Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
Nihat ÖZTÜRK

TUHAF İŞLER

Anayasada ve yasalarda gerekli düzenlemeleri yapmadan cumhurbaşkanlığı seçimini halka yaptırırsanız bu gün yaşadıklarımızın olması kaçınılmazdır.
Cumhurbaşkanının parlamentoda 367 oyla seçilme zorunluluğu ortaya çıkınca alel acele bir düzenleme yaparak halkın seçmesini yasalaştırdılar. Üzerinde hiç kafa yormadan, gelecekte ortaya çıkacak siyasi sakıncaları hesap etmeden telaşla bu yönteme geçtiler.
Şimdi yaşadıklarımıza bakar mısınız?
Ortada bir anayasa var ve bu anayasa cumhurbaşkanının görev yetki ve sorumluluklarını tanımlıyor. Buna rağmen Cumhurbaşkanı seçime giden bir Türkiye’de meydan meydan gezip iktidar partisine oy istiyor.
Tuhaf değil mi? Bu gücü nereden alıyor? Bu yetkiyi kimden alıyor?
Seçimle geldiği için ülke halkı kendisine böyle bir yetki vermiş! Halkoyuyla seçilmiş olmayı böyle yorumluyor. Oysa hukuk devletlerinde her şey yasalarla tanımlanır. Şu anda cumhurbaşkanına verilmiş böyle yasal bir yetki yoktur.
Cumhurbaşkanlarına böyle bir yetki vermek istiyorsanız bununla ilgili hukuki düzenlemeleri yapmak zorundasınız. Anayasanızı değiştirir, gerekli yasal düzenlemeleri yaparak bunun hukuki zeminini oluşturursunuz.
Seçime çok az bir süre kalmasına rağmen Türkiye’de rejim tartışması yapılıyor. Parlamenter sistem mi, başkanlık sistemi mi?
Parlamenter sistemse, anayasanın açık hükümlerine rağmen Cumhurbaşkanı’nın seçim meydanlarında iş ne? Başkanlık sistemiyse Başbakan’ın meydanlarda ne işi var; bırakalım da başkan üstlensin her şeyi!
Tuhaf işler bunlar.
Bu seçimlerin en çok konuşulan konusu Cumhurbaşkanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı oluyor. İkisi de seçimlerde hiç konuşulmayacak konular. Birisi dinin kutsalı diğeri devletin kutsalı…
Gelin görün ki 2015 yılı seçim kampanyası bu iki kutsal değer üzerinden yürütülüyor..
Her iki kutsal değere de yazık ediliyor.
Hukuk devletlerinde her şey yasalara göre işler, ancak kabile devletlerinde her şey reisin iki dudağı arasından çıkan sözlere bağlıdır.
Hukuk dediğimiz de yasalardır. Herhangi bir konuda bir karar verilecekse kara kaplı kitaba bakılır önce, yani yasalara… Yasalar dışında hiçbir değerin hükmü yoktur. Bizde yasaların verdiği yetkiler ortadayken kendi yorumuyla icraat yapanlar için müracaat edilecek bir merci yoktur. Bunun yasalarda yeri yok çünkü!
Parlamenter sistemi beğenmiyor olabilirsiniz, hatta gönlünüzden padişahlık bile geçebilir; bunları isteme hakkınız vardır ancak hukukun üstünlüğü diye bir kavramı tanıyorsanız öncelikle bunun hukuki alt yapısını hazırlamak zorundasınız.
İşte hukuk devleti ile kabile devleti arasındaki fark da buradadır. Kabile devletlerinde reis her istediğini yapar ve onun bu icraatlarını meşrulaştırmak için arkasından yasalar yapılır. Yapılmasa da olur ya!
Bizim ki de biraz öyle; biz başkanmış gibi ülkeyi yönetelim de 400 vekil alırsak başkanlık sistemine geçecek yasal düzenlemeleri yaparız. Yapmasak da olur ya!
Maksat başkanlık sistemine mi geçmek veya sistemi bir başkana göre düzenlemek mi?
Tuhaf işler oluyor, bunların hukuki bir açıklaması olamaz; bunlara hukuki bir açıklama getirmeye çalışanların düşüncesi olsa olsa kişisel yorumlarını hukuki yorumlarmış gibi sunmaya çalışmaları olur.
İşte karmaşa ortada, ülke yönetiminde yer alan iki makam birbirilerine bindirilmiş bir durumda medyam maydan dolaşıyorlar ve her iki koldan muhalefete saldırıyorlar.
Sonra da buna adil bir seçim diyecekler.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678