Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

TERÖRÜ NASIL YENERİZ?

Yılbaşı gecesi İstanbul’da korkunç bir katliam yaşadık. İzmir’deki katliamı bir polisimizin kahramanlığı önledi. Batı hayranları hâlâ daha anlayabilmiş değil fakat Batı’nın asimetrik bir saldırısı ile karşı karşıyayız. Bu saldırılarda önemli olan teröristin örgütü değil; arkasındaki odaklardır. Dış destekleri apaçık meydanda olan terörü hamasetle bitiremeyiz.  Terörle etkili mücadelenin birinci yolu İç Cephe’yi güçlendirmek; yani Millî Birlik ve Beraberliği pekiştirmektir ki, bu da, ayrıştırarak, ötekileştirerek olmaz. Bugüne kadar yaşananlardan herkes ders çıkarmalıdır. Lâmı cimi yok; dış destekli bu terör ülke bütünlüğünü hedef almaktadır. Eğer bu ülkenin bütünlüğünü koruyamazsak, dindarının da, Batıcısının da, Sünnî’sinin de Alevî’sinin de, Türk’ün de Kürt’ün de  çok büyük acılar çekeceği bilinmelidir.

Kimse kimseye kendi hayat tarzını dayatmaya çalışmamalıdır. İsteyen yılbaşını kutlar; isteyen evinde ibadet eder.  Kimse kimseyi yılbaşı gecesi eğlendiği için ya da o geceyi ibadetle geçirdiği için eleştirmek hakkına sahip değildir. Herkes, ama herkes aklını başına toplamalıdır. Yılbaşına alternatif  olarak, üstelik aynı gece, Mekke’nin fethini kutlamak da akıl kârı değildir. Bunun, milletin birliğine değil ayrışmasına hizmet edeceği bilinmelidir.  Ayrıca, Mekke’nin fethini kutlamaktan çok, asıl, Mekke’yi fetheden ruhun kavranılmasının önemli olduğunu vurgulamak isteriz. Müslümanlar öncelikle, Mekke’yi fethedenlerin nasıl bir sosyal düzen kurmak istedikleri bilinmelidir. Bunu da ancak  Kur’an’dan öğrenebiliriz. Kur’an’ı okumadan O’nun temel insanlık mesajını anlayamayız.
Kur’an, her Müslüman’ın aracısız olarak Kur’an’ı öğrenmesini buyuruyor!
Anneannem çok dindar bir insandı. Teyzem hafızdı. Fakat ellili yıllarda biz yılbaşını kutlardık. Yılbaşı gecesinin baş yemeği Çerkez tavuğuydu. Mangal ateşinde mısır patlatırdık. Tombala da oynanırdı. Ne yazık ki, kimileri 25 Aralık’taki Noel’le yılbaşını karıştırıyorlar!.
 Çok Partili hayatın ilerleyen yıllarında bize bir şeyler oldu. Amerika bizi, yeniden dizayn etmeye başladı. Dinimize de müdahaleler oldu. MİT’e sızan CIA’nın cemaatlere sızmaması düşünülebilir mi? O da oldu! Biz, neler olduğunu, ancak olgun yaşlarımızda anlayabildik. Fakat ne hazindir ki, bugün bile, hâlâ daha yaşadıklarımızı, Soğuk Harp’in Amerikancı bakışının etkisi altında anlamaya çalışanlar var! Fakat nafile çaba! Anlayamazlar! Çünkü zihinleri ipotek altındadır. Önce bu ipotek çözülmelidir ki, bu da millî tarih şuuru ister.
Biz, Atatürk’ten sonra, Batı emperyalizminin güdümüne girdik. Hem de, kendi isteğimizle ve Batı’nın kapılarını aşındırarak! Evet; her şey Amerika ile, ilki 1945’te imzalanan İkili Antlaşmalarla başladı.  Amerika ile İkili Antlaşmalar; sonrasında NATO’ya girişimiz ve Amerikancı GLADYO’nun, diğer NATO ülkelerinde olduğu gibi,  ülkemizde de yapılanması yüzünden çok büyük bedeller ödedik. Millî Eğitimden, Millî Savunmadan ve Millî Ekonomiden tavizler II. Dünya Harbi’nin hemen sonrasında başlamıştır. Hâlbuki, I. 5 yıllık Kalkınma Plânı ile ekonomimizde önemli gelişmeler sağlanmıştı. Savaş sonuna 250 milyon dolarlık bir döviz rezervi ile giren ve 1946 yılında l00 milyon dolara yakın bir dış ticaret fazlası veren Türkiye’nin, hiçbir ekonomik mantığa dayanmadığı hâlde yoğun bir dış yardım arama çabasına girmesi; önce Truman Doktrini, sonra da Marshall Plânı çerçevesi içinde yardım almaya başlaması, CHP ve DP hükümetleri dönemlerinde kesintisiz olarak ve aynı yaklaşım içinde süregelmiştir (Şina Akşin, “Türkiye Tarihi”, Cilt IV. s. 343).
Bizim için en büyük tehlike Batı emperyalizmi iken; Batı emperyalizmine karşı birlikte hareket etmemiz gereken Sovyetler Birliği’ni düşman belledik! Bu bakımdan, şartların zorlamasıyla da olsa, AKP iktidarının Rusya ile yakın işbirliği geliştirmesi; terörle mücadelede ortak hareket etmek konusunda anlaşması çok doğru bir karardır ve çok önemlidir. Çünkü Batı’nın asimetrik saldırısını ancak, başta Rusya olmak üzere bölge devletleri ile kuracağımız yakın işbirliği ile durdurabiliriz.
Ne var ki, Rusya ile yakınlaşmamız, Batı hayranlarını, ‘Batı’dan kopuyoruz’  endişesine sevk etmektedir. Batıcı aydınlarımızın en önemli zaafları, Batı emperyalizmini tanımamalarıdır. Bu zaaf onları, Batı’nın etki ajanı durumuna düşürebilir. Batı’nın emperyalist olduğunu unutmanın, bize bağımsızlığımızı bile kaybettireceği bilinmelidir.
Ha, Batı düşmanı olalım da demiyoruz. Batı ile elbetteki ilişkilerimiz devam edecektir. Fakat Batı ile ittifakın tabiî sonucunun, bizi Batı’nın yörüngesine sokmak demek olduğu iyi bilinmelidir.
Ülkemizin karşı karşıya bulunduğu tehlikeler, fantezilerimizi bir kenara bırakmayı gerektirmektedir. Bu Cumhuriyetin değerini bilelim. Bazı eksiklerimiz olabilir. Fakat unutulmamalıdır ki, bu devlet çöken bir imparatorluğun enkazı üzerinde kurulmuştur. Milletleşmemiz henüz tamamlanabilmiş değildir. Bunun için, ayrıştırmanın ve ötekileştirmenin değil; ortak değerler etrafında bütünleşmenin önemi iyi anlaşılmalıdır. Siyasetçilerin, aydınların ve medyanın sorumluluğu büyüktür. Cumhuriyetin kurucularını suçlamak gibi bir gaflete aslâ başvurulmamalıdır. Bu Cumhuriyetin kurucusunun heykellerine tahammül gösterilmelidir. Atatürk’e saldıranlara müsamaha edilmemelidir. Bu kutlu isim statlardan silinmeye kalkılmamalıdır.  İktidar bunu idrak ederse,  ihtiyacımız olan Millî Seferberlik Ruhu’nu inşa etmekte ve İkinci Kurtuluş Mücadelesinde, daha geniş toplum katmanlarından destek bulacağını bilmelidir.
 En temel meselemiz tarihimizi ve dinimizi bilmememizdir. Okullarda tarihimiz ve dinimiz doğru düzgün öğretilmelidir. Emperyalizmin ne olduğu ve emperyalistleri dünyada ilk kez dize getiren insanın büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk olduğu, hamasete başvurulmadan, ana hatları ile, her Türk vatandaşına iyice belletilmelidir. Saltanatın ve Hilâfetin kaldırılması üzerinden toplumu kutuplaştırma gayretlerinden vazgeçilmeli; iktidar sahipleri bu çabalar içinde olanlara müzahir olmamalıdır.  Hatırlatırız ki,  Saltanat da, Hilâfet de İslâmî müesseseler değildir. Kur’an  istişareyi ve seçimi buyurmaktadır.
Habertürk televizyonunda, 1 Ocak akşamı izlediğimiz bir programda, Prof. Caner Taylaman, Diyanet işleri Başkanlığı’nın yaptığı bir araştırmanın vahim sonucunu hatırlattı:  Müslümanların yüzde 92’si Kur’an’dan habersizmiş! Din konusunda yaşadığımız savrulmaların temel sebebi işte budur.  Eğer düzgün bir Kur’an meali okunsa, ortalıkta ‘CİHAD’ diye dolaşanların etkinliği kolaylıkla yok edilebilecek; bunların saf Müslümanları kandırmalarının önüne geçilebilecek; bunlara sempati besleyenler asgari seviyeye inecektir.. Çünkü bu cihadçıların yaptığı her şey Kur’an’a aykırıdır. Kur’an, bırakınız ‘Müslüman’ın Müslüman’ı dinden çıkmış diye öldürmesini’; kafirlerin bile öldürülmelerini yasaklamaktadır. Tabiî Kur’an okumayan ve cemaatlerin etkisine girip, bir şeyhin peşine takılan Müslüman kardeşlerimiz bunları nereden bilsin! Çünkü, cemaatler aklı esir almaktadır! Hâlbuki Kur’an, “aklınızı çalıştırın” diyor!
Sadece inananlar değil; bu millete mensubiyet duygusu güçlü olan her Türk aydını da mutlaka bir Kur’an meali okumalıdır. Bu, hem bu milletle gönül köprüsü kurabilmelerini kolaylaştıracaktır; hem de, din üzerinden rant sağlayanların ikiyüzlülüğünü, Kur’an’dan referans vermek suretiyle ortaya koymalarını sağlayacaktır.
Prof. Caner Taylaman’ın, hadisler üzerinde  yaptığı bir uyarı da oldukça önemliydi. Hadisler  tabiî ki, yok sayılamaz. Fakat, önce Kur’an gelmelidir. Çünkü hangi hadis uydurma, hangisi doğru bilinmemektedir. Bir hadisin doğruluğunu anlamak için mutlaka Kur’an’a bakılmalıdır. Eğer, hadis Kur’an’ın ruhuna uygun değilse; bilinmelidir ki, uydurma bir hadistir. Tabiî bunu anlayabilmek için, önce Kur’an’ın bilinmesi gerekir.
Tarihimizin ve Kur’an’ın bilinmesi ile meseleler çözülecek mi; terör bitecek mi? Tabiî ki, hayır. Fakat, bu bize büyük bir güç verecek; terör örgütlerini yönlendiren emperyalist devletlerin işlerini zorlaştıracaktır. Doğru dini öğrenmenin, Müslüman kardeşlerimizin tekfirci grupların etkisine girmelerini büyük ölçüde önleyeceği bilinmelidir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678