Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

HDP KAPATILMALIDIR

Bazı HDP’li milletvekilleri, terör örgütünü destekledikleri iddiasıyla tutuklandılar. CHP Genel Başkanı sayın Kılıçdaroğlu bunun üzerine, “seçimle gelenler ancak seçimle gitmeli” diyerek, tutuklamalara karşı çıktı. Peki, Batılı dostlarına güvenerek yapmadıkları küstahlık kalmayan; “Biz sırtımızı PKK’ya, PYD’ye, YPG’ye dayıyoruz” diyerek, terör örgütü ile organik bağlarını itiraf  eden  bu vekiller hukukun üzerinde midir? Seçilmişlere dokunulamazmış!  Doğu ve Güneydoğu’da yapılan seçimlerde, halkın PKK korkusuyla, HDP’li adaylara oy verdiği bilinmeyen bir şey mi?

İktidarın gösterdiği müsamaha nedeniyle PKK, Doğu ve Güneydoğu’da çok rahat hareket edebileceği bir alan bulabilmişti. Fakat, iktidar, 7 Haziran seçimlerinden sonra, PKK ile mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdürmektedir. ‘Devlet desteğini yanında göremediği için’, PKK’lı çetelerin tehditlerinden çekinerek, PKK ne diyorsa yapan, Kürt vatandaşlarımız artık, devletin kararlılıkla PKK’nın üzerinde gittiğini gördükten sonradır ki, PKK ve HDP alan kaybetmeye başlamıştır. Hendek eylemlerinden ve hattâ Gültan Kışanak’ın tutuklanmasından sonra bile, HDP’nin yaptığı sokağa çıkma çağrısına Kürt vatandaşlarımız itibar etmemiştir! Görüldüğü gibi, devlet devlet gibi davrandığında, vatandaş devletinin yanında yer alıyor! HDP’nin gücü, devletin kendilerini muhatap almasından kaynaklanıyordu. Devlet HDP’ye tavır koyduğunda, HDP’nin  kuru gürültüden başka bir şey olmadığı meydana çıkmıştır.
Keşke, iktidar ilk günden itibaren bu kararlılığı göstermiş olsaydı. Ne yazık ki, iktidar, bugüne kadar hep, deneme yanılma yöntemi ile geldi; Amerika’nın ve AB’nin telkinlerinin etkisinde kaldı. Açılım Sürecinde Habur rezaleti, Oslo görüşmeleri ve Dolmabahçe Mutabakatı gibi akla ziyan işler yaşadık. Şimdi ise, PKK ile gerçekten de kararlı bir şekilde mücadele ediliyor.
Doğruya doğru; eğriye eğri! Muhalefet etmek demek; iktidarın yaptığı her şeye karşı çıkmak demek değildir. Bu bakımdan, iktidarın FETÖ’ye, PKK’ya karşı verdiği  mücadele ve Rusya ile yakınlaşma siyaseti desteklenmelidir. Genelkurmay Başkanımızın MİT Müsteşarı ile birlikte yaptığı Rusya seyahati; Rusya ile, terörle ortak mücadele konusunda anlaşılması önemli bir gelişme değil midir? Fakat gelin görün ki, bu önemli haber, Sözcü’de ancak 5. sahifede küçük puntolarla yer alabilmiştir!
Muhalif kesimlerden şu itiraz yükseliyor: “Efendim, bu iktidar düne  kadar  FETÖ ile birlikte değil miydi? ‘Bunlar ne istedilerse verdik’ demediler mi? PKK ile Açılım Sürecini bunlar yürütmedi mi?” Bunların hepsi doğrudur. Fakat, şimdi yapılan doğru şeylere nasıl karşı çıkılabilir. İktidarın yanlışları sürdürmesi daha mı iyi? Bu nasıl bir muhalefet anlayışıdır? Diyebilirsiniz ki, iktidarın yaptıkları yanına kâr mı kalacak? Şimdi bakınız; bugün, halkın desteğine sahip bir iktidar var ve başka bir iktidar seçeneği de gözükmüyor. Bir sırat köprüsünden geçiyoruz. Önce bu idrak edilmelidir. Yarın iktidar  değişirse, yaptığı yanlışların hesabı hukuk önünde sorulur fakat bugün, ülkeyi bir kaosa sürükleyecek davranışlardan  kaçınmak gerekir. Vatanseverliğin ve sorumlu muhalefetin gereği budur. 15 Temmuz’da bir felâketin içinden döndük. Bunu, iki yıl hapis yatan eski Genelkurmay Başkanımız sayın İlker Başbuğ söylüyor! Daha dün, Jandarma Genel Komutanlığı’ndan 1200 personel ihraç edildi. Ülkemiz, bir yandan FETÖ, bir yandan PKK ve diğer yandan Batı’nın ekonomik saldırısı ile; Batı’nın son derece gayrî ahlâkî bir asimetrik  taarruzuyla karşı karşıya bulunmaktadır.
Kendi ülkelerinde terör örgütlerine karşı en küçük bir müsamaha göstermeyen Batı, bizden, FETÖ’ye ve PKK’ya müsamaha göstermemizi bekliyor! Belçika’da bir mahkeme,  PKK’nın terör örgütü olmadığına karar veriyor! PKK, silâhlı mücadele veren bir örgütmüş! HDP milletvekilleri gözaltına alındığında, Ankara’daki bütün yabancı Büyükelçiler toplanıp, bu hukukî uygulamayı eleştiren bir bildiri yayınlıyorlar! Büyük bir küstahlıkla, bize demokrasi dersi vermeye kalkıyorlar! PKK terör örgütünün Avrupa’daki sempatizanlarının Almanya’da yaptığı bir mitingde, Kandil’deki çete başlarının video  konferans yöntemiyle konuşmasına izin veriliyor. Fakat, Almanya’da yaşayan Türklerin düzenledikleri bir mitinge, Cumhurbaşkanımızın aynı yöntemle seslenmesine izin verilmiyor!  Bunlar bizim sözde müttefiklerimiz!
Herkes aklını başına almalıdır. Erdoğan düşmanlığı yüzünden, emperyalist devletlerin  ülkemize karşı yürüttüğü aşağılık saldırının destekçileri durumuna gelmeyelim. FETÖ ve PKK emperyalizmin tetikçileridir. Ne FETÖ’nün dinle bir ilgisi vardır; ne de PKK’nın özgürlük mücadelesi ile. Dünyadaki bütün terör örgütlerinin emperyalist odakların kontrolünde oldukları bilinmelidir. Bugün, PKK silâh bırakmak istese bile, emperyalist ‘dostlarımız’ buna izin verirler mi sanıyorsunuz? PKK, FETÖ ve IŞİD gibi terör örgütleri emperyalist devletlerin kaos politikalarının araçlarından başka bir şey değildir.  HDP’li vekillerin tutuklanmasını eleştirenlere; bunun bir demokrasi ayıbı olduğuna inananlara şunu hatırlatalım ki,  dünyanın hiçbir yerinde, bir terör örgütü ile organik bağı olan bir partinin siyaset yapmasına izin verilmez. HDP kesinlikle kapatılmalıdır. İspanya’daki ayrılıkçı Batasuna partisinin, ETA terör örgütü ile organik bağı tespit edildiği için kapatıldığını; hattâ, bu partinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı başvurunun da kabul görmediğini hatırlatalım! Bize gelince; dünya âlemin bildiği bir gerçektir ki, HDP,  terör örgütü ile organik ilişki içindedir!
‘Demokrasilerde parti kapatılmaz’ safsatası ile, HDP bölücülüğüne prim verilemez.   Siyasî Partiler Kanunumuzun ‘henüz yürürlükte olan’ bazı maddelerini hatırlatmak isteriz.   Md. 80: Siyasî Partiler, Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı Devletin Tekliği ilkesini değiştirmek amacını güdemezler veya bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar.  Md. 82: Siyasî Partiler bölünmez bir bütün olan ülkede bölgecilik veya ırkçılık amacını güdemezler.
Gerçekler bu! Fakat bizim mankurtlaşmış aydınlarımızın kafaları o kadar karışık ki! Bunlara göre, ülkemizin bir Kürt Sorunu vardır! Bu sorun mutlaka çözülmelidir. Sorunun çözümü  için atılacak ilk adım da, ana dilde eğitim hakkının tanınmasıdır! Bunlardan biri olan Hürriyet yazarı Melis Alphan, Kürtçülük propagandası yapan bazı televizyon kanallarının kapatılması üzerine yazdığı bir yazıda, Kürt asıllı bir vatandaşımız olduğu anlaşılan gazeteci Nurcan Baysal’ın, bir yazısından alıntı yapmış. Bu alıntıdan anlıyoruz ki, Nurcan Baysal, ‘anadilde eğitim hakkından mahrum bırakıldığı için, ailesinin yaşlıları ile konuşamadığından ve onlarla ancak  kaş göz işareti ile anlaşmak zorunda kalmasından’  yakınıyor!
 Ne dramatik bir durum! Anneanne, dayı, hala, teyze ailenin küçükleri ile konuşamıyorlar! Peki, niçin? Çünkü yaşlılar Türkçe bilmiyor; küçükler de Kürtçe bilmiyor! Peki, ne yapmak lâzım? Bu ‘insanlık dışı’ duruma son vermek için anadilde eğitim yapılacak! Devlet okullarında Türkçe ve Kürtçe yan yana okutulacak! Yani iki millet yaratılacak! Sonra gelsin iki devlet! Bu nasıl olabilir diye düşünen; ülke nasıl bir kaosa sürüklenecek diye merak edip, araştıran yok! Peki, niçin? Çünkü, emperyalizmin mankurtlaştırdığı bu sözde  aydınların artık sağlıklı düşünebilmeleri mümkün değil.
Bu ülkede yaşayan herkes bu devletin resmî dilini öğrenmek zorundadır. Bu, bütün millî devletlerde böyledir. Devletimizi, asimilâsyon yapmakla suçlayanlara hatırlatırız ki, bütün millî devletler asimilâsyon yapmıştır. Asimilâsyon milletleşmenin temel bir gereğidir. İç pazarın gelişmesi ve ticaretin daha güvenli bir hâle gelmesi için bunun kontrolünü ve güvenliğini sağlayacak bir merkezî otoritenin güç kazanması ve o ülkede yaşayan herkesin o devletin resmî dilini öğrenmeleri bir zorunluluktur. 1870 yılında İtalyan Birliği kurulduğunda İtalyanların ancak yüzde 4’ü İtalyanca konuşabilmekteydi. Fransız Devrimi sırasında Fransızca okuyup anlayabilen, bu dili konuşabilenlerin oranı yüzde 12’yi geçmiyordu. Almanlar için bu oran yüzde 17 civarındaydı. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, bu topraklarda yaşayanların kahir ekseriyetinin Türkçe konuştuğunu hatırlatalım!

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678