Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

KUR’AN BAŞINIZI ÖRTÜN DEMİYOR!

Başörtüsü, yıllardır, toplumumuzun en elektrikli tartışma konularından biri olmuştur. Atatürkçü-Ulusalcılar başörtüsünü gericiliğin sembolü; muhafazakâr kesimler ise, ‘İslâm’ın şartı’ olarak görmüşler; başörtüsü takılmasının engellenmesi, bir ‘zulüm’ olarak değerlendirilmiştir. Bütün bunların sebebi, her iki kesimin de Kur’an’ı bilmemeleridir. Özellikle inançlı kesimler için çelişkili bir durum gibi gözükse de, ne yazık ki, bu böyledir. Çünkü, bırakınız ‘Müslüman’ım’ deyip geçenleri; Müslümanlığı yaşamaya çalışanların bile büyük bir çoğunluğu,  Kur’an’ı bir Türkçe mealden, anlayarak okumamıştır! Hâlbuki, Kur’an, Müslümanların zanla hareket etmemelerini, bilgi ile hareket etmelerini buyurmaktadır. Bu bakımdan, ‘Kur’an örtünme konusunda ne diyor’ diye, Kur’an’a bakmak gerekmez mi?  Bunun yapılmaması, din istismarcılarının istismarına açık, çok ‘verimli’ bir alan oluşturmaktadır. Son olarak, polis memuru bayanların türban takmalarını sağlayan yönetmelik değişikliği konuyu yine gündeme getirdi. Bakalım, konunun uzmanları  bu konuda ne demiş?

Nur Suresinin 31. âyeti örtünme ile ilgili. Prof. Cemal Sofuoğlu, Prof. Abdülkadir Şenel ve Prof. Mustafa Yıldırım bu âyeti şöyle yorumlamışlar: “…İffetlerini korusunlar. Zorunlu olarak görünenler dışında, zînet yerlerini de açmasınlar. Başörtülerini göğüs bölgesindeki yırtmaçlarının üzerine sarkıtsınlar (göğüs ve gerdanlarını kapatsınlar)….”  Tefsiri de şu: “Arap kadınları İslâm’dan önce de başlarını ‘Hımar’ denilen bir örtü ile kapatıyorlardı ve genellikle ‘Hımarın’ uçlarını arkalarına sarkıtıyor, gerdan ve göğüs kısımları ise açık kalıyordu. Âyet, mümin kadınların sokağa çıkarken veya yabancı erkeklerin yanında; başörtülerinin uçlarını arkaya değil, açık olan göğüs bölgesini kapatmak üzere sarkıtmalarını ve bunun iffet açısından daha uygun olduğunu bildirmektedir.”
İlâhiyatçı Hakkı Yılmaz ise mealinde, “ziynetlerini dışa vurmasınların” anlamı “dişiliklerini göstermesinler; dikkat çekmesinler” demektir diyor! Göğüs, kalça, yüz ve göz de ziynet. Bu âyette  kendiliğinden görünenlerin dışındaki yerler kast ediliyor; ‘baş, yüz, burun, ağız, göz ve dirsekten aşağı olan yerler’ değil! Kur’an’da, tepeden tırnağa bir örtünme yok!  Malikilerin, abdest uzuvlarını örtünmenin dışında bıraktığını da belirtelim!
Demek ki, maksat, başın ve yüzün değil; göğüs ve gerdanın örtülmesi çünkü, baş zaten örtülü! Anlamı bu kadar açık bir âyet konusunda bu kadar tartışma ve gerginlik yaşanıyor! Peki, niçin? Çünkü okumuyoruz; sorgulamıyoruz!  Nakilciyiz! Bu da; dinimizi, siyasî güç, halka tahakküm ve rant aracı olarak kullanmak isteyenlerin işlerini kolaylaştırıyor! Kıyafet konusunda bir de Ahzab Suresi 59. âyet var. Bu âyetin de yanlış yorumlarıyla, çarşafla örtünmeye kadar gidiliyor. Hâlbuki, bu  âyetten böyle bir sonuç çıkması mümkün değil.
 NUR SURESİ 31. ÂYET NİÇİN İNDİ? Cahiliye dönemi Arapları, sütyen diye bir şey bilmiyorlardı; göğüsleri oldukça açıktı. Âyet, göğüs dekoltelerinin örtülmesini buyuruyor. Çünkü sütyenleri yok! Sütyen takmayan bir kadını tasavvur ediniz! Prof. Hüseyin Atay, Nur Suresi 31. âyetin yorumunu yaparken, Kur’an’ı anlamakta işimizi kolaylaştıracak önemli bir örnek olarak, Hac Suresi 27. âyeti vermiş. Bu âyette Hz. İbrahim’e, “İnsanlar arasında hac ilân et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler” diye buyruluyor. Görüldüğü gibi, âyette, “yaya veya develer üzerinde sana gelsinler” denilmekte. Peki, bugün, âyet böyle buyuruyor diye, ‘hacca herkes yaya ya da deve ile gitmeli’ diye dayatan var mı? Yok! Herkes uçakla  gidiyor! Bu konuda bir tartışma da yok! Demek ki, Kur’an’ı çağın şartlarına göre yorumlamak gerekiyor!  Nur Suresi 31, başın örtülmesi ile değil; göğsün örtülmesi ile ilgili! Bunu, boyuna bağlanan bir eşarpla da yapmak mümkün! Türban üzerinde kopartılan fırtınanın sebebi, takanların da, karşı çıkanların da Kur’an’dan haberdar olmamaları; siyasî rant peşinde koşanların da bundan yararlanmak istemeleridir!
Arap toplumunda zaten, kadınların ve erkeklerin başları örtülüydü. Çünkü, erkek veya  kadın; başı açık insanlar, iklim gereği rüzgâr, kum fırtınası ve kavurucu bir güneşe maruzdular. Türk kadınlarının başlarında herhangi bir örtü yoktu. Bunu, ünlü Tunuslu seyyah ibni Batuta da yazmaktadır. Çünkü iklim gereği Türk kadınları buna ihtiyaç duymazlardı. Prof. Hüseyin Atay, Allah’ın “âyetlerini ayrıntılı ve apaçık açıkladığını” belirtiyor. “Kur’an bir konuda yasak getiriyorsa, bu, Kur’an’da açık açık belirtilmiştir” diyor! Atay’a göre,  “Muhkem âyetlerde bu böyle! Eğer başın örtülmesi farz ise, bunun Kur’an’da açıkça belirtilmesi gerekiyor.” Peki, var mı böyle bir emir? Yok! Zaten Nur Suresi 31. âyette geçen ve ‘Başörtüsü’  olarak çevrilen ‘Hımar’ kavramı ‘Örtü’ anlamına geliyor! Bilindiği gibi Kur’an’ın yasakladığı  içki de ‘Hımar’ yani ‘aklı örten’ bir içecek olarak kabul ediliyor. Yani, Kur’an bize ‘başınızı örtün’ demiyor; ‘göğüs dekoltenizi örtün’ diyor! Düzgün bir Kur’an tefsirini okuyan her Müslüman bunu böyle anlar. Kur’an’ı,  ne dediğini anlamadan, Arapça okumamızın hazin neticesi, zulme karşı çıkan, Adalet Devleti’ni öngören dinimizin, böyle boş şeylerle uğraşılarak, zulme ve adaletsizliğe seyirci bir konuma düşürülmesidir!
KADER ANLAYIŞIMIZ DA KURAN’A AYKIRI! Kur’an, cahiliye Araplarının kader anlayışını yasaklamış olmasına rağmen, Emevîler, bu anlayışı yeniden İslâm’a sokmuştur! Zalim Haccac, katliamlarını bu, uydurulmuş kader anlayışına dayanarak yapmıştır. Haccac, Emevî ordusunun katliamları için ‘Bu onların kaderi’ diyebilmiştir! Hâlbuki, Hasan el Basri, Halife Mervan’a mektubunda, “Allah yapmıyor; sen yapıyorsun” diyerek, Emevîlerin bu, Kur’an’a aykırı  kaderciliğine karşı çıkıyordu!
Prof. Hüseyin Atay, bu konuda şu açıklamayı yapıyor: “Kader ve takdir kelimelerinin Allah’a isnadı, O’nun yaptığı işlerin bir nizamı, ölçüsü ve hikmeti olduğunu bildirir.  Özgür irade yoksa din de yoktur. Kur’an’ı Kerim’de kadere inanmak yoktur. Kadere verdikleri anlam, insanın alın yazısı anlamına gelir. Bu da, ‘insanın dünyada ne yapacağı ve ne yapmayacağı doğmadan önce yazılmış ve iş bitmiştir; değiştirilemez’ demektir. Cennetlik ve cehennemlik olması elinde değildir anlamına gelir. Böylece, kadere inanan aslında, Kur’an’ı ve Peygamber’i temelinden inkâr etmiş olur. Çünkü Kur’an’a, Allah’a, Peygambere inanmak, insanın özgür irade sahibi olmasına dayanır. Özgür irade sahibi olmayan hayvandır. İnsanın dindar ve din sahibi olması özgür iradesine bağlıdır.  Burada kadere iman diye bir şey yoktur.  İnsanın özgür iradesi vardır ve yaptığı her hareketten sorumludur” (Kur’an’da İman Esasları ve Kader Sorunu”, s. 131).
Kutsal kitabımıza göre, dünya hayatında herkes, yaptıklarından sorumludur. Nitekim, ŞÛRA 30: “Başınıza her ne musibet geliyorsa bu kendi ellerinizle kazandıklarınızın sonucudur” buyurmaktadır. Başımıza gelenleri, ‘Kader’ diyerek Allah’a bağlamak Kur’an’a aykırıdır. Kur’an’a aykırı bir kader anlayışının kabullenilmesi, Müslüman toplumların en büyük sorunudur. İslâmiyet  insanlara, boyun eğmek anlamında bir  tevekkülü ve teslimiyeti emretmiyor; aksine, adalet, insan onuru ve hayat hakkını savunmak için kılıca sarılmaya teşvik ediyor! Nitekim,  Bakara 194- “… Kim size saldırırsa siz de ona misilleme yapın…” diye buyurmaktadır. Kur’an’ın Müslümanlara öğütlediği Tevekkül ve Sabır, içinde bulunulan durumu, ‘KADER’ diyerek kabullenmek değil, aksine, daha iyisi için mücadele etmek anlayışıdır! İncil ise aynı konuda, “Eğer sol yanağına bir tokat atarlarsa, sağ  yanağını  çevir. Eğer hırkanı  isterlerse, gömleğini de ver” demektedir!
Ne yazık ki, daha insanî ve  adaletli  bir hayatı emreden bu güzel din, bir ritüel dini hâline getirilmiş ve böylelikle ana gayesinden uzaklaştırılmıştır. Bunda aydınlarımızın büyük günahı vardır. Sosyete solculuğu yapanlar ‘Marks der ki’ diye söze başlarlar da; Kur’an’ın devrimci âyetlerinden haberleri yoktur. Kasas suresi 5: “Biz ezilenleri önderler kılacağız’ diyor!
Marks’ı kılavuz edinerek bu milletle gönül köprüsü kuramazsınız; fakat Kur’an’la kurulacak köprüyü hiçbir kuvvet yıkamaz!

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678