Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

AVRASYA’NIN YILDIZ ÜLKESİ OLABİLİRİZ

Cumhurbaşkanımızın Amerika seyahati öncesinde, Başkan  Trump, PYD’ye ağır silâh verilmesine dair bir kararname imzaladı. Üstelik, Cumhurbaşkanımızın bu ziyaretinden önce, ön temaslar için Washington’a gönderilen üst düzey heyetimiz, Amerika’da görüşmeler yaparlarken! PYD için, ‘Bizim Kara Ordumuz’ diyen küstah Amerika, düşmanca davranışlarıyla, bunu eylemli olarak da ispatlıyor! Bu gerçeği göremeyen ve hâlâ daha Amerika’ya toz kondurmayanlara ne diyebiliriz ki? Ne yazık ki, 27 Aralık 1949 tarihli Eğitim Komisyonu Antlaşması ile, Eğitim Sistemimiz Amerika’ya emanet edildiğinden, o tarihten bu yana, Amerika muhipleri yetiştirmekteyiz! Bu çarkı kırabilenlerin sayıları oldukça azdır.

Nelson Rockefeller’in 1956 yılında Başkan Eisonhower’e yazdığı mektuptaki, “Türkiye oltaya yakalanmış balıktır. Oltadaki balığın yeme ihtiyacı yoktur” sözlerini ve yine, Amerikan Yardım Teşkilâtı (AİD) görevlisi Dr. Richard Podol’un, 1975 yılında Washington’a gönderdiği bir rapordaki şu vahim sözleri tekrar hatırlatmak isteriz: “Amerikan değerlerini benimsemiş Türk yönetici yetiştirme işi başarıya ulaşmıştır. Önemli merkezlerde Amerikan eğitimi görmüş bir Türk’ün bulunmadığı bakanlık ya da bir iktisadî devlet teşekkülü hemen hemen kalmamıştır!”
Atatürk’ün ölümünden itibaren bu millete, ‘En Büyük Düşman’ olarak hep, Sovyetler Birliği gösterilmiştir; Amerika ise, tabiî ki, Sovyetlere karşı bizim koruyucumuzdu!  Hâlbuki, ekonomimizin Batı’nın vesayetine girmesi, Harp sanayimizin gelişmesinin önlenmesi, Askerî Darbeler, 1980 öncesindeki Sağ-Sol çatışması, 1 Mayıs Katliamı, Maraş ve Çorum olayları, Ermeni Soykırımı iddiaları ile sıkıştırılmamız, PKK terörü ve FETÖ’nün, ‘Dindar Bir Cemaatin  Hizmet Hareketi’ kisvesi altındaki, devleti çürüten  derin yapılanması Amerika’dan ve NATO’dan bağımsız olarak düşünebilir mi? Kahraman Ordumuzun generallerinin Batı’ya sığınması gibi bir zilleti bu yüzden yaşamadık mı? PKK ile mücadelede verdiğimiz, yüreğimizi kanatan bunca şehitin sebebi bu bağımlılık değil mi?
Evet, bütün bunlar, Atatürk’ün ölümünden sonra, Amerika hayranlığının etkisiyle, millî bürokrasimizin, siyasetçilerimizin ve aydınlarımızın millî reflekslerini kaybetmelerinin acı sonuçlarıdır. Bu millî refleks kaybı, gerçeklerin görülmesini engellemiştir ve ne acıdır ki, hâlâ daha engellemektedir!
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yiğit Bulut’un belirttiğine göre,  1980 ile 2010 yılları arasında, Batı’ya l trilyon 400 milyar dolar faiz ödemişiz.  Şu an,  her yıl, 50 milyar dolar civarında bir borç faizi ödediğimizi de belirtelim! Bu bir soygun değil midir?
Başta medyamız olmak üzere, aydınlarımız ve siyasetçilerimiz arasında müthiş bir Amerika muhipliği var. Ne yazık ki, Dindarının da, Atatürkçüsünün de, Milliyetçisinin de, kahir ekseriyetinin Kıbleleri Batı! Bu yüzden, Rusya’ya biraz yaklaşılmasın, bu çevrelerden koro hâlinde, ‘Eksenimiz Kayıyor, Batı’dan Kopuyoruz’ feryatları yükselir!
İktidar, Avrasya ve Rusya yaklaşımında ne kadar samimîdir o başka mesele! Fakat en azından, Atatürk’ün kurduğu parti olmakla övünen CHPnin,  iktidarın bu yöndeki adımlarını desteklemesi gerekmez mi? Ne var ki, tepkilerin en şiddetlisi bu kesimden gelmektedir! Fakat, sevindirici olan şey, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra, kamuoyunda gelişen Amerika karşıtlığının, daha dengeli bir dış siyaset için, şartları son derece müsait bir hâle getirmiş olmasıdır. Son kamuoyu araştırmaları, milletimizin yüzde doksanının, Amerika’yı bir müttefik olarak değil, düşmanımız olarak gördüğünü göstermektedir. Okumuşlarımız arasında ‘Amerika Muhipliği’ ne kadar yaygın olursa olsun, bu halk desteği sayesinde, iktidar daha bağımsız bir dış politika uygulayabilir. Yeter ki, bu istensin!
Cumhurbaşkanımız Amerika’daki basın açıklamasında, bir terör örgütü olan PYD’ye ağır silâhlar verilmesini haklı olarak eleştirdi ve bunun uluslararası mutabakata aykırı olduğunu hatırlattı. Ne var ki, Başkan Trump, Amerika’nın bu konudaki politikasını değiştireceğine dair tek kelime etmedi! Nitekim, Rakka harekâtını,  itirazımıza rağmen PYD ile yapıyor!
Her şeye rağmen, Amerika’nın dümen suyundan gitmeye devam edecek miyiz? Avrasya seçeneğinin bizim için önemini anlamamakta daha ne kadar direneceğiz? Amerika’nın bize vermediği hava savunma sistemini Rusya’dan almak üzereyiz. S-400’leri kast ediyoruz. Ayrıca, Mayıs ayında yapılan Pekin zirvesinden sonra, Çin Devlet Başkanı’nın, onca Devlet Başkanı Pekin’deyken, sağına Başkan Putin’i ve soluna sayın Cumhurbaşkanımızı alarak, onların yanına, Türk Dünyası’nın Aksakalı  Nazarbeyev’i de koyarak, Dünya Kamuoyuna verdiği çok anlamlı görüntüyü de hatırlatmak isteriz.
Bu fotoğraf, Türkiye’ye verilen önemin ve değerin bir göstergesi değil midir?
Daha önce de, Çin’in İpekyolu projesinden söz etmiştik. Demiryolları ve limanlarla Çin Avrupa’ya bağlanacak. Bu projeye Çin, 4 trilyon dolar ayırmış! Davos’ta, 21. Yüzyıl Asya Yüzyılı olacak denildi! Biz, yükselen Avrasya’nın yıldız ülkesi olabiliriz! Fakat Amerika’nın, küresel hâkimiyetine son verecek olan  bu projeye şiddetle karşı çıktığı da bilinmelidir. Bunun için de, bu projeye ilgi duyan ülkelere gözdağı veriliyor. İngiltere ve  Afganistan’da patlayan bombalar İpekyolu Projesi ile açıklanmakta!
Mehmet Ali Birand yıllar önce, bir Batılı devlet adamına atfen şu sözleri yazmıştı: “Türkiye, yönetimi Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir!” Ne yazık ki, ülkemizin, Atatürk’ten sonra, bu gerçeğin idrakinde olanlar tarafından yönetildiğini söyleyebilmek pek mümkün değil!
Avrasya’nın ülkemiz için önemi ne yazık ki, Batı hayranı aydınlarımız tarafından bir türlü anlaşılamıyor. Onlar için varsa yoksa Batı! Fakat, Batı’yı da toptan silelim demiyoruz. Batı’yla -Türkiye’ye karşı olan niyetlerini bilerek-, karşılıklı çıkara dayanan, ekonomik ve siyasî ilişkilerimiz elbetteki sürdürülmelidir. Fakat Batı’ya teslim olunmadan! Bunun da yegâne yolu, komşularımız ve Avrasya Cephesi ile yakın ilişkiler kurulmasıdır. Bu ilişkilerin bize, Batı nezdinde de itibar kazandıracağı bilinmelidir. Bu bakımdan, sayın Cumhurbaşkanının, Washington’daki basın toplantısında, ‘Suriye’nin kimyasal silâh kullanmasına verdiği tepkiden dolayı Amerikan yönetimine teşekkür etmesini’ yadırgadığımızı belirtmeliyiz. Irak’ta örneğini yaşadığımız gibi, Amerika’nın birçok kimyasal silâh iddiası doğru çıkmamıştır! Bu iddialar konusunda, en fazla temkinli olması gereken ülke de biz olmalıyız. Çünkü, Birleşmiş Milletler raporlarına dayanmadan, Batı’nın, Suriye’nin meşrû yönetimine yönelttiği bu tür iddiaları benimsememizin, başta Rusya olmak üzere,  bölge devletleri ile kurmamız gereken yakın ilişkileri sabote edeceği unutulmamalıdır. Şu da unutulmamalıdır ki, Suriye’nin bütünlüğü ancak Esat’la sağlanabilir.
Hem ‘Esat gitsin’ demek, hem de ‘Suriye’nin bütünlüğünden yanayız’ demek çelişki değil midir?
NOT: İncirlik konusunda Almanya’ya gösterdiğimiz Dik Duruşun, tüm dış ilişkilerimizde sürdürülmesini dileriz.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678