmasına ne diyelim!
Aklımızda kalan bir hatıradır. 27 Mayıs’ın Devlet Başkanı Cemal Gürsel’e, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Nasır Zeytinoğlu, yabancı misyon şefleri için bir resepsiyon verilmesini önerir. Gürsel bu resepsiyonda ne ikram edileceğini sorar. Nasır Zeytinoğlu, ‘kokteyl verilmesi uygun olur’ der. Rahmetli Cemal Gürsel Atatürk Devrinin Devlet adamıdır; hemen itiraz eder ve “Yok yok, kokteyl pahalı olur, çay verelim” der!
Meclis Başkanımız da milletvekillerine bir iftar vermiş. Bu iftara CHP’liler katılmamış. İyi de etmişler. CHP’liler, eğer bir iftar düzenlenecekse, bunun masrafı katılan milletvekillerinden alınmalı demişler.
Doğrusu da bu değil mi?
Önceki yıllarda, Hz. Ömer’in mumu hikayesi sık sık dile getirilirdi. Şimdi pek hatırlayan yok! Biz hatırlatalım: Halife Hz. Ömer, hava karardığında, devlet işlerini görürken devletin mumunu; özel işlerini gördüğü zaman ise kendi evinden getirdiği mumu kullanırmış!
Düşününüz devletin üst kademelerinde, buna benzer bir anlayışın hâkim olduğunu. Bu anlayış, alt kademelere de yansımaz mı? Fakat ne var ki, ve ne yazık ki, bugün gösterişte ve israfta yarışılmaktadır!
Sayın Kâmil Yaşaroğlu, Milliyet gazetesindeki Ramazan köşesinde, Peygamberimizin, Müslümanlara yol gösteren bir hadisine yer vermiş. Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ın naklettiğine göre, yüce Peygamberimiz bir sohbet sırasında, Müslümanlara ders niteliğindeki, şu olayı anlatmış:
“Üç kişi bir yolculuğa çıkmışlar. Akşam olunca, geceyi geçirmek için bir mağaraya girmişler. Fakat, dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapatmış. Bunun üzerine birbirlerine, ‘Yaptığımız iyilikleri anlatarak, Allah’a dua etmekten başka bizi bu kayadan hiçbir şeye kurtaramaz’ demişler.
İçlerinden biri, ‘Allah’ım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden, çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim. Bir gün, eve geç geldim. Eve gelir gelmez, hayvanları sağıp, sütlerini annemle babama götürdüğümde, ikisinin de uyumuş olduğunu gördüm. Onları uyandırmak istemediğim için, onlardan önce ev halkının bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim. Nihayet uyanıp, sütlerini içtiler. Rabbim! Şayet ben bunu senin rızanı kazanmak için yapmışsam, şu kayayı başımızdan al’ diye yalvarır. Kaya biraz aralanır, fakat çıkılacak gibi değildir.
Bir diğeri, ‘Allah’ım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Fakat o arzu etmedi. Bir kıtlık döneminde, amcamın kızı bana geldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona yardım yapmayı teklif ettim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman dedi ki, Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elte etme! En çok sevip arzu ettiğim o olduğu hâlde, onu gönderdim ve verdiklerimi de geri almadım. Allah’ım! Eğer ben bu işi senin rızanı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki şu sıkıntıyı uzaklaştır’ diye yalvardı. Kaya biraz daha açıldı; fakat yine çıkılacak gibi değildi.
Üçüncü kişi, “Allah’ım! Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını almadan giden biri dışında, hepsinin ücretini verdim. Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet türedi. Bir gün bu adam çıkageldi. Bana; Ey Allah kulu! Ücretimi ver dedi. Ben de ona, ‘şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar senin ücretinden türedi’ dedim. Adamcağız ‘Ey Allah kulu! Benimle alay etme’ deyince, seninle alay etmiyorum, diye cevap verdim. Bunun üzerine, o geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü’ dedi ve şöyle dua etti: ‘Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar!’
Bunun üzerine mağaranın kapısını tıkayan kaya iyice açıldı ve onlar da çıkıp gittiler!
Şimdi, ‘Hiç kaya kendiliğinden yerinden oynar mı” diye düşünebilirsiniz. Mesele bu değil. Burada önemli olan, yüce peygamberimizin vermek istediği mesajdır. Nedir bu mesaj? Ana babaya iyi bakmak, insanların düşkünlüğünden istifadeye çalışmamak, hak yememek!
Bunlar iyi bir Müslüman, iyi bir insan olmanın sadece bazı özellikleri değil mi?
Geçen haftalardaki bir yazımızda Ankebût Suresi 45. ayet üzerinde durmuştuk. Bu çok anlamlı ayet birçok mealde, “Namazı hakkıyla kılmaya devam et.’ Çünkü, namaz, hayasızlıktan ve çirkin işlerden alıkoyar…” diye yazılmış!
Kimse, ‘Namazı hakkıyla kılmak’ ne demek diye düşünmüyor! Çünkü, ezberciyiz! Sorgulamıyoruz! Kur’an, “Şu aklınızı ne zaman çalıştıracaksınız” diyormuş ne umur! Hâlbuki, Ankebût Suresi, Mekkî bir sure! ‘Namaz’ olarak meallendirilen ayetler ise Medine’de iniyor!
Bu ayeti Hakkı Yılmaz şöyle vermiş: “Salâtı ikame et! Kesinlikle salât aşırılıktan, kötülükten alıkoyar.”
Doğrusu budur. Çünkü, Kur’an’ın ruhuna ve vermek istediği ana mesaja uygundur. Salâtı ikame etmek, salâtı ayağa kaldırmak demek. Fakat, bu o kadar kolay bir iş değil. Çünkü, bunun için kendimizden bir şeyler vermemiz gerekiyor! Müslüman kardeşlerimiz ‘namaz dinin direği’ denilerek, Salâttan uzaklaştırılıyor. Bu da, çoklarının işine geliyor. Çünkü namazla, Allah’a karşı kulluk görevlerini yerine getirdiklerini zannediyorlar!
Okurlarımızın mübarek bayramlarını kutlar, sağlık ve mutluluk dileriz.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678