Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

BİLİNMESİ GEREKEN TARİHİ GERÇEKLERİMİZ (6)

Atatürk, sofrada (Atatürk’ün muhalifleri bu sofrayı ‘içki sofrası’ olarak bilirler. Hâlbuki, Çankaya’daki bu sofra, bir Meşveret Sofrasıydı. İ.Ş.A), bu anlatılanları değerlendiriyor ve Başvekil İsmet Paşa’ya, bunlardan edindiği intibalarla bazı uyarılarda bulunuyordu. Fakat İsmet Paşa, İş Bankası çevresinden gelen bu fikirlerden tedirgindi. Bankaya kendi adamlarını yerleştirmek, böylece daha rahat bir çalışma imkânına kavuşmak istiyordu. Bazı teşebbüsler yaptı fakat başaramadı. Atatürk, İş Bankası konusunda ağırlığını daima Celâl Bey’den yana koydu. Böyle olunca, fısıltı gazetesi işlemeye başladı. Başvekile yakın çevreler, memlekette Aferizm’in alıp yürüdüğünü söylemeye başladılar. “İş Bankası her iş dalına el atıyor, devlet içinde devletmiş gibi hareket ediyor” propagandası başlar (İsmet Bozdağ’ın, “Bir Çağın Perde Arkası”, kitabından aktaran, Cemal Kutay, “Bilinmeyen Tarihimiz”, 1975 baskısı, s. 104).
(‘Aferizm’, İş Bankası’nın Fransızca karşılığı olan Bangue d’affaires’den esinlenerek ‘çıkarcı’ anlamında, İş Bankası grubuna yöneltilen bir eleştiridir. İ.Ş.A.).
Cemal Kutay’ın, Yusuf Kemal Tengirşek’ten naklettiği, şu bilgi de, İsmet Paşa döneminin performansı konusunda aydınlatıcıdır:
1931 yılı Eylül ayında, Başbakanlıkta yapılan bir Bakanlar Kurulu toplantısına, Atatürk Başkanlık etmektedir. Atatürk toplantıyı bir konuşma ile açar. Cumhuriyet kurulmuştur. Saltanat kaldırılmış; Hilâfete son verilmiştir. İstiklâl Mahkemeleriyle rejim savunulmuştur. Tekke ve Zaviyeler kapatılmış, Lâik bir idare düzeni kurulmuş, şapka devrimi, harf devrimi ve ötekiler yapılmış, denk bütçe kurulmuş, yurtta huzur ve asayiş sağlanmıştır. Şimdi kalkınmaya gelmiştir sıra. Demiryolu politikasının yanı başında bir karayolu politikasına emek harcamak gereklidir. Atatürk, bunun için toplamış bulunuyor Bakanlar kurulunu. Bunları bir bir anlatıyor, sonra da Bakanların bu konularda ne düşündüklerini, ne hazırladıklarını öğrenmek istiyor. Bakanlar Atatürk’ün bu konuşmasını sessiz bir saygı içinde dinlerler. Önce İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey söz alır. O güne kadar yapılmış hazırlıkları sayıp dökmeye başlar. Atatürk’ün elinde bir kalem önünde bir kağıt, söylenen rakamları alt alta yazıyor. Bakanlar konuşmalarını bitirdikleri zaman, Atatürk de rakamların altına çizgiyi çekmiş, toplamı yapmıştır: 500 milyon lira! Atatürk, Maliye Bakanına döner: “Arkadaşlarınız, memlekete gerekli işlerin yapılabilmesi için sizden 500 milyon lira istiyorlar. Ne dersiniz?”
Maliye Bakanı önüne bakmaktadır. Hiç ses yok! Atatürk yeniden aynı soruyu tekrarlar. Bakan, ağır ağır konuşmaya başlar. Bütçe rakamlarını sıralar. Geliri gideri döker ve “Değil 500 milyon, 5 milyon lira verme gücüm yok” der! Atatürk, öteki Bakanlara döner: “Maliye Bakanı arkadaşınızın söylediğini duydunuz… Param yok diyor. Fikriniz?”Derin ve kesin bir sessizlik… Atatürk, sinirlendiği zaman daima yaptığı gibi parmaklarıyla masaya vurmaya başlar. Bir süre bekler, sonra yeniden sorar: “Fikriniz Beyler… Para yok diye oturacak mıyız?”
Atatürk iyice sinirlenmiştir. Gözlerinde öfke parıltıları dolaşmaktadır. Kabinede ölüm sessizliği vardır. “Peki, Beyefendiler! 500 milyon liramız yok. Çaremiz yok! Öyleyse iş yapmayacağız, oturacağız!”
Bunu söyler söylemez, kapıya yürür ve kapı kanadını hızla çarparak dışarı çıkar. Bakanlar Kurulunda, dakikalar boyu süren bir sessizlik ve sonra, İsmet Paşa normal bir sesle: “Şimdi günlük işlerimize bakalım” der!
Kılıç Ali Bey’in anlattığına göre, o gece Atatürk, Çankaya’daki sofrada arkadaşlarına dert yanacak ve şunları söyleyecektir: “Şurada birkaç yıl önce, 250.000 lira ile işe başlamış bir İş Bankası var. Bugün memlekette hangi ekonomik meselelere el atıyor, görüyorsunuz. Sonra yurdun bütün varlığını elinde bulunduran bir hükümet var. Memlekete tek çivi çakamıyor! Bu ‘deja’ beceriksizliktir!”
Atatürk, Cumhuriyetin 10. Yılına gözle görülür eserlerle çıkmak istiyor ve bunun için çırpınıyordu. Fakat hükümet bütçesi takatsizdi. Dünya buhranı Türkiye’yi ağır biçimde etkilemişti. Kabinede pratik yollarla iş becerebilecek Bakanlar yoktu. O akşam, sofra sabaha kadar sürecek, Atatürk zaman zaman Celâl Bayar’ın İş Bankası’ndaki başarısından, İzmir’de, İttihat ve Terakki Parti’sinin Kâtibi Mesulü olarak bulunduğu günlerde iktisadî işlere akıllıca el attığından söz açacak ve gün ışırken de arkadaşlarını şu nükteli sözleriyle uğurlayacaktı: “Haydi Beyler! Hükümet, nerede ise uyanacak ve Vekil Beyler sandalyelerine oturup kâğıt imzalamaya başlayacaklardır. Öyle ise biz yatabiliriz!”
Atatürk, sofradaki bu konuşmaların, ertesi günü İsmet Paşa’nın kulağına gideceğini biliyordu. Ekonomik işlerin canlanması için, Kurtuluş Savaşında, Ankara’da top sesleri duyulurken, masasına oturup, Havza-i fahmiyye (Kömür havzaları) kanununu kaleme alan o günlerin Umur-u İktisadiye Vekili Celâl Bey’i iş başına getirme zamanı geldiğini belki düşünmüştü. Fakat hükümetin hazırlıklarını tamamlamasını bekliyordu. Ancak bundan sonradır ki, İsmet Paşa ile arasında ciddî bir gerginlik yaratma pahasına Celâl Bayar’ı İktisat Vekilliğine getirecektir.
Atatürk’ün, İnönü ile aralarında doğan ve İnönü’yü görevden affetmesine kadar giden gerginliğin sebebi olarak hep, ‘Atatürk’ün hastalığı nedeniyle sağlığının ve sinirlerinin bozulması’ gösterilmiştir. Hâlbuki, görüldüğü gibi, mesele başkadır.
Bu arada, İsmet Paşa’nın bir Rusya seyahati gerçekleşir. Cemal Kutay, İnönü’nün 1930 yılında yaptığı bu seyahat hakkında şu bilgileri verir: Rusya gezisi, kafasındaki “devlet” fikrinde yeni gelişmelere yol açmıştı. Sovyetlerin beş yıllık sanayi plânlarını pek beğenmişti. Gerçekten Ruslar beş yıllık sanayi plânı yaparak, endüstriye devlet olarak girmişler, birçok işler başarmışlardı. İsmet Paşa, memleketimizin sanayileşmesini özlemekteydi. Ancak bütçesi elverişsizdi; yeterli teknisyeni yoktu. Kurtuluş Savaşından beri Ruslarla dost olduğumuz için yardım görmek mümkündü. Nitekim, ziraat alanında, lâboratuarlarından ve teknisyenlerinden faydalanmış, Vosilov adlı bir Akademi Üyesinin başkanlık ettiği bir heyete topraklarımızın ıslahı konusunda bir rapor hazırlatmıştı. Bu rapor, her ne kadar kullanılmadan, belki de dikkatle okunmadan rafa kaldırılmış ise de, yine de sanayileşme konusunda Rusların fikirlerinden faydalanabilirdik!
İsmet Paşa, sanayileşme konusunda Ruslardan destek ister. Ruslar derhâl, Profesör Orlof başkanlığında bir heyeti Türkiye’ye gönderirler. Bu heyete Türk uzmanlar da katılırlar. Heyet, yurdu baştan başa dolaşır ve bir rapor hazırlar. 1932 yılında tamamlanan bu rapor, Birinci 5 Yıllık Plân’ın temel çizgilerini oluşturur. İsmet Paşa, Rusya’dan, Sanayi Plânı fikrinden başka, “Devlet Eliyle Sanayileşme” fikrini de getirmiştir. Sonradan “Mutedil Devletçilik” olarak nitelendireceği bu fikir, ana sanayi dallarını devlet tekelinde tutuyordu. Hemen o yıllarda “Sanayi Plânlama Dairesi” kuruldu. Özel teşebbüs bir fabrika kurmak istiyorsa, önce bu daireye başvuruyor, kuracağı fabrika ve tesisin devlet plânı içinde olup olmadığını öğreniyor, bu dairenin vereceği müsaadeden sonra işe başlanıyordu. Fakat Bürokrasi çarkı çok ağır işliyordu. ./…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678