Ülkemizdeki çocuk hükümlü ve tutuklu sayısındaki artış dikkat çekiyor. Bu da suç işleme yaşının her geçen gün düştüğünü işaret ediyor. Gittikçe daha tehlikeli hale gelen bu durum karşısında başta adalet olmak üzere eğitim sistemimizi şapkamızı önümüze koyup gözden geçirmenin zamanının geldiğini düşünüyorum.
Şunu unutmayalım ki bir ülkede ekonomi, adalet ve eğitim sistemi bozulmaya başladığı zaman her türlü yasa dışı işlerde patlama olur. İnsanlar emekleriyle kazanamadıkları ve kazanacaklarına inanmadıkları parayı en kısa yoldan elde edebilmenin adresi olarak gördükleri mafya vari çetelere ya katılırlar ya da kendileri çeteleşirler. Buna bir de: “Okuyup da ne olacağım ki?” fikri eklenince gayri meşru işlerin adamı olmak için bütün şartlar hazır olur.
Çocukların suça yönelme nedenlerini sorguladığımızda, değişen değer yargıları, ahlak kurallarının yarattığı karmaşa, hızlı ve düzensiz kentleşme, sanayileşme, ailelerin olumsuz rol model olmaları, bireysel psikolojik etmenler, ekonomik krizler ve sosyo ekonomik nedenlerin yanına bir de gençlerdeki cezasızlık algısını eklediğinizde artışın önüne geçmek mümkün olmuyor.
Yapılan araştırmalarda suça karışan çocukların %80 ’inin işsiz ya da okullarından uzak oldukları gözlemlenmiştir. Okula bağlılığı yüksek olan çocuklarda ise bu oran çok azdır.
Ancak mahalle düzeyine kadar inen bu çete yapılanmalarını besleyen kaynaklardan en önemlisi olarak gördüğüm nedenler arasında yer alan eğitimlerini terk eden öğrencilerden bahsetmek isterim. Milli eğitim verilerine göre 2023-2024 eğitim öğretim yılında yaklaşık bir milyon öğrenci okullarını bırakmış. Ülke olarak sormamız gerekmez mi? Bu çocuklar şimdi neredeler, ne yapıyorlar? İlk aklımıza gelen, bazıları aileleri tarafından aile bütçesine katkı versin diye “çocuk işçi” yapılmışlar, bazıları dinsel oluşumların elinde, bazıları da köşe başlarında abilerinin pis işleri için gözcülük yapıyorlar. Yani çetelere katılmanın ilk basamağındalar. Hani lise bitinceye kadar eğitim zorunluydu!..
Eğitim sisteminin dışına çıkan bu öğrencilere dair bakanlık tarafından ne gibi yaptırımlar uygulanıyor? Yoksa özellikle mi bu duruma göz yumuluyor?
Şu anda eğitimi yönetenlerin, bu çocukları okullarına döndürmenin çarelerini aradığını sanmıyorum. Tasarruf yapmak için taşımalı eğitime son verilmesinden kaynaklı okullarını bırakanların sorunlarını dahi çözmüyorlar. Şunu da unutmayın ki taşımalı eğitimden köy çocukları yararlanıyordu. İktidar, gelecek nesillerin yönünü Ortadoğu’ya dönmelerine hizmet etmenin derdine düşmüş. Tarikat ve cemaatlerin peşinden gidiyor. Yeni icat ettikleri modele “maarif modeli” demeleri de bu yüzden değil mi? Bu gidişle bakanlığın adını da “Milli Maarif Bakanlığı” olarak değiştirirlerse şaşırmamak gerekir.
Devlet olarak bütün çocukları korumamız gerektiğinin yanında özellikle dar gelirli ailelerin çocuklarına pozitif ayrıcalıklı bir yaklaşımla bakmak zorundayız. Ekonomik olarak iyi konumda olan ailelerin birçoğu çocuklarını zaten özel okullara gönderiyor. Onları elbette anlıyorum. Devlet okullarının kalitesini yükseltebilirsek özel okula zaten gerek kalmaz. Ancak devlet okullarının içinde bulundukları durumu da görmezden gelemeyiz.
Devlet olarak bu çocuklarımızı suça iten nedenleri ortadan kaldırma çalışmaları yapmak zorundayız. Özellikle gelir dağılımındaki adaletsizliği gidermeliyiz. Okullarımızdaki eğitim kalitesini yükseltip adalet sistemimizdeki “cezasızlık” algısını da kırabilirsek çocuklarımızı suçtan uzak tutma yolunda bir mesafe almamız mümkün olabilir.
Şunu unutmayalım ki “suçlu çocuk” yoktur, suça itilen çocuk vardır.