Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

BATI’YLA İTTİFAK BİZE HEP KAYBETTİRDİ (9)

Sovyet notalarında kalmıştık! Bu konuda müthiş bir çarpıtma var. Bu notaların içeriği çarpıtılarak, Soğuk Harp dönemi boyunca, ‘Sovyetler bizden Kars ve Ardahan’ı istedi’ yalanlarıyla, Sovyet düşmanlığı yapıldı ve ‘Amerika bizi Sovyetlere karşı koruyor yalanlarıyla’, Amerika’nın ülkemizde kurduğu etkinliğin görülmesi engellendi!
Hâlbuki, Sovyet notalarında kesinlikle bir toprak talebi yoktu! Sovyetler, Potsdam’da kararlaştırıldığı gibi, Montreux (Montrö) Sözleşmesi’nin öngörülen değişiklik isteme süresi geldiğinden, isteklerini resmî yazıya dökmüşlerdi. Notalarda, II. Dünya Harbi sırasında, Boğazların Mortrö’ye aykırı olarak Almanlara kullandırılmasından duyulan rahatsızlık dile getirilmekteydi. Sovyet notaları sınır düzeltmesi, Kars ve Ardahan konularında hiçbir şey dememekteydi! Boğaz rejiminin, 1921 Rus-Türk Antlaşması’nda öngörülen biçimde, Karadeniz’de kıyısı bulunan devletlerce düzenlenmesi ve Boğazların ortak savunulması istenmekteydi!
İlk notanın hemen reddi üzerine, Sovyetler 24 Eylül 1946’da ikinci notayı verirler; “Önerilerimizi kabul etmeseniz de, birlikte inceleyelim” demeye getiren bu notada, Türkiye’nin, Boğazları Angloamerikanlarla birlikte Rusya’ya karşı kullanması korkusu belirtilir. Bu ikinci Sovyet notası da reddedilir (Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarih”, s. 1577, 1581).
Zekeriya Sertel, “Hatırladıklarım” adlı kitabında, Tevfik Rüştü Aras’ın yanında, Mareşal Fevzi Çakmak’ın, ‘Sovyet Tehdidi’ hakkında şunları söylediğini belirtir ki, Aras bu sözlerin söylendiğini, bizzat Doğan Avcıoğlu’na teyit etmiştir: “Ben Sovyet-Türk ilişkilerinde, son zamanlarda ileri sürülen kaygıyı anlamıyorum. Stalin’in önerisi dahi bende kaygı yaratmadı. Bence, Sovyetlerle konuşmak gerekir. Onların yanlış bir istekle karşımıza çıkmasına kızmamalıdır. Tersine, onlarla masa başına oturup, hatalarını kendilerine anlatmak gerekir. Biz bunu tecrübemizle biliriz. Millî Kurtuluş Savaşı’nın başında da, Sovyetlerle aramızda bazı anlaşmazlıklar vardı. Fakat oturup konuştuk. Bu anlaşmazlıkları ortadan kaldırmakla kalmadık, bir de dostluk kurduk” (Avcıoğlu, age. s. 1592)!
Prof. Yalçın Küçük de, ‘Sovyet Tehditleri’ konusunda şu önemli bilgileri vermektedir: “1945 yılı Haziran ayında Moskova’da yapılan Selim Sarper-Molotof görüşmesinde, Sovyetler Birliği’nin toprak talebi ile birlikte Boğazlar’da üs isteğini de ileri süren bu masalı yaymaya başladılar. Toprak talebi masalı ile ilgili olarak hayal gücü en geniş bir kimsenin bile toprak talep edildiğini gösterebileceği bir tek belge, yazışma ya da nota mevcut değil (Yalçın Küçük, “Türkiye Üzerine Tezler, 1908-1978” 2. Baskı, s. 227)!
Yalçın Küçük, İkinci Sovyet Notasının tam metnini de veriyor: “Türk Hükümeti mezkûr Sovyet teklifinin Türkiye’nin egemenlik haklarıyla gayri kabili telif olduğunu ve güvenliğini ortadan kaldıracağını beyan etmektedir. Türk Hükümeti Sovyet Hükümeti’nin bu konuda müşahhas bazı mülâhazalarını dinlemeden evvel, hattâ Sovyetler Birliği’nin bu husustaki tekliflerini müşterek bir tetkike tabi tutmağa matuf bir teşebbüste bile bulunmadan bu neticeye varmıştır. Bir taraftan Sovyetler Birliği’nin ve diğer Karadeniz Devletleri’nin güvenlik menfaatlerine ayrılmaz bir şekilde bağlı bulunan bu önemli meseleyi her türlü imkânı toptan reddetmekle, diğer taraftan da hiçbir esasa dayanmayan ve üstelik Sovyetler Birliği’nin vakar ve haysiyeti ile de gayri kabili telif bulunan bu nevi şüpheler açığa vurulmasını mümkün görmek suretiyle, Türk Hükümeti, Sovyetler Birliği ile yeniden itimada müstenit dostane münasebetler kurulması temennisine dair olan kendi beyanatıyla tam tezat hâlinde bulunmaktadır” (Yalçın Küçük, age. s. 228).
Yalçın Küçük daha sonra şu değerlendirmeyi yapıyor: “Toprak isteme masalı da Amerika Birleşik Devletleri’ni Türkiye ile yakından ‘ilgilenmeye’, iç ve dış kamuoyunu hazırlamaya yönelik bir çabanın ürünü! Bu çaba başarıya ulaşıyor. Ama kolay olmuyor. Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye ile ilgilenme görevinin İngiltere tarafından yüklenmesinde ısrarlı oluyor. Türkiye’de egemen sınıflar ise, yeni patronun Amerika Birleşik Devletleri olması için ısrar ediyor. Türkiye’nin 1952’de NATO’ya girmesi de egemen sınıfların üstün çabaları ile gerçekleştiriliyor. Bundan sonra Türkiye’nin sahilleri de, karaları da Amerika Birleşik Devletleri’ne ait üslerle donatılıyor. Bunlar donatılırken, Türkiye’den güvene dayalı dostluk isteyen Sovyetler Birliği’ne cevap olarak verilen notada yer alan sözler akla gelmiyor: ‘İşbu üsler, millî bakımdan Türkiye’nin hiçbir surette feragat edemeyeceği ve takyidini kabul eyleyemeyeceği egemenlik ve güvenliğine aykırıdır!’”
Evet, Boğazların ortak savunulmasını egemenlik haklarına aykırı bularak reddeden Türkiye, Amerika’ya hiç tereddüt etmeden üsler ve tesisler verebiliyor! Çünkü egemen sınıflar yeni kıbleleri olarak Amerika’yı seçmişlerdi! Nitekim Vehbi Koç, daha 1943 yılında Amerika’ya gitmiş ve önemli Amerikan şirketlerinin temsilciliklerini almıştı!
Ruslar, Türkiye’deki Turancılık faaliyetlerinden rahatsızdılar. Bu yüzden, Saraçoğlu’nun istifasını istiyorlardı. Nitekim, Doğan Avcıoğlu’nun belirttiğine göre, Nurullah Esat Sümer de, şu sözleriyle bunu doğrulamaktadır: “İki memleketi ayıran güçlüklerin nedenini, Kremlin’in Saraçoğlu’na duyduğu güvensizlikte aramak gerekir. Mevcut hükümeti, daha makbul bir kabine ile değiştirmek mümkün olsa, bütün gerginlik kendiliğinden uçar gider” (Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 1571).
Doğan Avcıoğlu’nun, verdiği şu bilgi de oldukça ilginç:
“Dışişleri Bakanı Nurullah Esat Sümer’le Rus Büyükelçisi Vinogradov’un İngiltere Büyükelçisinin verdiği bir suarede, herkes dans pistini boşalttıktan sonra, yaklaşık 1.5 saat kadar söyleşisi dikkatleri üzerine çeker! Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Feridun Cemal Erkin, Sovyetlerin, Vinogradov’un jestiyle tanık olunan, bu ilişkileri düzeltme yolundaki dinamik hamlesi karşısında hareketsiz kalmanın sakıncalarını İngiltere Büyükelçisine anlatmak ve ‘ortak çıkar’ adına, uygun bir demeçle, İngiliz İttifak Antlaşması’nı teyid ettirmek çabasındadır. Böylece, Sovyetlerin ilişkileri düzeltme manevraları etkisiz kalacaktır” (Avcıoğlu, age. s. 1574).
Feridun Cemal Erkin, ertesi gün, Başbakan Saraçoğlu’na başvurarak, Cumhurbaşkanı ile bir toplantı hazırlanmasını ister. İnönü’ye, Nurullah Esat Sümer’in bu tavrı anlatılır. Erkin görüşmeden sonra şu notu düşer: “Yeniden başlayan sıkıntılı ve hayatî yarışmada Türkiye ancak, kaderini Amerika ve Büyük Britanya’ya bağlamak suretiyle selâmete kavuşabilirdi. Buraya kadar ifadelerim iki liderin dış politikalarının tam bir ifadesini teşkil ettiği için tasviplerini almak müşkül olmadı” (Yalçın Küçük, “Türkiye Üzerine Tezler”, s. 219)!
Sovyetlerle, yeniden ‘dostluğumuzu pekiştirmek tehlikesi’ böylece bertaraf edilmiş olur! ./…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678