Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

BATI’YLA İTTİFAK BİZE HEP KAYBETTİRDİ (1)

Rus uçağının düşürülmesi gafleti, Rusya’yla gergin bir dönem yaşamamıza sebep oldu. Fakat, yeniden ilişkilerimizi düzeltmeyi başardık. Bunda, Putin’in devlet adamlığının büyük rolü olduğunu belirtmeliyiz. Uçak düşürme hadisesinde Rusya ‘Büyük Oyun’u gördü ve itidalli davrandı. Suriye krizinin çözümü için Astana Süreci’nin ve Soçi’nin mimarı da Rusya’ydı. Afrin Harekâtımızın, Rusya’nın buradaki askerlerini çekmesi ve hava sahasını açması sayesinde başlatılmış olduğunu da hatırlayalım!
Bugüne kadar her ne felâket yaşadıysak, arkasında ‘Müttefikimiz’ Amerika vardı! Rusya ve Bölge Devletleriyle işbirliğinin ne kadar yararlı olduğunu ise yaşayarak gördük! Henüz idrak edememiş olanlar bulunsa da, Amerikan Emperyalizminin bu coğrafyada yarattığı kaosun ve dökülen kanların sona ermesinin; bölgemize kalıcı bir barışın ve refahın gelmesinin yegâne çaresi Bölge Devletleriyle olan bu işbirliğinin sürmesidir.
CHP Genel Başkan Yardımcısı sayın Öztürk Yılmaz’ın, Rusya’ya yaklaşmamızın bizi ‘Rusya’nın Taşeronu’ durumuna düşüreceği iddiası ise, Amerika’dan kopacağımız endişesinin dışa vurumudur.
Türkiye, Atatürk Döneminde olduğu gibi, bugün de Rusya’yla ve komşularıyla saygın ilişkiler kurabilir ve mutlaka kurmalıdır. Bu ilişkilerin, bölge güvenliği için öneminin ötesinde, bir de ekonomimize sağlayacağı önemli katkılar söz konusudur. Türkiye bu suretle çok geniş bir pazar ağına kavuşmuş olacaktır. Fakat Amerika’dan ve Batı’dan koparak böyle bir dönüşümü gerçekleştirmenin pek o kadar kolay olmadığı da bilinmelidir. Çünkü, 1945’ten itibaren Amerika ile kurulan ilişkiler ülkemizde çok güçlü bir Batıcı Lobinin gelişmesini sağlamıştır. Rusya, İran ve Suriye karşıtı yayınlar bu lobinin gücünün bir göstergesidir. Doğu Guta’da Rejim ve Rus uçaklarının muhaliflerin elindeki bazı bölgeleri bombalamasından sonra verilen haberlerde, ‘hastanelerin, camilerin ve okulların bile bombalandığı, Esed’in kimyevî silâh kullandığı’ belirtiliyor! Tabiî, bunlara ilişkin ne kadar gerçek olduğu bilinmeyen görüntüler de veriliyor. Kahraman Ordumuz Afrin Harekâtını sürdürürken, Sosyal Medyada ve PKK yandaşı televizyonlarda çok aşağılık bir Psikolojik Harp yürütülüyor! Başka yerlerdeki hadiseler Afrin’de olmuş gibi veriliyor. Türkiye’yi dünyaya, ‘insan haklarına riayet etmeyen’ bir ülke olarak göstermeye çalışıyorlar!
Şimdi buradan soralım:
Bu sahtekârlıklar bilindiği hâlde, Guta’ya ait olduğu iddia edilen o görüntüler hiç araştırılmadan nasıl yayınlanıyor? Hadi, Batıcı Medyamızın ‘Esed’ düşmanlıklarını anlıyoruz. Peki, Rusya ile ilişkilerimiz bu kadar önemliyken, Rusya’yı ‘hastaneleri ve okulları bombalamakla’ suçlayan o haberler nasıl bu kadar fütursuzca verilebiliyor?
Televizyonlarımız hiç araştırmadan, -yalan haber yaymakla sabıkalı- İngiliz haber ajansı Reuters kaynaklı, ‘Esad’ın PYD’ye yardım yaptığı’ haberlerini de veriyorlar! Amaç ne? Tabiî ki, Türkiye Suriye’ye yaklaşmasın!
Bir diğer mesele, Şam’a 15 kilometre uzaklıkta bulunan Doğu Guta’nın Suriye toprağı olduğunun görmezden gelinmesidir! Hangi devlet, kendi topraklarının silâhlı isyancıların elinde bulunmasına izin verir? Suriye uçaklarının attığı bombalar verilirken, muhaliflerin Şam’a yaptıkları saldırıların görmezden gelinmesi ahlakî midir? Muhalifler çok mu masum?
Şu gerçeği bir kez daha hatırlatalım: Amerika -İsrail’in güvenliğini sağlamak için-, Suriye’nin Kuzeyinde bir “Kukla Kürt Devleti” kurmak istiyor. Yıllardır gösterdiğimiz gaflet yüzünden bir hayli yol aldılar! Ne ise ki, önce Fırat Kalkanı ve şimdi de Afrin Harekâtımızla, bu Amerikan Plânını bozmak için harekete geçtik. Her ne kadar bu Haydut Devlet’e, hâlâ daha ‘Stratejik Ortak’ olarak bakanlar varsa da, karşımızdaki asıl düşmanın Amerika olduğu bilinmelidir. Mehmetçiklerimizi şehit eden en gelişmiş silâhları bu teröristlere veren ülke Amerika’dır! Amerika’nın bu menfûr plânlarını boşa çıkarmamız için ilk yapmamız gereken şey Suriye ile anlaşmaktır. Bunu hâlâ daha anlayamayanları tarih aslâ affetmeyecektir.
II. Dünya Harbi’nden sonra Amerika ile yaptığımız ittifakın ve NATO’ya girilmesinin bedelini çok ağır ödedik. Şimdi artık bu vahim hatadan dönerek, bizim gibi, Amerikan Emperyalizminin tehdidi ile karşı karşıya bulunan Rusya ve diğer Bölge Devletleriyle işbirliği yapmak zamanıdır. Vatanseverliğin gereği budur. Fakat işte burada, Soğuk Harp Dönemindeki Rusya karşıtlığının zihinlerde yarattığı tahribat karşımıza büyük bir engel olarak çıkıyor. Önce bu tahribat onarılmalıdır. Ne var ki, Algı Mühendisleri Soğuk Harp Döneminin Rusya düşmanlığının sürmesi için ellerinden geleni yapıyorlar!
Buna dair bir örnek: Amerika’dan uzaklaşmamızdan rahatsız olanlar -sanki Türkiye’nin menfaatlerini düşünüyorlarmış gibi-, ‘UYARILAR’ yapıyorlar: ‘Rusya bizim dostumuz olabilir mi? Rusya da emperyalist değil mi? PYD’nin Moskova’da bürosu olduğunu da unutmayalım!’
Bu ‘uyarıları’ utanmazca yapan Algı Mühendislerinin amacı, Türkiye’nin yeniden Amerika ile birlikte olmasıdır. Sanki Rusya bizim müttefikimizmiş gibi, Rusya’dan bir müttefik gibi davranmasını bekliyorlar da, PKK’yı donatan, bizi tehdit eden, bu kadar şehidin sorumlusu ‘Müttefikimiz’ Amerika’ya toz kondurmuyorlar!
Rusya’nın bizim ‘Kadim Düşmanımız’ olmadığını, bizim asıl düşmanımızın EMPERYALİZM olduğunu Milliyetçisi, Muhafazakârı ve hattâ Atatürkçüsüyle herkes iyice kavramalıdır. Bu bir beka meselesidir!
Ne yazık ki, biz, Atatürk’ten sonra, İstiklâl Harbi’nde bize en büyük yardımları yapan Rusya ile düşman olmak pahasına Batı Emperyalizmi ile müttefik olduk! Hâlbuki, Atatürk döneminde Sovyet Rusya bizim en güvenilir dostlarımızın başında gelmekteydi! Rusya ile iyi ilişkiler II. Mahmud döneminde başlamıştı. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın ordusu durdurulamayınca, II. Mahmud Rusya’dan yardım istemiş; Rusya ile 1833 tarihli Hünkâr İskelesi Antlaşması imzalanmış ve Rus donanması bize yardım için İstanbul’a gelmişti. Ancak bu durumun, Rusya ile yakınlaşmamızı hiçbir zaman istemeyen o zamanın güçlü devletleri olan İngiltere ve Fransa’yı oldukça rahtsız ettiğini de belirtelim!
Bizim Rusya’ya yaklaşmamız, Batı için hep endişe kaynağı olmuştur. 1838 Serbest Ticaret Antlaşmasıyla Osmanlı’nın elini kolunu bağlayan İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Palmerston’un (daha sonra Başbakan), 25 Mayıs 1839’da Fransız meslekdaşına gönderdiği, “Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu’nun dostluk kurmuş olabileceği, bunu yıkmak gerekir’ mesajı bunun çok çarpıcı bir örneğidir (Doğan Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 1708)!
Rusya ile ilk büyük savaşımız bilindiği gibi, 1711 yılındaki Prut Harbidir. Rusya ile 1768’teki ikinci büyük savaşın sebebi, Ruslara yenilen Polonyalı subayların bize sığınmalarıdır. Ruslardan kaçan Polonya ordusu askerleri Osmanlı sınırlarına girerler. Rus ordusu bunları takip eder. Osmanlı, Polonya askerlerine sahip çıkar ve bu mesele, Padişah III. Mustafa’nın, Ruslara harp ilân etmesi ile sonuçlanır. Bu savaşın başlamasında, 1755 yılında İstanbul’a Büyükelçi olarak gönderilen Charles Vergennes’in rolü olduğu kaydedilir. Fransa, Rusya’nın güçlenmesinden endişeliydi ve bu yüzden Osmanlı’yı savaşa tahrik ediyordu! Vergenes, daha sonra Amerikan Bağımsızlık Savaşını da destekleyecek ve başarılı dış siyaseti sebebiyle Dışişleri Bakanı olacaktır!
Bize gelince, anlaşma yolları aranmadan giriştiğimiz bu harbin sonunda, 1774 Kaynarca Antlaşması ile Kırım’ı kaybettik! ./..

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678