Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

BATI, DÜŞMAN DEĞİLMİŞ!

Geçen haftaki yazımızda, “Amerika’dan ve Batılı ‘dostlardan’ yediğimiz bunca kazığa rağmen; bu ülkede, hâlâ daha, Batı ittifakını savunanların varlığı da bir gerçektir” demiştik. Hürriyet’te, Taha Akyol’un 8 Kasım 2016 tarihli yazısı buna örnektir. Batılı ‘dostlarımızın’ 15 Temmuz kalkışmasındaki, darbecilerden yana tavırları bile, ‘bizim Batıcıların’, Batı’ya bakışlarını değiştiremedi! Bir hatırlatma yapalım: ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper, 15 Temmuz sonrası için şu değerlendirmeyi yapmıştı: “Bizim bazı muhataplarımız ya temizlendi ya da tutuklandı!”

ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Joseph Votel ise şunları söylüyordu: “Darbe girişiminin ardından, ABD ordusunun Türk Ordusundaki birçok yakın müttefiki hapse kondu!”
 Darbeci FETÖ’cülere ve PKK’lılara, başta Almanya olmak üzere, Avrupalı ‘dostlarımızın’ sahip çıktıkları da bir başka gerçektir. Ergenekon ve Balyoz benzeri Kumpas Davalarında, Milliyetçi, Ulusalcı subay ve aydınlarımız sahte delilerle tutuklanırken, “Bu davalarda sonuna kadar gidilsin” diyen bu ‘demokrat dostlarımız’, HDP’li vekillerin tutuklu yargılanmaları üzerine, hiç utanmadan, bize Avrupa değerlerini hatırlatıyorlar! AB ilerleme Raporunda, PKK’lı teröristlere karşı orantılı güç kullanmamızı tavsiye ediyorlar! ABD’li ‘dostların’,  ‘bizim Kara Ordumuz’ dedikleri PYD ile, Rakka operasyonunu başlattıklarını; bu operasyona, bizim Fırat Kalkanı harekâtımıza nazire olarak ‘Fırat’ın Gazabı’ adını verdiklerini de hatırlatalım! Tüm bunlara rağmen, sayın Akyol, Avrupa ile ilişkilerimizin gerilmesinden rahatsız olmalı ki, “Batı Düşman mı?” başlıklı yazısında, Avrupa ile daha itidalli ilişkiler tavsiye ederek, şunları söylüyor: “Evet, Türkiye’yi AB’ye üye yapmadılar. Elli yıldır kapıda bekletiyorlar. Fakat ‘aday ülke’ olmak bile Türkiye için ekonomide çok yararlı olmuştur.”
Önce hemen şunu ifade edelim ki, Batı bizim düşmanımızdır. Bu millete mensubiyet duygusuna sahip bir Türk aydını başka türlü düşünemez. Eğer, Batı’nın emperyalist geçmişini unutursak; bırakınız günümüzü, yarınlarımızı da tehlikeye atacağımız bilinmelidir. Osmanlı, 1854 Kırım Harbi’nden sonra, 1856 yılında, Paris Konferansı’na davet edildiğinde, artık ‘Avrupa ailesine dahil edildiğini’ sanmıştı. Bu vahim yanılgının bedelini çok ağır ödediğimiz unutulmamalıdır. Batı’daki demokratik hayatın arkasındaki Millî Devlet, Millî Ekonomi ve Millî Eğitim gerçeğini göremeyerek; Batı’nın üst yapı kurumlarını taklit ettiğimiz takdirde, bizim de onlar gibi gelişmiş bir ülke olacağımızı zanneden Tanzimatçı kafası, ülkemizi Batı’nın yarı sömürgesi durumuna düşürmüştür.
Batı ile, karşılıklı saygıya ve menfaate dayanan en gerçekçi ilişkileri kuran insan, değeri hâlâ daha tam anlaşılamamış olan, dahi önderimiz Atatürk’tür. Atatürk, bırakınız bir Batılı ülke ile ittifak yapmayı; İstiklâl Harbimiz sırasında bize en büyük yardımları yapan Rusya ile bile ittifak ilişkisine girmemiştir. Çünkü Atatürk, büyük devletle küçük devletin yapacağı bir ittifakın ancak bağımlılık doğuracağını çok iyi bilmekteydi! Ne yazık ki, Atatürk’ün aslâ yanaşmadığı bu ittifak, O’nun  ölümünden sonra, İsmet Paşa eli ile kurulacaktır. Rusya ile aramızdaki, “iki devletin bir başka devletle bir anlaşma yapmadan önce, diğerinin onayını alacağını âmir” anlaşmaya rağmen, İsmet Paşa, 19 Ekim 1939’da İngiltere ve Fransa ile bir ittifak anlaşması imzalayarak; ülkemizin bugünlere gelmesine sebep olacak olan bağımlılık ilişkilerini başlatmıştır.
Şu çelişkiye bakınız ki, Cumhuriyetin Onuncu yılında, “Bizim Türkiye Cumhuriyeti’nin haricî politikasının esas noktasını, Sovyetlerle dostluğumuz temel teşkil etmektedir. Bu dostluk en çetin zamanlarda başlamış,  en çetin imtihanları geçirmiş; bugün için iki milletin kalbine yerleşmiştir” diyerek Türk-Sovyet dostluğunu öven İsmet Paşa, Atatürk’ün ölümünden sonra, Sovyet düşmanlığının ve anti-Komünizm siyasetinin mimarı olacaktır! 1946’dan itibaren, CHP organları, Demokrat Parti sözcülerinin konuşmalarını, Moskova Radyosu’nun yayınlarıyla kıyaslayarak onları komünistlikle suçlayacak; Mareşal Fevzi Çakmak bile, CHP iktidarından,  Komünist damgası yemekten kurtulamayacaktır! DP iktidarında ise, Demokratlar aynı suçlamaları CHP’ye yönelteceklerdir!
Atatürk’ün tarafsızlık siyaseti terk edilmeseydi, tarih çok farklı yazılır; emperyalist devletlerin bu coğrafyada, bu boyutlarda bir inisiyatif kullanabilmeleri söz konusu olamazdı. Sayın Taha Akyol’un ve birçok başka yazarın hararetle savunduğu Batı ittifakı, bizim, Batı’nın siyasî, askerî, iktisadî ve kültürel vesayeti altına girmemize sebep olmuştur. Batı ile karşılıklı saygıya ve menfaate dayanan ilişkilere eyvallah fakat, Batı’nın ana hedefinin bu toprakları ele geçirmek olduğunu aslâ unutmadan!
Bizim asıl, köklü ilişkiler kurmamız gereken devletler öncelikle kendi komşularımız olmalıdır ‘Atatürkçüyüm’ diyenler ve Yeni Osmanlı hayalinin peşinde koşanlar öncelikle, Atatürk’ün hangi ülkelerle yakın dostluk ilişkileri kurduğunu araştırmalıdırlar. Balkan ve Sadabat Paktları ve Rusya ile dostluk siyasetinin Atatürk’ün temel siyaseti olduğu iyi bilinmelidir. Fakat ne yazık ki, Batı ittifakı içinde bütün bu dostluk ilişkileri berhava edilmiş; Türkiye bin yıl söz sahibi oldu bu coğrafyaya yabancılaştırılmıştır.
 Şimdi yeniden Rusya ile ilişkiler geliştiriliyor. Bu son derece önemlidir. Rusya Federasyonu Devlet Başkanlığı’nın resmî düşünce kuruluşu “Rusya Stratejik Çalışmalar  Enstitüsü (RISS) Başkanı Leonid Reşetnikov, Ankara’da, Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel’e verdiği bir mülâkatta, bu dostluğun  önemine işaret ediyor. Sayın Reşetnikov’un önemli tespitleri özetle şöyle:“Rusya’nın sınır komşusu ülkelere baktığımızda, Türkiye neredeyse tek bağımsız ülke. Bütün bu coğrafyadaki komşularımız arasında, Türkiye yegâne bağımsız politika izleyen ülkedir. Diğer ülkeler daha çok Amerika’nın kontrolü ya da baskısı altında…Türkiye’de, Rus-Türk ilişkilerinin gelişmesini istemeyen bazı çevreler var. Bunların arasında genellikle, ya Amerika ile bağlantılı;  ya Gülen örgütüyle bağlantılı olanlar var. Şunu söyleyebiliriz; bize göre Rus uçağının düşürülmesinde etkin olanlar öncelikle Erdoğan düşmanıydı ve aynı zamanda Amerika ile bağlantılıydı. Elimizde  öyle bilgiler var ki; İncirlik’te görev yapan Amerikalı askerler bu olayın gerçekleşmesine katılmışlar!  Amaç da Rusya ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmekti…Çünkü onların hesaplarına göre, Rusya buna mutlaka askerî olarak cevap verecekti. Rusya’dan bunu beklediler…Türk ortaklarımızı şu  konuda  uyarmak isterim: Yeni provokasyonlar gelebilir. Çünkü, Türkiye  ile Rusya’nın yeniden ilişkileri düzeltmeye çalışması Batı’da pek çok kimseyi rahatsız etmektedir… Türkiye ile şöyle anlaştık; başta teröristleri yok edeceğiz; Esad’ın kaderini de daha sonra görüşeceğiz.”
Rusya ile kuracağımız dostluk ve işbirliği bir Stratejik Ortaklığa dönüştürülebilirse, bunun Batı’ya karşı elimizi daha da güçlendireceği muhakkaktır. Fakat Batı hayranlarının “Demokrasi Batı’da bizim Doğu’da ne işimiz var” sözlerini duyar gibi oluyorum!”

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678