Atatürk bir yurt gezisi sırasında, köylüye karşı beslediği saygıyı, Tarsus çiftçilerine verdiği bir demeçte de şöyle dile getirir: “Şimdiye kadar, yani üç buçuk yıl öncesine kadar vatanın birçok unsurları içinde en zahmet, güçlük, acı çeken sizdiniz. Herkesten çok çalışan siz olduğunuz hâlde, en çok sıkıntıyı çeken sizdiniz. Bunun sebebi kimsenin sizinle ilgilenmemesi idi. Sizi düşünen pek az kimse vardı… Sizi ne zaman düşünürlerdi, bunu pek iyi bilirsiniz. Sizi ya savaş olunca, ya hazineleri doldurmak için hatırlarlardı… Sizin emeğinizden, fedakârlığınızdan başkaları faydalanırlardı. Artık bundan sonra böyle olmayacaktır. Çünkü her şeyden önce kendinizi düşünecek, kendi evinizi onaracak, kendi geçiminizi sağlayacak, ikinci derecede başkalarını düşüneceksiniz… Bundan sonra da daha iyi çiftçi ve daha iyi asker olacağız” (Kinross, “Atatürk”, s. 559).
12 Kasım 1937’de çıktığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu gezisinden dönerken gördüğü tablodan etkilenerek Sabiha Gökçen’e trende şunları söyler: “İnsan ömrü yapılacak işlerin büyüklüğü ve zorluğu karşısında çok cüce kalıyor. Gökçen, geçtiğimiz yerlerde fabrikalar görmek istiyorum, ekilmiş tarlalar, düzgün yollar, tertemiz sağlıklı insanların yaşadığı evler… Büyük yemyeşil ormanlar görmek istiyorum; gürbüz çocukların, iyi giyimli çocukların, yüzleri sararmamış, dalakları şiş olmayan çocukların okuduğu okullar görmek istiyorum… İstanbul’da ne varsa, Ankara’ya ne medeniyet getirmeye çalışıyorsak, yurdumuzun her tarafını aynı medeniyete kavuşturalım istiyorum…. Ben yapabildiğim kadarını yapayım, sonra ne olursa olsun demek yok benim kitabımda. Geleceği, geleceğin Türkiye’sini, geleceğin halkını düşünmek benim görevim. Bir iş aldık üzerimize, bir savaşın üstesinden geldik, şimdi ekonomik alanda savaş veriyoruz, daha da vereceğiz… Bu heyecanı yaşatmak, bu heyecanın ürünlerini görmek gerek” (Metin Aydoğan, “Bitmeyen Oyun”, s. 324).
YORUMLAR