Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

27 MAYIS VE MENDERES!

27 Mayıs 1960’da, bir askerî darbe ile siyasî hayatı sona eren Demokrat Parti, 14 Mayıs 1950’de yapılan Genel Seçimlerde, ezici bir çoğunlukla iktidara gelmişti. CHP’nin Tek Parti Dönemi’nin sonlarında başlayan liberalleşme, Demokrat Parti iktidarı ile doruğa çıkacaktır. Ne var ki, bu politikanın doğal sonucu olarak 1954’te döviz stokları tükenecek ve 1956 yılına gelindiğinde, resmî kuru 2.80 TL olan Dolar, karaborsada 20 TL’ye fırlayacaktır! Başbakan Menderes, l954 seçimlerinden hemen sonra, kredi arayışı için Amerika’ya gider. Amerika ve IMF’nin kredi için şartı, devalüasyon yapılmasıdır. Menderes, devalüasyona direnir. Bu yüzden talep edilen dış yardım, ancak 14 Temmuz 1958 tarihindeki Irak İhtilâli’nden sonra gerçekleşecektir; o da, devalüasyon yapmak koşuluyla! ABD, Bağdat Paktı’nın Irak ayağını koparan bu ihtilâlle, Rusya’nın bölgeye yerleşmesinin yolu açıldığı için, Türkiye’ye kredi vermeye razı olur. Türkiye’ye, 234 milyon doları ABD’den olmak üzere 359 milyon dolar dış yardım taahhüdünde bulunulur. 487 milyon dolarlık dış borç da yeniden yapılandırılır. 4 Ağustos l958 devalüasyonuyla, Dolar 9 liraya yükseltilir!
ABD, yardımın ucunu göstermiştir fakat Ankara’daki AİD yardım heyeti Kamu Sanayi Yatırımlarına kaynak tahsisine izin vermez! Taahhüt edilen dış yardımların işleyişindeki aksaklıklar sebebiyle, Başbakan Menderes ile Ankara’daki AİD Heyeti Başkanı arasındaki sürtüşme açık çatışmaya dönüşür. Mart 1959’da, Başbakan Menderes, AID yardım Heyeti Başkanını odasından kovar ve Türkiye’yi terk etmesini ister! 1959 yılından itibaren yardımların yavaşlaması üzerine Menderes, Almanya’ya gider ve Başbakan Erhard ile görüşür. Ne var ki, Alman Başbakanı, ‘Türkiye’nin hızla sanayileşmesine gerek olmadığını söyler ve tarımsal yatırımlara öncelik verilmesi” aklını verir! OECD ve IMF, taahhütlerini askıya almaya başlar.
Diğer taraftan, Amerika’dan istediği kredileri alamayan Menderes, Sovyetlerle ticarî ilişkilerin geliştirilmesi imkânları araştırmaya başlamıştır. 1957 yılı Haziranında bir İş Bankası grubu Rusya’ya gider. Atatürk’ün uzun yıllar Dışişleri Bakanlığını yapan Tevfik Rüştü Aras’ın da yetkilileri arasında bulunduğu heyet, Batılı firmalarca reddedilen cam fabrikası kurma önerisini kabul eder. Aras’ın bu heyette bulunması oldukça anlamlıdır çünkü bilindiği gibi, Aras, İnönü dönemindeki anti Sovyet politikalara karşı çıkan bir isimdir. Sovyetler, uzun süreli kredi ile petrol gibi mallar satabileceklerini söylerler. Sağlık Bakanı Lütfi Kırdar, 1959 sonlarında Rusya’yı ziyaret eder “Sovyetlerle ilişkilerimiz gelişecektir” der. 9 Ocak 1960’da, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu şu çok önemli tespitleri yapar: “Biz, Sovyetler Birliği ile komşu iki memleketiz ve gene hepimizin bildiği gibi, bağımsızlık savaşımızdan sonra bu iki memleket aşağı yukarı 1938’e kadar tam bir dostluk içinde yaşamış bulunuyordu ve bunun gerçekten Türkiye bakımından yararlar sağladığını gördük!”
11 Nisan 1960’ta, Menderes’in Rusya’ya gideceği, Kruşçev’in Ankara’ya geleceği açıklanır! Aydın Menderes’in “Babam ve Ben” kitabında anlattığına göre, Dışişleri Bakanı Zorlu, Kruşçev’in iadei ziyaret kararını bakanlık koridorlarında sevinçle ilân eder!
Emekli Büyükçelçi Onur Öymen, ‘Menderes’in Sovyetlere yaklaşması’ konusunda şu değerlendirmeyi yapıyor: “Demokrat Parti iktidarının son dönemlerinde Sovyetler Birliği ile sınırlı bir yakınlaşma olur. 1960 yılının başlarında Batı’dan, Kıbrıs ve ekonomik yardım konularında yeterli desteği göremeyen Menderes, Sovyetlerle üst düzey temas arayışlarına girer ve Menderes ile Kruşçev’in karşılıklı ziyaretleri gündeme gelir fakat artık çok geçtir (“Çıkış Yolu”, s. 394)! Evet! Gerçekten de artık çok geçtir çünkü Amerika bütün hücrelerimize sızmıştır! Bir örnek verelim: Yıl 1956’dır; Başbakan Menderes, telefonlarının dinlendiğinden şüphelenerek, Müsteşarı Ahmet Salih Korur’a konuyu araştırması talimatını verir. Korur, MAH’ın (Bugünkü MİT) dinleme servisi elemanlarının Amerikalıların kontrolüne girdiğini tespit eder! Bu işlerden sorumlu görülen MAH Başkanı General Behçet Türkmen (İlter Türkmen’in babası) 1957 yılında Bağdat Büyükelçiliğine tayin edilerek MAH’ın başından uzaklaştırılır. Menderes Amerikalıları ‘darıltmadan’ MAH’daki kontrolü önlemeye çalışır fakat MAH, ‘dost’ ABD’nin gizli servisi CIA ile iç içe çalışmalarını sürdürür!
1959 yılı sonlarında, Amerika’ya giden Adnan Menderes, ABD Dışişleri ofisinde uzun bir süre bekletilir. Bunun üzerine Menderes’le birlikte Amerika seyahatine katılan gazeteci Orhan Karaveli, Büyükelçimiz Suat Hayri Ürgüplü’ye bunun bir saygısızlık olduğunu söylediğinde, Büyükelçiden şu cevabı alacaktır “Amerika Menderes’i sildi!” Doğan Avcıoğlu da, “CIA, 27 Mayıs hazırlıklarından haberdardı fakat bundan Adnan Menderes’i bilgilendirmemiştir!” değerlendirmesini yapmaktadır! CIA’nın, Ankara’dan merkeze gönderilen bir raporunda ise, “Menderes’in günleri sayılıdır” denilmektedir (Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s.1616, 1617)! 8 Mayıs 1960 tarihli New York Times, “Menderes, politikasını değiştirmediği takdirde olayların nasıl gelişeceği bilinmez” diye yazacaktır!
Ve darbe gerçekleşir. 27 Mayıs’ın Dışişleri Bakanı Selim Sarper, NATO toplantısından dönüşte, 19 Kasım 1961’de gazetecilere şöyle konuşur: “Şimdiye kadar, Rusya’dan yapılmasını istediğimiz herhangi bir yardım isteğimiz bulunmadığı gibi, bundan sonra da böyle bir istekte bulunmaya niyetli olmadığımızı söyleyebilirim!”
27 Mayıs ‘Devrimi’ ile Türkiye hizaya sokulmuştur!
Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan Yassıada’da, sözde bir yargılamadan sonra asıldılar. İktidarda askerler vardı. Peki, Menderes ve arkadaşlarını gerçekten askerler mi astılar? Amerika bu darbe ile hem Menderes’ten kurtuldu, hem Rusya ile yakınlaşma yanlılarına gözdağı verildi ve hem de asker büyük itibar kaybetti.
.Evet, neydi 1950’lerde bu ülkede söylenen o şarkı? “Amerika Amerika beraberiz seninle Hürriyet savaşında!” Hürriyet savaşı ve Amerika! Buna hâlâ daha inananlar var.
Amerika’yı Rusya ile dengelemeye çalışan Menderes bunu hayatıyla ödedi ve yıllarca ‘Hürriyet ve Anayasa Bayramı’ olarak kutlanan 27 Mayıs’la biz aslında Amerika’ya iyice perçinlendik! 12 Eylül’le 27 Mayıs Bayramı kaldırıldı fakat perçin daha da kavileşti! Bugün yaşadığımız ‘Siyasî Tekâmüle’ bakıldığında, Menderes’e yöneltilen ‘Diktatör’ suçlamalarının ne kadar soyut olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Eğer, ‘soyut bir Hürriyet Sevdası’ ile 27 Mayıs darbesi yapılmamış olsaydı, Menderes Sovyetlerle yakınlaşma siyasetini sürdürebilseydi, Türkiye bugün çok daha ileri noktalarda olabilirdi. Enteresan olan şey, kimi siyaset bezirganları, İdamları siyasî rant için kullanır, kimileri de Menderes’in devlet yönetiminde sergilediği zaafları ve özel hayatını gündeme taşırken, Türkiye’nin bağımsızlığı için çok önemli bir adım olan Sovyetlerle yakınlaşma konusunun, Sağ’ın ve Sol’un gündeminde yer alamamasıdır! Diğer taraftan, Menderes hak ve özgürlükleri daraltan bir siyaset izlemiştir doğrudur fakat Menderes’ten önceki yönetime de demokratik denemeyeceğini hatırlatmak isteriz!
1945’den sonra, ‘Komünizm Tehlikesine Karşı Hür Dünya İle Birlikte Olma’ tezgâhı ile gelişen teslimiyet siyaseti, ülkemizi Batı’nın iktisadî ve siyasî vesayeti altına sokmuştur. Bugün yaşadığımız bütün felâketler, devlet yönetiminde yaşadığımız vahim zaaf ve bu yoz düzen bunun sonuçlarıdır. Önce bunu çok iyi anlamalıyız.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678