Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

YAŞANANLARDAN DERS ALMALIYIZ (1)

Darbe Teşebbüsü âdeta ‘geliyorum’ dedi. Fakat, uyku o kadar derindi ki, bir türlü uyanamadık! Kimseyi suçlayacak değiliz. Ancak, bilinmelidir ki, bu durumlara düşmemizin temel sebebi, Batı ile kurulan ittifak ilişkileri ve Batı’ya teslimiyettir. Bu bakımdan, Atatürk’ten sonraki bütün iktidarlar suçludur. Atatürk’ün ölümünden sonra, yine Atatürk’ün sözleriyle, biz, “Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme” teslim olduğumuz için millî hassasiyetlerimizi ve Devlet Aklını yitirdik. Bunun sonucu olarak da, ‘İktisadî, Siyasî, Askerî, Malî ve Kültürel bağımsızlığımızı büyük ölçüde kaybettik. Bunda tabiî ki, Batı’nın baskılarına boyun eğilerek, Çok Partili Hayata çok erken geçilmesinin de payı büyüktür. Çöken bir İmparatorluğun yerine kurmayı başardığımız Cumhuriyet henüz kurumlarını güçlendirmeden, bir anda, Çok Partili Hayatın girdaplarına daldık. Bir şirketin yönetiminde bile aslâ gösterilmeyecek zaaflar, devlet yönetiminde gösterildi. Atama ve yükselmelerde, ehliyet ve liyakatin yerini, önce ‘Yandaşlık’ sonra da, ‘Cemaat Mensubiyeti’ aldı.
Siyasetçilere ‘Dur” diyecek bir Millî Bürokrasi ve etkili bir Millî Basın kalmadığı gibi, Batı’nın organize ettiği ve uzun yıllar süren Sağ-Sol çatışması da, ‘Batı’nın kurduğu tuzakların’ görülmesini büyük ölçüde engelledi. Çünkü hemen herkes, olayları, ülkenin menfaatlerini esas alarak değil, kendi ideolojisi ekseninde değerlendiriyordu! Ve işte, böylece bugünlere kadar geldik. Şükür Allah’a ki, henüz, devletimiz ayaktadır.
Bundan sonrası için beklentimiz, bu devleti yönetenlerin ve bu ülkeyi vatan olarak benimseyenlerin, başımıza gelen bütün felâketlerin sebebinin, Atatürk’ten sonra, Cumhuriyetin temel değerlerinden uzaklaşılarak, bu Kutsal Devletin, Batı Kapitalizminin vesayetine sokulması olduğunun idrak edilmesi ve bu kutsal vatan topraklarında, bağımsız bir devlet olarak varlığımızı sürdürebilmemizin ancak, Cumhuriyetin Kurucu Değerlerini benimsemek ve bunlara bağlı kalmakla mümkün olabileceğinin artık anlaşılmasıdır.
Fethullah Çetesi’nin ‘Devlet içinde Devlet’ durumuna gelmesinde herkesin payı vardır fakat suçun büyüğü bu iktidarındır. Çünkü iktidar, onca uyarıya rağmen yapması gerekenleri zamanında yapmamıştır. Şimdi artık, ‘Kıssadan Hisse çıkarmak’, yani, yaşanan felâketlerden ders almak zamanıdır.
Batı düşmanı değiliz. Batı ile tabiî ki, medenî ilişkiler içinde olacağız fakat, Batı Kapitalizminin, her vasıtayı kullanarak, Siyasî, Ekonomik ve Kültürel Hâkimiyetini sürdürmek gayreti içinde olduğunu ve olacağını; bunun da ötesinde, coğrafyamızı, kendi emellerine göre tanzim etmek emelinden aslâ vazgeçmeyeceğini unutmadan! Bağımsız bir devlet olarak varlığımızı sürdürmemizin vazgeçilemez şartı, her alanda millî bir siyaset takip edilmesidir. Bu Millî Siyasetin ana hatlarını da, Mustafa Kemal Paşa’nın, 9 Haziran 1921’de Fransız Hükümetinin temsilcisi olarak Ankara’ya gelen, Franklin Bouillon (Buyon)’a yaptığı şu açıklamada bulmaktayız: “Tam İstiklâl denildiği zaman, bittabi Siyasî, Malî, İktisadî, Adlî, Kültürel ve ilâ.. her hususta tam istiklâl ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklâlden mahrumiyet, millet ve memleketin manayı hakikisiyle bütün istiklâlinden mahrumiyeti demektir. Biz, bunu temin ve istihsal etmeden sulh ve sükûna mahzar olacağımız kanaatinde değiliz” (Nutuk, Türk Tarih Kurumu Yayını, Cilt II, s. 834).
Atatürk’ten sonra, bu anlayışın terk edilmesi gafletinin bedellerini hâlâ daha ödemekteyiz. Fethullah Çetesi ve PKK bu ağır bedellerden sadece ikisidir.
Tekrar edelim: FETÖ’nün, devlet kademelerinde çok vahim boyutlara ulaşan etkinliğinin temel sebebi, Batı ile kurulan bağımlılık ilişkileri yüzünden, devlet mekanizmasında gerçekleşen millî hassasiyet erozyonudur.
Kanal A televizyonunda, Millî Gazete yazarı Prof. Mehmet Seyfettin Erol ve Yenişafak yazarı Tamer Korkmaz’ın pazartesi akşamları yayınlanan bir programı var. Mutlaka izlenmelidir. 17 Temmuz ve 7 Ağustos akşamı seyrettiğimiz programlarda, bu perişan hâlimizin temel sebebinin, bizim de sıklıkla dile getirdiğimiz gibi, 1945’den sonra, Kapitalist-Emperyalist Batı ile kurulan ilişkiler olduğu belirtilmekteydi.
Sayın Tamer Korkmaz, NATO Antlaşmasının bir maddesinin, NATO üyesi ülkelerin, ‘Komünizm’le mücadele için gizli yapılanmalar kurması’ şartını öngördüğünü; bu doğrultuda, bizde kurulan yapının da, Seferberlik Tetkik Kurulu olduğunun altını çizdi. Bu gizli örgüt, görüntüde, Komünizm Tehdidine karşı kuruluyordu. Asıl amaç ise, NATO’ya bağlı devletlerin bütün devlet teşkilâtlarının Amerika’nın denetimine geçmesiydi! Bunu, Tamer Korkmaz gibi, muhafazakâr bir yazarın söylemesi önemlidir. Çünkü, bu kesimler on yıllarca Sovyet Tehdidi yalanlarına inandılar!
Evet, ‘müttefikimiz’ Amerika, ‘Komünizm ve Sol Tehdidini’ kullanarak devletimizin bütün kademelerine sızmayı başardı. Sovyet Tehdidi yalanı ve 1960’dan sonraki Sağ-Sol çatışması hep, Amerika’nın Türkiye’yi istikrarsızlaştırma plânının parçalarıydı. Emperyalizme karşı verilen bir İstiklâl Harbi ile kurulan bu devleti yönetenlerin, bu tezgâha nasıl düştükleri anlaşılır gibi değildir.
Yeri gelmişken, Prof. Mahir Kaynak’ın, bu konudaki çok çarpıcı bir anısını hatırlatalım: “1969’da Çavuşesku’nun himaye ettiği Dünya Komünist Gençlik Toplantısı’na gittim. Orada bir Sovyet istihbaratçısı yanıma geldi. Dedi ki: ‘Sen akıllı bir adamsın. Bu darbenin içinden çık, sıyrıl. Türk Ordusu Komünist darbe yapmaz.’ Türkiye’de sol bir hareket var içinde Sovyetler yok” (Selcan Taşçı ile mülâkat, Yeniçağ, 1 Mart 2010)!
MİT Müsteşarı Fuat Doğu da, “Ben aslında, CIA’nın Şube Müdürüyüm” itirafını yapmamış mıydı!
Ne ise, biz Kanal A programında Tamer Korkmaz’ın açıklamalarına dönelim. Sayın Korkmaz’ın belirttiğine göre, Fethullah Gülen, 1953 yılında, daha 15 yaşında bir çocukken MİT mensubu bir binbaşının himayesine alınıyor! 1963 yılında İzmir’de ilk Komünizmle Mücadele Derneği kuruluyor. Aynı yıl, bu derneğin tüzüğünün tıpa tıp aynısı ile, Fethullah Gülen Erzurum’da, ikinci Komünizmle Mücadele Derneği’ni kuruyor! 1965’te Fethullah’ı Edirne’de görüyoruz. ‘Ermeni Soykırımının’ 50. yıldönümü münasebetiyle, İstanbul’daki Ermeni Patriğine üzüntülerini bildiren bir mektup gönderiyor! Cemaatini 1966’da, İzmir’de Kestane pazarında kuruyor. İlk yaptığı iş, Mesih iddiasında bulunan, Sabetaylığın kurucusu, Sabetay Sevi’nin evini ziyaret etmek!
1975’te de mason oluyor!
Tamer Korkmaz, Fethullah Cemaati’nin, CIA tarafından MİT Müsteşarı Fuat Doğu’ya kurdurulduğunu iddia ediyor.
Hatırlatalım: Rahmetli Menderes, 1956 yılında, telefonlarının dinlendiğinden şüphelenmiş ve yaptırdığı bir araştırmada, MİT’in CIA’nın kontrolüne girdiği tespit etmişti. Bu kontrolü önleyebilmek için de, MİT’in başına, güvendiği bir isim olan Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur’u getirmişti!

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678