1. Dünya Savaşı sonunda imzalanan “Sevr Antlaşması”yla emperyalist devletlerin gemileri İstanbul Boğazı’na demirlediler. Ordumuz dağıtıldı. Osmanlı’nın başkenti işgal edildi. İçimizdeki düşmanlar da adeta bayram yaptılar.
İtilaf devletlerinin orduları dört bir yandan ülkeyi işgal ederken Anadolu’da halka zulmetmeye başladılar. Bütün bunları yaparken unuttukları bir şey vardı; tarihi boyunca esaret altında yaşamamış bu millet, topraklarında düşman postalı görmeye tahammül edemezdi. Ayrıca bir başka devletin de kendilerine özgürlük ve bağımsızlık getirmesini beklemezdi ve beklemedi de…
Çanakkale Boğazı’na “Geçilmez” yazdıran, İstanbul Boğazı’ndaki düşman gemileri için: “Geldikleri gibi giderler” diyen mavi gözlü dev adam, bütün yokluklara rağmen milletini arkasına alıp ulusal kurtuluş mücadelesini başlatırken “Ordu yok! Dediler; “Kurulur” dedi, “Para yok! dediler; “Bulunur” dedi, “Düşman çok! dediler; “Yenilir!” diyerek Samsun’dan başladı özgürlük yolculuğuna.
Bu mücadelenin başarıya ulaşması halinde hükümet şeklinin ne olacağına ilişkin soruya Erzurum Kongresi’nin yapıldığı günlerde cevap vermiş, hükümet şekli zamanı geldiğinde cumhuriyet olacaktır, demişti.
29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyet 101 senedir dimdik ayakta ve sonsuza kadar da ayakta kalacaktır.
Cumhuriyet, milli iradeye dayalı devlet düzenidir. Cumhuriyet, her bireyin yasalar karşısında eşit olduğu rejimin adıdır. Demokrasi ise cumhuriyetle en uyumlu yaşam biçimidir. Bu iki değer birbirinden güç alır ve birbirine değer katarak güçlenir. Cumhuriyet, Türkiye’nin çağdaşlaşma ve modernleşme sürecindeki kararlılığını gösterir. Bunun için de demokrasi, laiklik, eşitlik, adalet ve sosyal devlet olmayı temel ilkeleri olarak koymuştur. Anadolu insanı cumhuriyetle bu ülkenin eşit yurttaşı olduğunun farkına varmış, padişahın kulu olmak yerine özgür birey olmayı tercih etmiştir.
Demokrasinin birinci şartı vatandaşın önüne konulan seçim sandığı gibi görünse de yalnız başına bu yeterli değildir. Halkın sandığa giderken seçeceği insanları ve onların temsil ettiği partilerin programını bilmesi gerekir. Yurttaşların sağlıklı karar verme kabiliyetine ulaşabilmelerinin birinci koşulu, eşit ve demokratik eğitim hakkından yararlanmalarıyla sağlanabilir. Eşit düzeyde vereceğimiz laik eğitimle düşünen ve sorgulayan bireyler yetiştirebilirsek seçimlerdeki tercihimizle cumhuriyet ve demokrasimizi güçlendirebiliriz.
Güçlü bir demokrasinin ayakta kalabilmesi için adil şartlarda yapılan bir seçimin yanı sıra kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğüne inanan çoğulcu ve katılımcı bir siyasi yapı da gereklidir. Çünkü, demokrasiler çoğunluğa geneli yönetme hakkını verirken azınlığın da var olma hakkının güvencesi olmalıdır. Karşıtları “yok sayma” mantığıyla demokrasi güçlenemez ve gittikçe otoriter bir yapıya doğru evrilir. Özetle demokrasi temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı rejimin adıdır. Şunu da aklımızdan çıkarmamalıyız; Demokrasi olmadan cumhuriyet olmaz. Adı cumhuriyet olan ama demokratik olmayan birçok ülke var dünyada. İran İslam Cumhuriyeti gibi…
Cumhuriyeti ortadan kaldırarak toplumu medeni dünyadan uzaklaştıracak düşüncelerin özgürlüğü de olamaz. Yani dünyada hiçbir rejim kendini yıkmak isteyen düşüncelere özgürlük tanımaz.
Cumhuriyet ve demokrasinin asıl gücü onu özümseyen ve bir yaşam tarzına dönüştüren yurttaşlarıdır. Geleceğimizin daha aydınlık olabilmesi için 101 yıl önce Büyük Atatürk’ün bize emanet ettiği cumhuriyetimizi korumak ve yüceltmek en önemli görevimiz olmalıdır. Bu da fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar yetiştirmekle mümkün olacaktır. Bunu sağlayacak güç de demokratik ve laik eğitim siteminde saklıdır. Yaşasın cumhuriyet…
YORUMLAR