Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

İKİ YÜZLÜ BATI

Emperyalist Batı, vesayeti altındaki, millî hassasiyetlerini kaybetmiş devletleri,  ‘çokkültürlülüğün, bir ‘kültürel zenginlik’ ve demokrasinin olmazsa olmazı olduğuna inandırarak, etnikçilik tuzağına kolaylıkla düşürüyor. Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye ait bütün raporlarında bunu görmek mümkündür. ABD’nin dayatması da budur. Ancak, ne var ki, bize çokkültürlülüğü dayatan Batılı ‘dostlar’ kendi ülkelerinde bunun tersini yapıyorlar!  Fakat,  Batı hayranlığıyla sağduyuları dumura uğrayanların; Batı’ya rağmen iktidar olunamayacağına inananların; ‘Kurtuluşumuz, Batı’nın Vesayetinden Kurtulmakla Mümkünken’, böyle bir şeyi ‘dünyanın sonu’  zanneden devşirilmiş aydınların bu gerçeği görebilmeleri ne mümkün.

Başbakanımız, ülkede var olduğu iddia edilen etnik unsurlardan en az on tanesini, ‘Türklüğü de katarak’  bir hamlede sayıyor ve bunu bir zenginlik olarak gösteriyor fakat, ‘Yük Olmak İçin Değil, Yük Almak İçin’ üye olmak istediklerini söyledikleri Avrupa Birliği’ne üye hiçbir ülkede böyle bir anlayış söz konusu değil! Meselâ Fransa, Korsikalıları Fransa için bir zenginlik olarak görmüyor! Fransa, anayasasındaki, “Fransa halkının bir unsuru olan ‘Korsika halkı’ ifadesini” 1991 yılında iptal etmiş.  1992 yılında da, anayasanın 2. maddesini “Fransızca Cumhuriyetin anadilidir” diye değiştirmiş! Eski  Cumhurbaşkanı Sarkozy, “Eğer Fransa’ya geliyorsanız, tek bir Ulusal Toplumda yaşayacağınızı kabul edersiniz. Kabul etmiyorsanız Fransa’ya gelmeyin” diyor!
Hollanda, kamu alanlarında Flamancadan başka bir dille konuşulmasını yasaklıyor. Yetmiyor, kendi ülkelerinde çalışan yabancıların bir Hollandalı ile evlenmesini neredeyse imkânsız kılan tedbirler alıyor!
İngiltere Başbakanı Cameron, çokkültürlülüğü eleştiriyor ve “Aşırı radikal ideolojiyi görmezden gelmek yerine, hükümetler ve toplumlar olarak, onunla mücadele etmeliyiz.  İnsanları ayrı ayrı yaşamaya teşvik etmek yerine, herkese açık bir ‘Ulusal Kimlik’ oluşturmalıyız” görüşünü savunuyor.
Alman İçişleri Bakanı Shilly, Türklerin asimile edilerek ‘Almanlaştırılmalarını’ savunuyor! “Farklı insanların yan yana mutlu bir şekilde yaşayabileceği çokkültürlülük kavramının geçerliliğini yitirdiğini” söyleyen Alman Başbakanı Angela Merkel, “Biz Hıristiyan görüşüne bağlıyız ve bunu kabul etmeyenler yanlış yöndeler. Göçmenler Alman kültür ve değerleriyle bütünleşmelidir” görüşünü savunuyor!
Almanya’da 2012 yılı Kasım ayı sonunda, İçişleri Bakanlığı üst düzey yetkilileri,  Federal Yapı hakkında düzenledikleri raporda “Almanya’daki federal sistemin II. Dünya Savaşı’ndan sonra galip ülkeler tarafından şekillendirildiğini; Federal sistemin kurulmasının temel sebebinin, ‘Almanya’da Ulusal Birliğin yeniden kurulmasını önlemeye yönelik olduğunu’, bu sebeple egemenlik hakkının eyaletlere dağıtıldığını ve eyaletleri güçlü kılan bir federal sistemin kurulduğunu; sistemde eşgüdümün oldukça zor olduğunu fakat Almanya’daki kültürel yapının bu sistemi sürdürülebilir kıldığını” belirtiyorlar!
Düşününüz ki, bizdeki gibi, dış destekli bir etnik meselesi olmayan, bir bölünme tehlikesi ile karşı karşıya bulunmayan Alman yetkililer bile, Almanya’nın ‘Federal bir Devlet olarak kurulmasından’ şikâyetçiler fakat, güçlü Alman kimliği ve kültürü sayesinde bir bölünme olmadan bu yapının sürdürülebildiğini söylüyorlar. Ayrıca, Almanya’nın güvenliği için, yabancıların  asimile olmalarını istiyorlar fakat bize gelince, Türk Milleti’nin Türk  Kimliği altında bütünleşmesine karşı çıkıyorlar ve bize, ülkemizi, boyutlarını tahmin bile edemeyeceğimiz bir kaosa sürükleyecek olan çokkültürlülüğü, eyaletlere bölünmeyi ve anadilde eğitimi dayatıyorlar! Batılı ‘dostlarımız’ işte bu kadar iki yüzlüler.
 Almanya, Fransa ve Hollanda gibi ülkeler Millî Kimliğe bu kadar önem verirken, bu ülkede Millî Birliğimizin temeli olan Türk Kimliğine yapılan saldırıların devlet katında teşvik görmesini ‘Demokratikleşme’ ile açıklamaya çalışmak gafletten öte bir şeydir. Halkımızın büyük bir çoğunluğu ayrılıkçılığa karşıdır. Ayrı bir devlet isteyenlerin oranı yüzde onun bile altındadır fakat gelin görün ki, bölücüler silâhlı ve arkalarında işbirlikçi medyanın, işbirlikçi aydınların ve Batılı ‘dostların’ müthiş bir desteği var! PKK hâkimiyetine terk edilen bölgelerde yaşayan vatandaşlarımız ne yapsın?  Nitekim, eşkıya  ‘kepenkler kapatılsın’ talimatını verince, hemen bu emre uyuluyor çünkü vatandaşın arkasında devlet yok! PKK’nın paralel devleti her şeye hâkim.
Almanya savaş kaybetmişti. Federal yapıyı onlara dayattılar. Biz ise ilmiği kendi ellerimizle boynumuza geçirdik. AKP iktidarı giderayak eyalet sisteminin temellerini oluşturuyor! Eğer millet bu gidişe dur demezse, ‘Barış’ adına verilen bu sonu gelmeyen tavizlerin bizi iç savaş ortamına sürüklemesinden korkarız.
Sadece ‘Kürt Meselesi’nde mi böyle? Milliyetçiliği ayaklarının altına aldığını söyleyen iktidarın gözden çıkardığı Kıbrıs’ı, Rumlar Annan Plânı’nı reddettiği için ‘şimdilik’ kaybetmedik. Karabağ Ermenistan işgali altında iken, Ermenistan’la başlatılan açılım bir başka dram! Dışişleri Bakanımız Ermenistan’a giderken şu ilginç açıklamayı yapmıştı: “Tehciri benimsemiyoruz. Gayriinsanî bir uygulama. ‘âdil hafıza’ ile taraflardaki dirençli kolektif bilinci yıkabiliriz.  Kastettiğim şu: Neyse vakıa onu bilelim!”  Ne demek şimdi bu? Yoksa, bu ülkenin Dışişleri Bakanının Soykırımı iddialarının bir Ermeni yalanı olduğu konusunda kuşkuları mı var? Sayın Bakan bu tür açıklamalar yaparken, Ermenistan Dışişleri Bakan kadikoy cilingir Yardımcısı şu küstah demeci veriyor: “Türkiye, Ermenistan’la medenî ilişkiler istiyorsa, soykırımı tanısın ve sınırını açsın!”
Batı’nın dayatması ile gündeme gelen Ermeni açılımı yüzünden Azeri soydaşlarımızı da küstürdük. Metreküp fiyatı 129 dolar olan Azeri doğalgazını bu hükümetin Ermeni açılımı siyaseti yüzünden bugün 508 dolara alıyoruz!
Bir ilginç gelişmeyi de Yunanistan’la yaşadık. Dışişleri Bakanımız Ermenistan’dan sonra Yunanistan’a gitti. O, Yunanistan’dayken Girit’te, Rusya’dan alınan S-300 füzeleri ile Türk uçaklarının nasıl vurulacağının tatbikatı yapıldı. İşin garibi sayın Dışişleri Bakanı’nın bu durumu protesto ederek, Türkiye’ye dönmemesi bir yana, bu tatbikata gözlemci olarak iki subayımız katılmış iyi mi? Bir başka tuhaflık da, Yunanistan’ın Rus füzeleri ile savunmasını güçlendirmesine sesini çıkarmayan ABD’nin ve NATO’nun, biz Çin’le Füze Anlaşması imzalamaya kalkınca kıyameti koparmalarıdır! Acı olan şey iktidarı ile, muhalefeti ile siyasetin, bu iki yüzlü ‘dostlarla’ olan muhabbetidir!
 İktidarın durumu bu; bir de Anamuhalefete bakalım. Son ABD gezisi, ABD’nin elinin CHP’nin de içinde olduğunu ortaya koydu. Nitekim Amerika’da Kemal Derviş ile birlikte verilen görüntü de bunu kanıtlıyor. Kimdi Kemal Derviş? Bülent Ecevit’in Amerika’dan getirtip ekonominin başına oturttuğu ve DSP-MHP-ANAP koalisyonunu dağıtarak, DSP’yi parçalayan, Ecevit’in daha sonra “En büyük siyasî hatam” dediği Dünya Bankası uzmanı!
Sayın Kılıçdaroğlu Amerika’da şu hazin tespitleri de yapmış: “Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini temel hedef olarak benimsiyoruz. NATO ittifakını önemsiyoruz ve NATO’nun önem, rol ve etkisinin daha da arttığını düşünüyoruz!” Şangay Beşlisi hakkında söyledikleri ise evlere şenlik. Şangay Beşlisi demokrasi dışı bir alanmış! CHP’nin yönü Batı imiş! İşte Atatürk’ten anladıkları bu! Tam Bağımsızlık diye bir dertleri yok! İşin tuhafı,  6 Ok’un, nadide bir tablo gibi, duvarda süslü bir çerçeve içinde asılı tutulmasını seyreden Parti İçi Muhalefetin, Milliyetçi bir isim olan Mansur Yavaş’ın Ankara Belediye Başkanı adayı olmasını eleştiriyor olması! Yani hâlâ ‘Sağ-Sol’ hikâyesi! Ne diyelim; insanlarımızı Millî Duruşları, Dürüstlükleri ve  Ehliyetleri ile değerlendireceğimiz günler de gelir inşallah!
17 Aralık Depremi’nin artçıları da depremden farksız. Kriz büyüyor, iktidar çatırdıyor. Türkiye artık Batı’nın vesayetindeki iktidarlara dur demeli; yolsuzlukların ve hukuksuzlukların hesabı bir bir sorulmalıdır. Bunu ancak Millî İktidarlar yapabilir.  Bu topraklarda tabanı olmayan, yapay Sağ-Sol ayırımına dayanan bir siyasî saflaşmanın Batı emperyalizmine, Batı işbirlikçilerine, din istismarı ile servetlerine servet katanlara hizmet edeceği artık anlaşılmalıdır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678