Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

BİLİNMESİ GEREKEN TARİHİ GERÇEKLERİMİZ (4)

Yaygın kanaat, İsmet Paşa’nın Devletçi; Atatürk’ün, 1932’de İktisat Bakanlığına getirdiği Celâl Bayar’ın, özel teşebbüs yanlısı olduğudur. Hâlbuki, Bayar sadece, ülke kalkınmasında özel teşebbüsten de yararlanılmasını savunmaktaydı! 1933 yılındaki şu sözleri de Bayar’ın Devletçiliğe karşı olmadığını göstermektedir: “Sanayimizi yeni baştan kuruyoruz. Bu hareket birçok fedakârlıkları icap ettiriyor. Hiçbir memleket tüketim maddelerini mutlaka dışarıdan aldığı fiyatlardan daha ucuza sağlamak kararıyla sanayisini kurmaz. Millî sanayisini kurmak için yapar. Sanayisini kuran her memleket gümrük korumalarıyla onu müdafaa etmeye mecburdur” (Mustafa Çınkı, Rant Lordları, s. 503).
Celâl Bayar, 1921 yılında, Hâkimiyeti Milliye gazetesinde, Avrupa sermayesinin hâkimiyetinden şu sözlerle yakınmaktadır: “Tanzimat’tan beri, elverişsiz şartlar altında, Avrupa kapitalinin memleketimize imtiyazlı bir şekilde girmesinin ve iktisat kaynaklarımıza hâkim bulunmasının esef verici neticeleri göz önündedir” (Soner Yalçın, “Siz Kimi Kandırıyorsunuz”, s. 262).
Atatürk’ün, 1 Kasım 1937’de, Meclis’in açılışında yaptığı şu konuşma, Millî Ekonomi ve Millî Sanayi arzusunun ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir: “Endüstrileşmek, en büyük millî davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcut olan büyük küçük her çeşit sanayiyi kuracağız ve işleteceğiz. En başta vatan müdafaası olmak üzere, mahsullerimizi kıymetlendirmek ve en kısa yoldan, en ileri ve refahlı Türkiye idealine ulaşabilmek için bu bir zarurettir. Bu kanaatle beş yıllık ilk sanayi plânının geri kalan ve bütün hazırlıkları bitirilmiş olan birkaç fabrikasını da süratle başarmak ve yeni plân için hazırlanmak icap eder. Teshilât ve teçhizat programımızın tatbikatı muvaffakiyetle ilerliyor. Bunları memleketimizde yapmak emelimiz tahakkuk yolundadır. Bu yıl içinde denizaltı gemilerini memleketimizde yapmaya başladık. Hava kuvvetlerimiz için yapılmış olan üç yıllık program, Büyük Milletimizin yakın ve şuûrlu alâkasıyla şimdiden başarılmış sayılabilir. Bundan sonrası için, bütün tayyarelerimizin ve motorlarının memleketimizde yapılması ve harp hava sanayimizin de bu esasa göre inkişaf ettirilmesi iktiza eder” (Kâzım Öztürk, “Atatürk’ün Meclis Konuşmaları”, s. 1122, 1132).
Bu sözler, hamaset için söylenmiş değildir. Atatürk’ün talimatıyla, bu doğrultuda çalışmalar yapılmıştır. Nitekim, 5 Şubat l948 tarihli Ulus gazetesinin birinci sayfasında yer alan, “Çiftlik yakınlarındaki UÇAK MOTORU FABRİKASININ TAMAMLANDIĞINI, TEZGÂHLARIN MONTAJININ BİTTİĞİNİ” müjdeleyen haber de bunu göstermektedir.
Ancak, ne var ki, Amerika ile yapılan meşhur İkili Antlaşmalar devreye girecek ve “Amerika’dan çok daha ucuza alınan silâhları Türkiye’de üretmeye ne gerek var?” mantığı ile, Millî Sanayi’den vazgeçilecektir!
Amerika ile imzalanan İkili Antlaşmalara dair, Haydar Tunçkanat’ın 1970 yılında yayınlanan, “İkili Antlaşmaların İçyüzü” kitabı mutlaka okunmalıdır. Bu antlaşmaların ilkinin tarihi 23 Şubat 1945’dir! Bu İkili Antlaşmaların acı sonuçları kısa zamanda kendini gösterecektir.
Demiryolu yapılmasında gösterdiği üstün gayretler sebebiyle, soyadını Atatürk’ün verdiği Nuri Demirağ, 1939 yılında ilk yerli paraşütü üretmiş ve uçak imalâtına başlamıştı. Ne var ki, Türk Hava Kurumu, Demirağ’a verdiği siparişlere rağmen, imâl ettiği uçakları almayarak iflâsına sebep olacaktır! Devir, İnönü devridir! Şakir Zümre, ilk Türk denizaltı su bombalarını imâl eder. 1937’de yurt dışına silâh ve cephane satar. Ancak ABD yardımları başlayınca, Kuzine ve Soba üretmek zorunda kalır!
Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa (Nuri Killigil), 1949’da Sütlüce’deki silâh fabrikasında şüpheli bir patlama sonucu, 27 çalışanı ile birlikte hayatını kaybeder. Amerikan yardımları başlayınca, Kırıkkale silâh fabrikaları, gaz ocağı yapmaya başlar! Biz de, mutfağımızda bu ocaklardan kullanmıştık.
Prof. Bilsay Kuruç’un belirttiğine göre, 1940 yılında tank yaptık. Bunun sadece Ford motoru dışarıdan geldi. Dizaynı bizimdi. Zırh levhası, topu, paleti, aktarma organları hepsi bizim üretimimizdi. Bu tank 1946’da Cumhuriyet Bayramı töreninde geçit resmine katılır. Ancak sipariş gelmez, üretiminden vazgeçilir (Özdemir İnce, Aydınlık, 22.11.2012)!
Yaşlı okurlarımız Amerikan bezini hatırlayacaklardır. Cumhuriyet’ten önce, Pamuklu dokuma ürünlerini yurt dışından ithal ediyorduk. 1937’de Rusların kurduğu, Nazilli Basma Fabrikası ile kendi bezimizi üretmeye başladık. 1938’de 9 milyon metre basma, 145 ton iplik üretilir. Üretim bir yıl sonra 12 milyon metre basma ve 3407 ton ipliğe çıkar. 10. yılın sonunda basma üretimi 20 milyon metreye, iplik üretimi ise 2 bin 800 tona çıkacaktır!
Uçak yapımını, Motor yapımını engelleyen, Kırıkkale silâh fabrikasına gaz ocağı yaptıran zihniyet, 1961 yılında, Devrim otomobilini de saf dışı ederek, Türkiye’nin otomobil yapmasını da engellemiştir! Bu, “Devrim Arabası”nın hikâyesinin anlatıldığı ‘Devrim Arabaları’ filminde ilginç bir sahne var. Eskişehir Cer atölyesinde, Devrim otomobilinin yapılmasını incelemeye gelen bir Amerikalı uzmana, refakatindeki bir devşirilmiş ‘Türk Bürokratı’ çıkışta şu sözleri söyler: “Merak edilecek bir şey yok. Otomobil yapmayı başaramazlar!” Amerikalı uzman ona şu cevabı verir:
“Yapmaları önemli değil, asıl tehlikeli olan yapacaklarına inanmalarıdır!”
Bu sözler, Batı’lı ‘dostların’ hakkımızdaki zihniyetini açıkça ortaya koymaktadır.
1975 yılında Amerikan Yardım Teşkilâtı’nın (AID) Türkiye’ye yolladığı bir uzman olan Dr. Richard Podol’un, Washington’a gönderdiği, kendi adıyla anılan ‘PODOL RAPORU’ndaki şu satırları hatırlatalım:
“Yirmi yıldan beri Türkiye’de faaliyette bulunan yardım programı meyvelerini vermeye başlamıştır. Amerikan değerlerini benimsemiş Türk yönetici yetiştirme işi başarıya ulaşmıştır. Önemli merkezlerde Amerikan eğitimi görmüş bir Türk’ün bulunmadığı bakanlık ya da bir iktisadî devlet teşekkülü hemen hemen kalmamıştır!”
Ne yazık ki, Amerika ile imzalanan İkili Antlaşmalarla, ‘Batılılaşmak adına’, bürokratlarımızın devşirilmesine biz zemin hazırlamıştık!
Katı Devletçilikten Mutedil Devletçiliğe yöneliş!
Atatürk’ün, “Tarih yazan tarih yapana sadık kalmazsa, ortaya çok farklı bir şey çıkar” mealinde bir sözü vardır. Ne yazık ki, Cumhuriyet tarihimize hep, ezberlerin karanlığında bakılmakta; ezberlerimize aykırı gerçekler görülmek bile istenmemektedir. Cumhuriyet Tarihimizin en devrimci atılımı olan ve büyük bir başarı ile uygulanan Birinci 5 Yıllık Plân’a bakışta da, bu böyledir. Plân’ın başarısı, Başbakan İsmet Paşa’ya mâl edilir. Hâlbuki, bu plânın uygulayıcısı İktisat Vekili Celâl Bayar’dır. Bu gerçek hemen hiç dile getirilmez. Çünkü, sol kesim, Atatürk ve İnönü’nün birbirinin devamı olduğuna; İnönü’nün, Atatürk Devrimini devam ettirdiğine; Bayar’ın başında bulunduğu Demokrat Parti iktidarının ise, Atatürk’ün çizgisinden saptığına inanır! Çünkü, tarih böyle yazılmıştır! Hâlbuki, Batı’nın vesayetine girişimizde, iki partinin de büyük vebali vardır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678