Atalarımız bunu; Ne oldum dememeli ne olacağım demeli sözüyle ifade etmişler.
Yarın ne olacağımız belli değil sözünü daha çok sağlıkla ilgili kullanıyoruz günümüzde. Yani sapasağlam ve sağlıklı bir insanken beklenmedik bir kaza veya hastalık sonucu bir anda bütün yaşantımızı etkileyecek bir olumsuzlukla karşılaşabiliriz.
Bizim söylemek istediğimiz bu değil. Bizim söylemek istediğimiz insanların toplumdaki konumlarıyla ilgili. Mesela bugün belli bir makam ve mevkide bulunurken yarın ne olacağınız belli olmayabilir.
Bütün yetkileriniz elinizden alınarak sıradan birisi haline gelebilirsiniz.
Dahası suçlanabilirsiniz, itibarsızlaştırılabilirsiniz.
Biraz daha somut verilerden devam edelim isterseniz. Bugün kahramanken yarın vatan haini olabilirsiniz. Ya da bunun tam tersi de olabilir.
Özel yetkileri olan bir savcıyken yarın sıradan bir savcı, özel yetkileri olan bir hâkimken yarın sıradan bir hâkim olabilirsiniz.
Mesela bugün hükümeti yere göğe sığdıramayan manşetlerle yılın gazetecisi ilan edilirken yarın yaptığınız haberler yüzünden vatan haini olarak söz ederler adınızdan. Başbakan’ın uçağında ön sıralardan yeriniz ayrılırken yarın muhabirlerinizin azarlandığı bir basın kurumu olabilirsiniz.
Bugün Başbakan’ın her konuşmasını naklen yayınlayan bir televizyonken yarın Başbakan konuşurken hayvanlar âlemiyle ilgili belgesel yayınlayan bir televizyon kanalı olabilirisiniz.
Başbakan’ın abi dediği bir köşe yazarıyken yarın bir telefonla köşenizden olabilirsiniz.
Başarılı bir polis müdürüyken yarın paralel yapının adamı tanımlamasıyla görevinizden alınabilirsiniz.
Bir de en çarpıcı olanı; Bir ülkede Genelkurmay Başkanı olarak görev yaptıktan sonra terör örgütü üyesi olmaktan yargılanabilirisiniz.
Yarın ne olacağınız belli değil.
Dün her eyleminiz terör eylemi olarak tanımlanırken bugün aynı eyleminiz paralel yapının hükümeti devirmeye yönelik bir girişimi olarak açıklanabilir.
Uzatmaya gerek yok sanırım, konu anlaşılmıştır.
Ancak bunlar bu ülkede her zaman olmuştur denildiğini duyar gibi oluyorum.
Olmuştur. Ancak hiç bu boyutta olmamıştır, bu kadarı görülmemiştir.
Devlette görev yapanların görevlerinden alındığı, gazetelerin görüş değiştirdiği, yazarların gazetelerden ayrıldığı hep olmuştur ancak bu kadar tezat yaşanmamıştır.
Bu değişimler iktidarlar değiştiğinde oluyordu genelde. Bir siyasi iktidarın atadığı bürokratı veya yüksek yargı elemanlarını farklı bir siyasi yapı hükümet olduğunda değiştiriyordu. Doğru bulmamakla beraber; Her hükümet kendi elemanlarıyla çalışmak ister görüşü kabul görüyordu.
Yayın kuruluşları da her nedense her hükümet değiştiğinde yayın politikalarını gözden geçiriyorlardı.
Ama bu farklı; kendileri göreve getiriyorlar kendileri tırpanlıyorlar. Ya adam seçmesini bilmiyorlar ya da buluttan nem kapıyorlar. Kendi adamları da olsa eleştiriye tahammül edemiyorlar. Kendi düşüncelerinin dışında hiçbir düşünceye anlayışla yaklaşmıyorlar. Her şeye “ Evet efendim” denilmesini istiyorlar.
Aynı savcıyı bilinen davalarla ilgili harekete geçince kahraman ilan ediyorlar, sonra aynı savcı bir başka konuyla ilgili çalışma başlatınca paralel yapının adamı oluyor. Alkışlayanlar da onlar kovanlar da… Bu ne tutarsızlık birader!
Yayın kuruluşları da öyle. Bir gazete veya televizyon bu gün iktidar yanlısı, yarın muhalif… Bu ne tutarsızlık kardeşim!
Tutarlı bir hükümetin yönettiği bir Türkiye olmayacak mı?