Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

AKP ÇOK ŞEY ‘BAŞARDI’ !

Evet, AKP gerçekten de çok şey başardı! Bu ‘başarıların’ en unutulmayacaklarından biri, Amerika’nın 1947’den bu yana bize dayattığı özelleştirmeleri gerçekleştirmesidir. Eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın, “Babalar gibi satarım. Ne banka bırakacağız, ne fabrika, ne de işletme. Liman da bırakmayacağız. Hepsini satacağız, kim karışır arkadaş!” diye özetlediği bir anlayışla, en değerli iktisadî varlıklarımızı elden çıkardılar. Dünyaya, özelleştirmenin yararları üzerinde vaazlar veren İngiltere, 2008 krizi tüm dünyayı salladığında, 400 milyar doların üzerinde kamulaştırma yaptığı hâlde, inatla, özelleştirmeye devam ettiler! Sonuç ne? Özelleştirilen elektrik sistemi geçen hafta çöktü ve ülkede hayat durdu! Bu bir Millî Güvenlik meselesidir. Sudan ucuza yapılan bazı özelleştirmeleri hatırlayalım: % 65’i 1.3 milyar dolara özelleştirilen TÜPRAŞ’ın satışı, Petrol-İş Sendikası’nın itirazı üzerine yargıdan dönmüş ve 2005 yılında yapılan ihalede ise, % 51’i, 4 milyar 140 milyon dolara SHELL-KOÇ ortaklığına satılmıştı! İlk satışın iptaline sebep olanları ihanetle suçlayan yandaş kalemler, % 5l’in 4 milyar l40 milyon dolara satışı karşısında dut yemiş bülbül kesildiler! TÜRK TELEKOM âdeta altın yumurtlayan tavuktu; 20-30 milyar dolar değer biçilen TT’nin yüzde 55’i, Kasım 2005’te 6.5 milyar dolara (1/3’ü peşin, 5 yıl vadeli olarak) özelleştirildi. Şükrü Kızılot’un, Hürriyet gazetesinde belirttiğine göre, Türk Telekom, özelleştirilmeden önce her yıl, gelirlerinin yüzde 15’ini ‘Hazine Payı’ olarak devlete ödüyordu. 16 Temmuz 2004 tarihinde, bu vergiyi ödemeyeceğine dair yasa çıkarıldı! 2005-2011 geliri 48.5 milyar liraydı. Bunun % l5’i, 7.3 milyar lira ediyordu! Hazine Payı kaldırılmasaydı bu para hazineye girecekti! Özelleştirme tarihinde TT’nin kasasındaki ve banka hesaplarındaki 2 milyar 283 milyon lirası da Telekom’a bırakıldı! Seydişehir Eti Alüminyum en az 4 milyar dolar eder dediler fakat 305 milyon dolara satıldı! Danıştay bu satışı, devletin zarara uğratıldığı gerekçesiyle iptal etti fakat uygulanmadı! Eti Alüminyum’un ‘Şanslı Sahibi’, Seydişehir tesislerine ait olan Oymapınar barajından elektrik üretip devlete satıyor! 5 milyon liraya satılan SEKA Giresun Aksu işletmesi 60 milyon liraya devletçe, Toplu Konut yapılmak üzere geri alındı! Makineleri daha önce hurda olarak satılmıştı! 750 milyon dolara ihaleye çıkarılan TEKEL’in içki bölümünü 292 milyon dolara satın alan LİMAK-NUROL-ÖZALTIN grubu, bir Amerikan şirketine 950 milyon dolara devretti! Bankalarımızın yarıdan fazlası yabancıların kontrolüne geçti. Hâlbuki, bize, özelleştirme aklını veren Batılı ülkeler, millî bankalarını titizlikle koruyor!
Bu iktidar döneminde toplam cari açık, tüm cumhuriyet dönemine fark atarak, 500 milyar doların üzerine çıktı! Güneydoğu PKK’ya teslim edildi! Sosyal güvenlik politikası iflâs etti. Milleti ikiye böldüler. Ekonomiyi bugüne kadar zar zor idare eden iktidarın işi artık çok zor. Çünkü sıcak para akışının eskisi gibi sürmeyeceği anlaşılıyor. Deniz bitti! Ayrıca, önce cemaatle, sonra da kendi içlerinde birbirlerine girdiler. Bu şartlarda, 7 Haziran’da seçimlere gidiliyor. Bu seçimlerde tek başlarına iktidar olamayacaklarını, kendi yaptırdıkları anketlerde bile görmeye başladılar! Tabiî, bu oldukça vahim bir durum. Devleti bir şirket gibi yönettiler! Yüce Divan’da hesabı sorulacak şaibeli işleri çok! İşte bu yüzden, iktidarda kalabilmek için, elden ne gelirse yapmak durumundalar! İç Güvenlik yasası bu amaçla çıkarıldı. Anlaşılan o ki, baskılar daha da artacak; siyaset daha da gerginleştirilecek; millet daha da kutuplaştırılacak; ‘ayaklar altına alınan’ milliyetçiliğe ‘yeniden’ göz kırpılacak! Ergenekon ve Balyoz davalarını başlangıçta, ‘Biz bu davaların savcısıyız’ diye savunan Cumhurbaşkanının, Harp Akademilerinde yaptığı konuşmada, bu davaların kumpas olduğunu söyleyip, “Şahsım başta olmak üzere milletimiz aldatıldı” diyerek, askeri sahiplenmesinin ve meydanlarda, ‘Kürt sorunu yoktur’ diye konuşmasının sebebi milliyetçi oyları devşirerek yeniden iktidar olmaktır. İktidarda kalmak uğrunda bu ülkeyi bir mezhep savaşına da sürükleyebilirler. Bu bakımdan, Cumhurbaşkanımızın, Amerika’nın bölgedeki kuklası olan, Türklük düşmanı Vahabi Suudî Arabistan’ın öncülüğünde, bölgedeki diğer Amerikancı Arap devletlerinin, Yemen’deki Türk dostu Husilere yaptıkları saldırıları açıkça desteklemesi ve komşumuz İran’ı, diplomatik teamüllere aykırı olarak, çok kaba bir şekilde suçlaması; İran Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’yi sorumlu politikaya davet etmesi ve Türkiye’ye bir nota vermesi endişe verici gelişmelerdir. Venezüella Suudi elçisini sınır dışı ederken; bizim Suudilerle işbirliği yapmamız hazin bir durumdur.
Peki, bu kirli oyun nasıl bozulacak? Her zaman söylediğimiz gibi, gerçekler, halkın anlayacağı bir üslupla, bıkmadan usanmadan anlatılmalıdır. Kullanılacak üslup itici ve kutuplaştırıcı değil, ikna edici ve kucaklayıcı olmalıdır. Soğuk Harp döneminin, Batı’nın manipüle ettiği, bu ülkenin gerçeklerinden beslenmemiş ‘Sol-Sağ’ ekseninde bir saflaşmanın sadece Batılı güçlere ve içimizdeki işbirlikçilere hizmet edeceğinin hâlâ daha görülememesi hazindir. Muhalefet sözcüleri iktidar sözcülerini örnek alarak sadece bağırıp çağırıyorlar ve bu da iktidarın kutuplaştırma siyasetine hizmet ediyor. Meselâ bir Meclis oturumunda, CHP’li Süleyman Çelebi’nin 5 dakikalık bir konuşmasını dinlemiştik. Muhterem, kürsüde 5 dakika süre ile ‘Kahrolsun Faşizm’ diye bağırdı durdu! Bu tür Soğuk Harp sloganlarıyla vatandaşa ulaşmak mümkün müdür?
Bir de, bu milletin Bayrağına ve Atatürk’üne saygısız, Zaferlerine duyarsız olan HDP meselesi var! Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi, Selâhattin Demirtaş yine parlatılıyor! Siyaseti dizayn eden ‘Üst Akıl’, yıpranan BDP’nin yerine milletin karşısına, yeni amblemi ve vitriniyle, ‘Solcu ve Ezilenlerin Temsilcisi’ HDP’yi çıkardı! Ülkenin birliğini savunan, birleştirici Türk Milliyetçiliğini, ‘Irkçılık’ olarak aşağılayanlar, ırkçı Kürt Milliyetçiliğini yere göğe sığdıramıyorlar! Ne yazık ki, bu oyuna gelerek HDP’ye oy vereceğiz diyen ‘ünlülerimiz’ bile var! HDP’nin yaptırdığı ankete göre, HDP’ye oy vermeyecek olanlar yüzde 85’den yüzde 15’e düşmüş iyi mi! İnandınız mı? HDP’ye oy vermek; PKK cinayetlerini, bölücülüğünü onaylamak anlamına gelir. Millî Devletimizi savundukları gösterilerde, -PKK gibi yakıp, yıkmayan- sadece “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen gençlerimize, ‘İT Sürüleri’ diye hakaret eden bu Türklük düşmanlarına oy verecek Türklerin, Türklüklerinden şüphe ederiz.
1980’den önce bu ülkede, Anti Emperyalist bir sol vardı; günümüzün solu Amerikancı! HDP sözcülerinden hiç Anti Emperyalist bir söylem duydunuz mu? Hiç, emperyalizmin dizayn ettiği bir yapı Anti Emperyalist olabilir mi? Kobani ‘direnişçilerinin’ ‘Biji Serok Obama’ sloganları unutuldu mu? Amerika, IŞİD’i kullanarak, Kobani üzerinden PKK’ya meşrûiyet kazandırdı. ‘Açılım Süreci’ ile ‘ülkeye barış gelecek, analar artık ağlamayacak’ masallarına inananları, ABD Cumhuriyetçi Parti Başkan adayının şu sözleri de uyandırmazsa artık söyleyecek bir şey kalmıyor: “Kürtlere, radikal cihatçılara karşı savunmak için kendi ülkelerinin verilmesi gerekiyor. Ancak ben Kürdistan için yeni sınırlar çizeceğim ve onlara yeni bir ülkenin sözünü veriyorum. İnanıyorum ki, eğer onlara kendi ülkelerini vaad edersek, onlar ölümüne savaşırlar. Yeni bir ülkenin sınırlarını çizmek için Türkiye, Irak ve Suriye’den toprak alınması gerekecek!”
‘Dostumuz’ ve ‘müttefikimiz’ ABD bizi bölmekte işte bu kadar kararlı! NATO haritalarında, Hatay ve Adana bile Kürdistan sınırları içinde gösteriliyor; uyanın!
Peki, ne yapacağız? Bu vahim şartlarda yapılması gereken, bir tek oyun bile zayi olmaması için, bir uzlaşma sağlanarak, CHP ve MHP çatısı altında seçimlere girmektir. Ne yazık ki, bu iki parti de, büyük bir kibir içindeler ve ‘bizimle ittifak isteyenler bize katılsın’ anlayışına sahipler! Bu tavır kime hizmet eder?
NOT: Cumhuriyeti tasfiyeyle görevlendirilenler ERGENEKON ve BALYOZ davalarıyla, Cumhuriyetin Ordusuna kumpas kurdular. Kukla Mahkemelerde yüzlerce subay, darbecilikle yargılandı ve mahkûm edildi. Ordumuzun belini kırdılar. Yeniden görülen BALYOZ davasında, mahkeme, DELİLLERİN SAHTELİĞİ GEREKÇESİYLE bütün sanıkları beraat ettirdi. Ordumuza bu namussuz kumpası kimler kurdu; hangi kirli kalemler yargısız infaz yaptı? Bunun hesabı sorulmayacak mı? İşte 7 Haziran seçimleri bu bakımdan da önemlidir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678