Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

BAŞKANLIĞI KİMİNLE KAZANIRIZ?

2 Mayıs akşamı, Halk TV’de ilginç bir siyasî sohbet dinledik. Hakan Aygün, Saadet Partililerle 16 Nisan’ı konuştu. Cumhurbaşkanı seçimlerine ilişkin değerlendirmeler yapıldı. Millî Görüş’ün teorisyenlerinden Dr. Süleyman Akdemir’in, hem toplumumuzdaki yanlış din algısı, hem de siyasetin geleceği konusunda yaptığı tespitler önemliydi.
16 Nisan’da, siyasî hayatımızda çok uzun zamandır hasretini çektiğimiz bir uzlaşmaya şahit olduk. Bu uzlaşmanın mimarı Refah Partisi Genel Başkanı sayın Temel Karamollaoğlu’dur. AKP’nin gerginlik ve ötekileştirme üzerine kurduğu propaganda stratejisinin başarısız olmasında en büyük etken kuşkusuz sayın Karamollaoğlu’dur. Sayın Karamollaoğlu’nun önderliğindeki Refah Partisi’nin, hiçbir çatlağa meydan vermeden, yandaş koronun, çirkin saldırılarına aldırış etmeden, “HAYIR” kampanyasını son derece sakin ve saygın bir üslupla sürdürmesi, AKP’nin gerginlik politikasının etkili olmasını önlemiştir. Siyasetin kavgacı, ötekileştirici üslubundan artık bıktık. Toplum olarak çok gerildik. Artık, memleket için kimin düzgün ve millî bir projesi varsa çıkıp millete anlatsın. Ama kimseyi ötekileştirmesin, toplumu germesin.
Bize göre, 15 Temmuz Darbe Teşebbüsünden sonra yaşadığımız Yenikapı Ruhu kadar, Halk Oylamasında gerçekleşen uzlaşma da önemlidir. 16 Nisan’da gerçekleşen uzlaşma, siyasî tarihimizde örneği pek az bulunan önemli bir hadisedir. Umarız, siyasetçilerimiz de artık, ülkemizin beka sorunu yaşadığı bu dönemde, bu Uzlaşma Ruhu’nun öneminin idraki içinde davranır ve umarız, yaşanan bunca acı tecrübeden sonra, milletimiz de hamaset ve din istismarı suretiyle yapılacak siyasete pirim vermez.
Tabiî, burada en büyük sorumluluk milleti aydınlatacak olan siyasetçilere düşmektedir. Onların sorumluluğu çok daha büyük. Çünkü, milletimizi siyaset demagoglarının ağına düşmekten ancak, siyasette ‘ilkeyi, erdemi, ülke menfaatlerini’ bütün maddî menfaatlerin üstünde tutanların milletle kurmayı başaracakları gönül köprüsü kurtarabilir. Fakat her şeyden önce, AKP iktidarı süresince, âdeta, sürekli olarak, ‘yarış öncesindeki koşucular gibi’ yüksek bir stres altında yaşatılan toplumun rahatlayacağı ve milletimizin, ülkemizde ve dünyada yaşanan gerçekleri düzgün bir şekilde algılayabileceği sakin bir ortamın yaratılması gerekmektedir. Bunun yolu da, millî menfaatlerimiz gerektirdiğinde uzlaşma kanallarını açık tutmayı başarabilmektir. 16 Nisan bu bakımdan gerçekten önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Sayın Dr. Süleyman Akdemir’in, işaret ettiği gibi, sayın Kılıçdaroğlu’nun rahmetli Necmettin Erbakan için düzenlenen anma toplantısına katılması, bu uzlaşmanın hayata geçmesi bakımından önemli olmuştur. O zaman CHP içinden, bunu eleştiren bazı cılız sesler çıkmış fakat sonunda sağduyu hâkim olmuştu ve iyi de olmuştu.
O toplantıda, sayın Dr. Süleyman Akdemir, halk oylaması sırasında sayın Deniz Baykal’ın çalışmalarının etkili olduğunu fakat özellikle, anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanına tanınan yetkileri eleştirirken, Peygamberimizle ilgili yaptığı benzetmenin arkasında duramamasının yanlış olduğunu, bunu sürdürmesi gerektiğini fakat kendisine yapılan hücumlar üzerine, meselenin dinî boyutunu yeterince bilmediği için geri adım atmasının doğru olmadığını belirtmişti.
Din bu toplumun temel bir gerçeğidir. Bu nedenle siyasetçilerimiz, ülke tarihi konusunda ne kadar yetkin olmaları gerekiyorsa, dinimiz konusunda da en azından din istismarcılarını susturacak kadar bilgiye sahip olmalıdırlar.
Millî Gazete GYY sayın Mustafa Kurdaş’ın yaptığı bir tahlil de oldukça önemliydi. Sayın Kurdaş, ‘Çok Partili Hayatın başlangıcını 1950 yılı olarak alırsak, günümüze kadar CHP’nin sadece 6-7 yıllık bir iktidarının söz konusu olduğunu; yaklaşık 60 yılın tamamında muhafazakâr kesimlerin iktidarda olduklarını, ülkenin Batı emperyalizminin etkisine girmesinin en büyük sorumluları bu muhafazakâr siyasetçiler olduğu hâlde, CHP’nin suçlanarak siyaset yapılmasının bir ironi olduğuna’ dikkat çekti.
Tabiî bunda CHP’nin de büyük payının olduğunu, dış siyaset ve ekonomi konusunda millî bir program ortaya konulamadığını belirtmek gerekir. Bu arada hemen yeri gelmişken, ilk defa sayın İlhan Kesici’nin telâffuz ettiği Ekonomik Milliyetçiliğin önemini vurgulamak isteriz.
16 Nisan dedik, Uzlaşma Ruhu dedik. Muradımız 2019’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden söz etmekti. Evet, sayılı gün çabuk geçer. Şimdiden hazırlanmak lâzım. Peki, sayın Erdoğan’a karşı kim aday olacak? Daha doğrusu kim aday olmalı? Nasıl bir adayla bu seçim kazanılabilir?
Sayın Deniz Baykal’ın CNN Türk televizyonunda sayın Abdullah Gül’ün ismini telâffuz etmesi oldukça şaşırtıcıydı ve sayın Soner Yalçın’ın 3 Mayıs tarihli yazısında Baykal konusunda yaptığı tahlile de son derece uygundu. Bunu geçelim!
16 Nisan’da ortaya çıkan Uzlaşma Ruhu’na hitap edecek, bu ruhu daha da güçlendirecek bir isim kim olabilir?
İnancımız odur ki, CHP İstanbul milletvekili sayın İlhan Kesici, sayın Erdoğan karşısında en yüksek şansa sahip bir şahsiyettir. İyi bir eğitim almış (ODTÜ mezunu). Devlet Plânlama Teşkilâtı’nda uzman, Daire Başkanı ve Müsteşar olarak görev yapmış. Devleti çok iyi tanıyan bir Bürokrat ve aynı zamanda bir siyaset adamı. 1994’den bu yana aktif siyasetin içinde. Kendisini ilk kez, CHP Grubu adına yaptığı Bütçe konuşmasında dinledik. O konuşmasıyla dikkatimizi çekmişti. Üslubu son derece sakindi. Hattâ Bütçe konusunda yaptığı konuşma sırasındaki bu sakin üslubu nedeniyle, Meclis Başkanı da kendisine takdirlerini bildirmişti. Sayın Kesici o konuşmasında, Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra, Sivas’ta bir devlet kuran Kadı Burhaneddin’in bir sözünü hatırlatmıştı. “Devlet adamının gözü, dağın arkasını görür; devlet adamının aklı olacak olanı bilir!”
Tabiî, bunun gerçekleşmesi için devlet adamının engin bir tecrübeye sahip olması gerekiyor. Günümüzdeki siyasetçilerin ise büyük bir çoğunluğunun böyle bir tecrübeye sahip olmadıklarını, siyasette genellikle, kifayetsiz muhterislerin ön plânda olduklarının da acı bir gerçek olduğunu not edelim!
Sayın Kesici’yi daha sonra, Halk Oylaması sırasında, bazı televizyon programlarında izledik ve TRT’de parti adına yaptığı bir konuşmasını dinledik. Habertürk televizyonunda, Didem Aslan Yılmaz’ın yersiz müdahalelerine rağmen, insicamını bozmadan mesajını eksiksiz olarak verebildiğine şahit olduk. TRT’de, partisi adına yaptığı konuşmayı, cama bakarak değil, önündeki kısa notlarına bakarak irticalen denilebilecek bir tarzda yapmasını, kendine güvenin ve değindiği konulara hâkim olduğunun bir işareti olarak gördük.
Yaşadığımız bu güç dönemde, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimleri çok büyük bir önem arz etmektedir. Ülkemizin bir beka meselesi ile karşı karşıya bulunduğu bizzat sayın Cumhurbaşkanımız tarafından ifade edilmektedir. Biz de, bir beka sorunu ile karşı karşıya bulunduğumuza inanmaktayız. Karşı karşıya bulunduğumuz devasa sorunları ancak, ‘aklı olan herkesi dinlemeyi’ bir erdem ve devlet adamlığının olmazsa olmazı kabul eden bir anlayışla aşabiliriz. Sayın Kesici’yi biz bu anlayışı sahip bir siyasetçi olarak görmekteyiz.
Katıldığı bir programda, istişare konusunda şu değerli örneği vermişti:
Hz. Ali’ye, “Ya Ali, en akıllı adam kimdir?” diye sormuşlar. Hz. Ali şu cevabı vermiş: “Çevresindekilerden en fazla akıl alandır!”
Bize göre sayın Kesici, Cumhuriyet değerlerine bağlılığı, ekonomi konusundaki bilgi ve tecrübesi, tarihimiz konusundaki donanımı ve sahip olduğu derin din kültürü ile, Muhafazakâr ve Atatürkçü kesimlerin beğenisini kazanacak bir isimdir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678