12 Mart Dönemi’nin Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş’ın anılarından Muzaffer İlhan Erdost şu bilgiyi paylaşmış: “Amerika, 1965’de iktidara geldikten sonra Süleyman Demirel’in önüne ‘İran-Irak Kürtlerini federe bir cumhuriyet hâline getirelim. Bunu Türkiye’ye bağlayalım’ diye bir proje koydu. Demirel bu teklifi askerle tartıştı fakat şiddetli bir tepki ile karşılaştı.” Yani, ‘Büyük Kürdistan’ ABD’nin hep aklında! 1984’de PKK, terör eylemlerini başlattı. Sonrasında, Özal “Federasyonu tartışalım” görüşünü dile getirdi! 1991’de, ABD’nin Irak’a müdahalesinden sonra, Kuzeyde ilân edilen uçuşa yasak bölge ile, ‘Kürdistan’ın temelleri atılmış oldu. Yine 1991’de, SHP’ye, Kürtçü parti HEP’le yaptırılan ve SHP’nin de sonunu hazırlayan işbirliği sonucu, 11 HEP’linin milletvekili seçilmesi ile PKK’nın siyasallaşması sağlanmış oldu. Cumhurbaşkanının, ‘Kobani Tiyatrosu’ndaki son gelişmeler üzerine dile getirdiği ‘Üst Akıl’, o zaman da devredeydi.
1999’da Öcalan’ın yakalanması ile, terör örgütü bitme noktasına gelmişti fakat ‘Üst Akıl’, 2002 yılında iktidara ge(tiri)len AKP ile yeni bir süreç başlattı! Terör eylemleri yeniden canlandırıldı ve 2003’te Irak işgal edildikten sonra PKK, Kuzey Irak’ta ABD’nin himayesine alındı. Terör örgütü ile ‘Oslo Görüşmeleri’ başlatıldı ve son darbe Suriye’de çıkarılan iç savaşla vuruldu. Güney sınırlarımız terör örgütlerine teslim edildi! Adım adım Büyük Kürdistan’a doğru gidiyoruz!
Her şey meydanda; Cumhurbaşkanımız, Başbakanlığı sırasında, defalarca “Biz Büyük Orta Doğu Projesinin Eş Başkanlarından bir tanesiyiz. Bu görevi yapıyoruz!” diye konuşmadı mı? Hem de, ABD eski Dışişleri Bakanı Condolissa Rice’ın, “Bu proje kapsamında 22 ülkenin sınırları değişecek” demesine rağmen!
Bu ülkelerden birinin de bizim ülkemiz olduğunu hatırlatalım!
Seyretmeye devam mı edeceğiz? Kör bile aynı çukura iki kere düşmez. Ne oldu bize de, bu ülkeyi yönetenlerin dost belledikleri ABD ve AB’nin, ‘demokratikleşme’ adına önümüze koydukları ülkemizi bölme plânlarının uygulanmasını, böylesine bir gaflet içinde seyrediyoruz? Hepten öldük mü? Şerefli tarihimizden hiç mi utanmıyoruz? 1991 yılında, Irak’ın kuzeyinde kurulması tasarlanan bir Kürt Devleti’nin ön hazırlıkları olduğunu bile bile, Çekiç Güç’ün kendi topraklarımızda üslenmesine nasıl izin verdik? Silâh bırakmayan terör örgütü ile barış masasına nasıl oturduk? Sayın Erdoğan’ın, Terör Çetesi ile yapılan görüşmeler için, “ispat edemeyenler şerefsizdir” dedikten sonra, “Biz görüşmüyoruz devlet görüşüyor” açıklamasını millet olarak nasıl yedik? Suriye’deki kaosun yaratılmasına niçin ortak olduk? Bunlar milletimize izah edilmelidir.
Medyanın yalan rüzgârı bütün hızıyla sürüyor. PKK/PYD’nin Suriye’de kurduğu kantonlar çok demokratik bir şekilde yönetiliyormuş! Bütün etnik grupların yönetimde payları varmış! Hadi ordan! Arlanmaz utanmazlar! PYD Kobani’de bir tek muhalif güç bırakmadı! Bugün PKK, Güneydoğu’da, kendisinden başka bir siyasî yapılanmaya izin veriyor mu? Kemal Burkay televizyonda açıkça, PKK’nın başka bir siyasî yapılanmaya izin vermediğini söyleyerek HAKPAR’ın Genel Başkanlığından ayrıldığını açıkladı. TV ekranlarında, kamuoyunu uyuşturmakla görevli oldukları artık iyice açığa çıkan, sözde gazeteci ve aydınların, ‘Özgürlük Savaşçıları’ olarak parlattıkları PKK Çetesi mensuplarının, 6-8 Ekim kalkışmasında, yakaladıkları HÜDAPAR mensuplarını, nasıl hunharca öldürdüklerini ve üstlerinden defalarca arabayla geçtiklerini televizyonlarda dehşetle seyrettik! Bunlar mı Güneydoğu’da demokratik bir yönetim kuracaklar?
Ali Bulaç Zaman gazetesinde, “PKK’nın, Mardin’de, pazarda Türkçe konuşulmasını yasakladığını” yazdı! Ey ‘bu ülkede yıllarca, Kürtçe Konuşmak Yasaklandı’ diyen gafiller! Kürtçe için gösterdiğiniz ‘demokratlığı’ Türkçe için niçin göstermiyorsunuz? Bu terör çetesinin bir Üst Akıl tarafından organize edildiğini bir türlü fark edemeyen, meseleyi ‘Kürtlerin Özgürlük Mücadelesi’ zanneden ve bu yüzden destekleyen gafiller, maazallah ülkemizin söz konusu bölgesinde bir Kürt Devleti kurulduğunda, nasıl bir tablonun ortaya çıkacağı konusunda biraz tefekkür ederlerse, onların da şu gerçeği göreceklerine inanıyoruz: “Bu devlet ABD’nin kontrolünde bir diktatörlük olacaktır. Kürtçeden başka bir dilin konuşulmasına izin verilmeyecektir. Bölgede yaşayan Türk ve Arap asıllılar göçe zorlanacaktır. Kendilerine itaat etmeyen Kürt asıllı vatandaşlarımıza bile hayat hakkı tanınmayacaktır!”
İnatla sürdürülen ‘Çözüm Süreci’nin sonunda geldiğimiz şu hâle bakın! Devletimiz Güneydoğu’da yok! PKK vergi topluyor. Yollarda kimlik kontrolü yapıyor. Sözde adaleti uygulamak için mahkemeler kuruyor! Silâhsız ve sivil kıyafetle, alış veriş yapan askerlerimize arkadan yaklaşarak kalleşçe, alçakça, namussuzca şehit ediyor! Tam bir “taşları bağlamışlar köpekleri salmışlar durumu!” Peki, iktidar ne yapıyor? Terörle mücadelede en etkin gücümüz olan Jandarma Teşkilâtımızı, tamamıyla siyasî otoriteye bağlayarak işlevsizleştirecek bir düzenlemenin hazırlığı içinde olduğunu ilân ediyor!
AKP milletvekili Mehmet Metiner, “PKK’nın bölgenin JİTEM’i hâline geldiğini, PKK’lı olmayan vatandaşlarımızın bölgede seyahat özgürlüğü kalmadığını; PKK’nın, silâh gücüyle iktidar olduğunu” söylüyor! İyi de, bütün bunların sorumlusu bu iktidar değil mi? Ve bu şartlar altında bölgede özgür seçimler yapılacak öyle mi? Seçime ne gerek var ki? PKK adaylarını açıklasın yeter?
Suriye’yi, Batı’lı ‘Müttefiklerimizle’ birlikte kaosa sürükleyip, kan gölüne çevirdik. Şehirler harabeye döndü. Türkmenlerin çığlıklarına kulaklarını tıkayan Emperyalist Blok, işbirlikçi medyamız ve demokrat aydınlarımız, Aynel Arap’ta IŞİD’e karşı ‘vatanlarını savunan’ (CHP Genel Başkanı aynen böyle söylüyor) PKK unsurlarını alkışlıyor! ABD basınında “Kürtler devleti hak etti” yorumları yapılıyor!
ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Federal sistem kurma uzmanı imiş! Ankara’ya gelirken beraberinde 30’a yakın yeni görevli getirmiş! Anlaşılan, aceleleri var!
İktidar, ABD’nin baskısıyla, Peşmergelerin, topraklarımızı kullanarak, Cumhurbaşkanımızın bizzat ‘Terör Örgütü’ diye nitelediği PYD’ye yardım için Aynel Arab’a geçmesine izin verdi! Peşmergeler, Cumhuriyetimizin kurulduğu tarihin yıldönümünde, topraklarımızda âdeta ‘Geçit Resmi’ yaptılar! Hamdolsun, ‘Müttefikimiz’ ABD ve bu iktidarın sayesinde böyle bir zilleti de yaşadık! ‘İkinci Habur Vakası’ olarak tarihe geçecek olan bu geçiş sırasında, bölgedeki PKK yandaşları, peşmergeler lehinde büyük gösteriler yaptılar; ‘Yaşasın Obama’ diye Kürtçe sloganlar atarak Amerika’nın işbirlikçisi olduklarını kanıtladılar! Öyle anlaşılıyor ki, ABD’nin senaryosu gereği, ‘Kahraman’ peşmergelerin desteği ile IŞİD yok edilerek Kürt tarihine bir ‘zafer’ yazılacak! ‘Kahraman’ peşmergelerden bir grup Urfa ve Suruç’ta firar ederek karizmayı çizdirmiş olsa da, önemi yok! Yazılmaz ve konuşulmazsa kim bilecek bu firar olaylarını!
Suriye ile ilişkilerimiz bozulmasaydı, bu olayların yaşanması mümkün müydü? Bunun hâlâ daha görülememesi nasıl bir gaflettir? Başbakanın Suriye sınırımızda görmek istemediği üç şey varmış: Suriye Devleti, IŞİD ve PKK! Hâlâ daha dertleri Esat! 2 milyona yakın ne idüğü belirsiz Suriyeliyi ülkemize kabul ettik! Bunun maliyeti şimdilik 4.5 milyar dolar! İhracata vurulan darbe ise bunun en az iki katı olmalı. Bu belâdan, Esat’la anlaşmadan kurtulmamız mümkün değil fakat bir türlü bunu kabul edemiyorlar!
Ve AVRUPA BİRLİĞİ Bakanı Volkan Bozkır’ın tam bir kara mizah örneği olan açıklaması ile noktalayalım. Sayın Bakan’ın, 15 Ekim 2014 tarihli Milliyet’te yayınlanan mülâkatında söylediği şu sözler Batı’ya nasıl bir teslimiyet içinde olduğumuzun da acı bir göstergesidir: “60 bin kişilik Avrupa Ordusu kurulamadığı için AB hep bir yumuşak güç. Türkiye üye olsaydı bu orduyu tek başına kurabilirdi!”
İşte, bu ülkeyi böyle bir akıl yönetiyor! Biz her şeyin yoluna gireceğine inanıyoruz. Fakat önce bu iktidardan, bir an evvel kurtulmak gerekir.
İsmail Şefik AYDIN
YORUMLAR