Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

SURİYE İLE EL SIKIŞILMALIDIR!

Olağanüstü günlerden geçiyoruz. İnşallah, Batılı ‘dostlarımızın’ bizim için düşündükleri ‘iyilikleri’ bertaraf edecek millî dayanışmayı  sürdürmeyi başarırız. İçinde bulunduğumuz olağanüstü şartlar, Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesinden sonra,  Suriye politikamızın da süratle gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır. Fakat ne yazık ki, iktidar henüz buna hazır gözükmemektedir. Suriye Ordusuna bağlı birlikler, Halep şehrinin, isyancıların elinde bulunan kısımlarını geri almak için saldırıya geçtiğinde, Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik,

 “Halep düşerse yeni bir mülteci akını  olabilir” demişti! Suriye Ordusu Halep’in tamamını alırsa, sayın bakanımıza göre, Halep ‘düşmüş’ oluyor!  Peki, Halep bir Suriye şehri değil mi?
Medyanın da Suriye’ye bakışı millî menfaatlerimiz doğrultusunda değil. Amerikan üslerinin de bulunduğu PYD bölgesini bombalayan Suriye uçaklarını Amerikan uçaklarının taciz etmesi, Hürriyet’te şu başlıkla verilmişti: “Amerikan uçakları Esad’ın uçaklarını kovdu!”
Amerikancılıklarını gizlemeye bile gerek görmüyorlar!
Halep’te, Suriye uçaklarının bombalaması sonucu yıkılan bir binanın enkazından kurtarılan Ümran bebeğin resimleri, televizyonlara ve gazetelere servis ediliyor. Algı operasyonu gerçekten müthiş! Zavallı Haleplileri ‘Zalim Esed’ bombalıyor!  Aynı şeyi, Güneydoğu’daki  ‘Hendek savaşları’ sırasında, bizim Güvenlik Kuvvetlerimize yapmamışlar mıydı? Hem Batılı ‘dostlar’ ve hem de ‘bizim’ özgürlükçüler, “Terör örgütüne karşı orantısız güç kullandığımızı” iddia etmemişler miydi? Biz o operasyonlarda ne kadar haklıysak; Suriye Ordu güçleri de, ülkelerindeki isyancıları saf dışı etmek için verdikleri savaşta  en az bizim kadar haklıdır. Fakat ne yazık ki, Batı hayranlığı gözleri kör etmiş!
Paris’te Charlie Hebdo’daki terör olayı üzerine dünya liderleri, Başbakan Davutoğlu da dahil Paris’e koşmuşlardı. Bizim ülkemizde, her gün onlarca şehit veriliyor; darbe teşebbüsü vatandaşlarımızın  tankların altına yatmalarıyla önlendi. Batı’nın umurunda mı? aydınlarımızın Batı’nın bu çifte standardını protesto etmeleri gerekmez mi? Fakat o da ne? Rusya ve İran’la yakınlaşıyoruz ve Batı’nın vesayeti bu sayede ‘bir nebze’ kırılacak ya; içimizdeki Batıcılar ‘Batı’dan kopuyor muyuz’ telâşındalar!
Medyamız da, aydınlarımız da Suriye’ye Batı’nın penceresinden bakıyor! Fakat, özellikle 15 Temmuz hadisesinden sonra, gerçekçi bakışlar da görebiliyoruz. Meselâ,  19 Ağustos tarihli Yeni Şafak’ta, İbrahim Karagül şu tespiti yapmış: “15 Temmuz saldırısı ABD tarafından plânlanmış ve uygulanmıştır. Washington yönetimi Türkiye’de doğrudan darbe plânlamış, bu amaçla Gülen ve teröristlerini kullanmış, ülkeyi içeriden işgale yeltenmiştir. Aynı ABD yönetimi, Suriye’de PYD eliyle, IŞİD eliyle Türkiye’yi vurmakta; kuşatmaktadır. Türkiye, Rusya ve İran’la Suriye politikası üzerinde anlaşırsa ne olur? 1) Suriye’nin bütünlüğü sağlanmış olur. 2) Başta IŞİD ve PYD olmak üzere bütün terör örgütleri Suriye’den temizlenir. 3) Türkiye ülke içinde de rahatlar. Çünkü Terör Suriye’deki bizim de katkımızla oluşan kaostan beslenmektedir.”
Fikret Bilâ da, 23 Eylül tarihli Hürriyet’te şu önemli tespiti yapmış: “Türkiye’nin Suriye politikasında yaptığı değişiklik gösterdi ki, ‘ABD’nin dümen suyundan ayrılırsa daha etkili oluyor ve daha iyi sonuçlar alıyor.’  Türkiye uçak krizini çözerek Rusya’yla uzlaştıktan sonra ABD’ye karşı elini güçlendirdi ve yeniden Suriye denklemi içinde yer alabildi.”
23 Eylül tarihli Millî gazete’de, “Suriye savaşı, küresel bir savaştır” değerlendirmesini yapan Süleyman Karaduman da, rahmetli Erbakan’ın 1991 ve 2003 yıllarında yaptığı şu önemli tespitlerini vermiş:  “Dış mihraklar Arz-ı Mevud’u alıp, (Nil’den Fırat’a kadar olan topraklar) İsrail’e bağlamak istiyor. Uydurma bahaneler çok. Asıl hedef Türkiye’dir. Onlar, Türkiye Suriye’yle, Irak’la, İran’la çatışsın istiyorlar.”
Karaduman, “Türkiye; Suriye, Irak, İran ve Rusya ile hızla barış yapıp yeni bir dönem başlatılmalı” diyor!
16 Eylül tarihli Cumhuriyet’te Nuray Mert’in yaptığı şu tespit de ufuk açıcıydı: “Esad rejimi birçok Orta Doğu ülkesinden daha otoriter değildi. Suriye halkı rejime karşı ayaklanmış olsaydı, bu insanlar kaçmazlar, rejimle savaşırlardı!”
Bu tür sağduyulu tespitlerin giderek artması sevindiricidir.
Rus uçağının düşürülmesi hadisesinde, Cumhurbaşkanımıza “Ağabey” diye hitap edecek kadar bize yakın duran, Kırgızistan Devlet Başkanı, “17 saniyelik ihlâl için uçak düşürülür mü” diyerek Türkiye’yi eleştirmiş ve  Rusya’nın yanında yer almıştı. Orta Asya Türk Devletleri Rusya ile yakın ilişki içindeler. Soğuk Harp döneminde birbirimizden uzak kalmış olsak da; bize de yakınlık duyuyorlar. Rusya ile bir araya gelinmesi için, Kazakistan Devlet Başkanı’nın aracılık yaptığı da biliniyor. Orta Asya Türk Devletleriyle, Rusya ile ve bölge devletleri ile bir dayanışma içine girerek, Batı ile daha dengeli ilişkiler kurabiliriz. Bu takdirde, şuna inanınız ki, Batı bize daha çok itibar edecektir.
Rusya ile aramızda yaşanan uçak krizinden sonra, ilişkilerin düzelmesinin, Batı’ya karşı elimizi güçlendirdiği meydandadır. Rusya ile iyi ilişkiler ülkemiz için gerçekten çok önemli. Uçak hadisesinden sonra yaşadıklarımız sayesinde, umarız bu gerçek artık daha iyi anlaşılmıştır.
22 Eylül tarihli Hürriyet’te, Cumhurbaşkanımızın, BM Genel Kurul Toplantısında Ukrayna Lideri Proşenko ile de bir araya geldiği haberine yer verilmiş. Haberde belirtildiğine göre, görüşmede Kırım Tatarlarının lideri Ukrayna milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu da yer almış. Görüşmenin içeriğinin Proşenko tarafından duyurulması Rusları kızdırmış. Projenko yaptığı yazılı açıklamada Cumhurbaşkanımızın ağzından, “Rusya ile ilişkilerimizin normalleşmesine rağmen, Kırım konusunda tutumumuz değişmedi. Türkiye, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana ve Kırım’ın Rusya’ya katılmasını kabul etmiyor” açıklamasını yapmış!
Rusya ile ilişkiler daha yeni düzelmişken, Ukrayna’ya Kırım konusunda destek verilmesi doğru mudur? Kırım’ın, Rusya’ya katılması olayında birçok milliyetçi yazarın da, Amerika’nın dümen suyuna girmiş olan Ukrayna’nın yanında yer aldığını hatırlatalım! Hâlbuki, millî menfaatlerimizin gereği, Rusya ile birlikte hareket etmemiz değil midir?
Hikmet Çiçek 18 Ağustos tarihli Aydınlık’ta, Kırım Tatar Kültür Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Ünver Sel’e atfen, Mustafa Cemilev’in ve eski Kırım Tatar gruplarının, darbe girişiminde bulunan Fethulah Gülen liderli terör yapılarıyla işbirliğinden söz etmiş! Sadece Kırım Türkleri mi? Çin’deki Uygur özerk bölgesinde yaşayan Türklerin de Batı tarafından nasıl kışkırtıldıklarını unutmamak gerekir. Rusya ve Çin’de yaşayan soydaşlarımıza artık Soğuk Harp’in Amerikancı bakışı ile bakılmamalı; kuracağımız iyi ilişkilerin soydaşlarımızın hayatlarını daha da kolaylaştıracağı bilinmelidir.
Suriye’ye gelecek olursak: İktidar, Suriye’nin bütünlüğünün korunmasından söz etmekte fakat bunun ancak Suriye yönetiminin tanınması ve desteklenmesi ile mümkün olabileceği gerçeğini görmek istememektedir. Amerika’ya rağmen gerçekleştirilen Fırat Kalkanı Harekâtı ile, Amerika’nın, PYD’ye söz verdiği ‘Akdeniz’e Koridor Açma’ hesabı bozulmuştur. Ne var ki, bu yeterli değildir. Köklü bir çözüm için, mutlaka  Suriye Devleti ile işbirliği zorunludur.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678