Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

CHP’Yİ BEKLEYEN TEHLİKE!

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin oldukça zor geçeceğini gören iktidar, MHP ile “Cumhur İttifakı” konusunda anlaştı. Fakat, yapılan kamuoyu araştırmaları bu ittifakla bile yüzde 50+l’in bulunmasının pek kolay olmadığını gösteriyor. İktidarın umudu, CHP’nin hata yapması! Peki, CHP’nin en büyük hatası ne olabilir? Tabiî ki, HDP ile işbirliği yapması! Ve ne yazık ki, CHP kesiminden birçok isim bu işbirliğinin tehlikesinin farkına varamamış olmalı ki, ülkedeki bütün demokrasi güçleriyle ve tabiî bu arada HDP ile işbirliği yapacaklarını açıklamaktan çekinmiyorlar! Bunun en son örneği, CHP milletvekili Gürsel Tekin’in Ulusal Kanal’da, Baki Özilhan’ın programında, HDP ile işbirliği yapabilecekleri konusundaki açıklamalarıdır.
Peki, CHP böyle bir hata yapar mı? Parti üst yönetimindekilerin, bu işbirliğinin sonuçlarını değerlendiremeyecek kadar basiretleri kapalı mı?
Bu hatayı, 1989 seçimlerinde, Erdal İnönü’nün Genel Başkanı olduğu SHP, HADEP ile seçim işbirliği yaparak yapmıştı. Bugünkü HDP ne ise, HADEP de oydu! Bu seçim işbirliği SHP’ye büyük itibar kaybettirmiş ve CHP ile birleştikten sonra 1999 seçimlerinde yüzde on barajının altında kalınmıştı!
Peki, CHP aynı hatayı tekrarlar mi? Mehmet Akif’in “Hiç ibret alınsaydı, tarih tekerrür eder miydi?” sözünü hatırlatırız!
Bugün iktidar bir ekonomik çıkmazın içindedir. Bu çıkmazdan ancak üretime dayalı bir Millî Ekonomi modeli ile çıkılabilmesi mümkünken; iktidar kamuoyu tepkisini hiçe sayarak şeker fabrikalarını bile özelleştirmeye kalkmaktadır. TEKEL’in özelleştirilmesinin neticeleri meydandadır! Halkımız artık Amerikan sigaralarını tüketmektedir! Yerli ve Millî politika anlayışları demek ki bu! Amerika bile korumacı önlemler alırken, iktidar, küreselleşme ile dayatılan özelleştirme politikasını inatla sürdürmektedir!
Türkiye, AKP iktidarı döneminde, Cumhuriyet tarihinin en büyük dış ticaret açıklarını vermiştir. 2003-2018 Ocak ayları arasında, 15 yılda verilen Dış Ticaret Açığı 977 milyar dolar; Cari Açığımız ise 555 milyar dolardır! Bu derecede yüksek bir dış ticaret açığının ve cari açığın temel sebebi, ülkemizin II. Dünya Harbi’nden sonra, Batı ittifakının tavsiyeleriyle, Atatürk’ün Plânlı Karma Ekonomi siyasetini terk ederek, Batı Kapitalizmine ülkeyi sınırsızca açan Serbest Piyasa Ekonomisinin kabul edilmesidir. Ne var ki, Cumhuriyet Hükümetleri yine de, bir ölçüde Batı Kapitalizmine direnebilmişler ve korumacı önlemlerle Batı Kapitalizminin sömürüsünü bir ölçüde sınırlı tutabilmişlerdi. Fakat, 12 Eylül Askerî Darbesi’nin Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Turgut Özal’la başlayan, Kamu İktisadî Teşekküllerinin özelleştirilmelerini esas alan ve Türkiye’yi, Batı Kapitalizminin acımasız sömürüsüne açan sürecin son halkası olarak 2002’de iktidara gelen AKP, o güne kadar hiçbir iktidarın cesaret edemediği boyutlarda bir dışa açılma ve özelleştirme gerçekleştirmiştir. İlginç olan ise, Ana Muhalefet Partisi CHP’nin, dünyadaki gelişmeleri dikkate alarak, Atatürk’ten sonra yaşanan savrulmalardan ders çıkararak, milletimizin önüne, ülkemizi dışa bağımlılıktan kurtaracak bir Millî Ekonomi Programı koyamaması; daha da vahimi; iktidarın uyguladığı Kemal Derviş’in ekonomi modelini sahiplenmesidir! Hem de, TÜSİAD gibi, bir işveren kuruluşunun 18 Ocak 2018 tarihli Yüksek İstişare Konseyi bildirisinde dile getirdiği şu çok önemli tespitlere rağmen: “Liberal Demokratik Düzenin eşitlik ve adalet getirmediği, sadece Batı’nın emperyalist politikalarına hizmet ettiği iddiaları birçok ülkede güç kazanıyor. Dünyanın ağırlık merkezi batıdan doğuya doğru kayıyor. Geçen sene dünyada en hızlı büyüme sağlamış ülkelerin pek azında Liberal Ekonomi ve Politika İlkelerinin geçerli olduğunu görüyoruz. Çin, devlet güdümündeki ekonomilerin bir gün mutlaka çökeceği inancını yerle bir etti. Liberal Demokrasi, hukuk devleti ve Piyasa Ekonomisinin tüm dünyaya barış ve refah getireceği beklentisinin boş çıktığını itiraf etmek durumundayız!”
Türkiye, 2019 yılında yapılacak KADER SEÇİMLERİNE doğru ilerlemektedir. İktidar ne yapıp edip Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmayı arzu etmekte, ‘Yerli ve Millî’ iddiası ile kurulan ‘Cumhur İttifakı’ ile seçimleri garantiye almayı amaçlamaktadır. Peki, muhalefet ne yapmalıdır? Hemen şunu söyleyelim ki, bir kere kesinlikle, HDP ile bir ittifak aslâ düşünülmemelidir. “AKP’de Açılım Süreci başlatmamış mıydı? Terör örgütü yöneticileriyle görüşmemiş miydi?” diyerek bu ittifakı mazur göstermek isteyenlere, AKP’nin 7 Haziran seçimlerinde aldığı sonuçtan sonra hemen bu sürece son verdiğini ve PKK’nın üzerine gitmeye başladığını hatırlatırız! “Hafızayı beşer nisyan ile malûldür” derler! AKP’nin dün yaptığı büyük hataların unutulduğundan emin olabilirsiniz. Milletimizin bütün dikkati bugün, Suriye’de sürdürdüğümüz askerî harekâtlara ve PKK ile mücadeleye odaklanmıştır. Böyle bir ortamda yapılacak seçimlerde, HDP ile seçim işbirliği yapan bir parti milletin teveccühünü kazanabilir mi?
Peki, o zaman muhalefet ne yapmalıdır? Bize göre, yapılması gereken, iktidarın ‘Yerli ve Millî’ ittifakının karşısına, “CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve Vatan Partisi” ile yapılacak, gerçekten Yerli ve Millî ve İlke Odaklı bir seçim işbirliği ile çıkmaktır. İlke odaklı bir seçim işbirliği, CHP içindeki, ALTI OK’la kan uyuşmazlığı olan Atlantikçi Solcuları da büyük ölçüde etkisiz kılabilir. Ayrıca, Saadet Partisi ile, AKP’nin din silâhı ve Altı OK’u CHP’den daha güçlü bir şekilde sahiplenen Vatan Partisi ile de, MHP’nin milliyetçilik silâhı büyük ölçüde etkisiz kılınabilir.
Ana Muhalefet millî bir söylem dile getirdiğinde iktidar paniklemektedir. Nitekim, CHP Genel Başkanı, “Evlerimize Türk Bayrağı asalım” dediğinde, Başbakan hışımla, “Sen Hakkâri’ye giderken bayrağı cebine koydun” karşılığını vermişti! Görüldüğü gibi, iktidar, muhalefetin millî bir söylem benimsemesinden ürkmektedir. Bu da aynı zamanda, muhalefet partilerinin takip etmeleri gereken politik çizginin nasıl olması gerektiğini göstermektedir. Muhalefet partileri, ana hatlarıyla bir Millî Ekonomi Programı ortaya koyabilirlerse; başta Rusya olmak üzere, Bölge Devletleriyle işbirliği yapılması konusunda bir anlayış birliğine varabilirlerse, seçimlerde başarılı olmaları çok mümkündür.
Bu bağlamda, 1957 seçimlerini bir kötü hatıra olarak hatırlatmak isteriz: O seçimlere, Demokrat Parti’den ayrılanların kurduğu Hürriyet Partisi ile CHP ayrı ayrı girdikleri için, Demokrat Parti bu iki partiden daha az oy almasına rağmen yine tek başına iktidar olmuştu. Hâlbuki, Hürriyet Partisi CHP ile seçim işbirliği yapmak istemişti. Fakat CHP’nin kodamanları ‘biz nasıl olsa tek başımıza iktidara geliyoruz’ kibriyle, Hürriyet Partisi’nin ittifak teklifine yanaşmamışlardı. Bir de, sayın Cumhurbaşkanının Belediye Başkanı olmasını sağlayarak, AKP’ye iktidar yolunu açan 1995 Yerel Yönetim Seçimleri var! DSP, CHP ve SHP’nin işbirliği yapmamaları yüzünden İstanbul ve Ankara Belediye Başkanlıkları kaybedilmişti!
Muhalefet partileri bu iktidarın değişmesini gerçekten istiyorlarsa, muhalefetin mevcut performansı dikkate alındığında, bunun yegâne yolu bize göre, Cumhurbaşkanlığı seçimine her partinin kendi adayı ile katılması; bu durumda büyük bir ihtimalle ikinci tura kalacak olan seçimde, en fazla oyu alan muhalefet partisi adayının desteklenmesi ve milletvekili seçimlerinde de ilkeli bir işbirliği yapılmasıdır. Burada CHP’ye tarihî bir görev düşmektedir. CHP kibirli davranmayarak, kimseyi küçümsemeden bu işbirliğinin sağlanması için çaba harcamalıdır.
Süriye’ye Füze Saldırısı: Haçlı emperyalizmine var gücüyle direnen Suriye Miraç Kandili günü Amerika ve hempaları tarafından füzelerle vuruldu. Müslüman bir ülkenin bu saldırıyı onaylaması utanç vericidir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678