Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

TERÖRLE YAŞAMAK KADERİMİZ DEĞİL (1)

İstanbul’daki kanlı terör saldırısından hemen sonra, Brüksel de çok vahşi bir terör eylemi ile sarsıldı! Bu saldırıları önlemek gerçekten oldukça zor. Fakat Türkiye, Sömürgeci ve Emperyalist Batı ülkelerine göre, bu bakımdan çok daha şanslıdır. Çünkü, bu ülkelerin sabıka sicilleri bir hayli kabarıktır. Afrika’dan Amerika’ya köle olarak taşınan Kunta Kintelerin çektikleri acılar, Cezayir ve Vietnam bağımsızlık savaşında hayatlarını kaybeden milyonlar; İngiltere’nin, Fransa’nın, Almanya’nın, Portekiz’in, İtalya ve Belçika’nın Afrika’da yaptıkları zulümler anlatmakla biter mi? Düşününüz ki, küçücük Belçika, Portekiz ve Hollanda bile birçok ülkeyi sömürge hâline getirmişlerdi. Bu devletler, sömürgelerinde uyguladıkları vahşet ve sömürü için özür dileyeceklerine, bir de utanmadan, yavuz hırsız misali, ‘bu ülkeleri sömürgeleştirerek uygarlaştırdıklarını’ iddia ediyorlar!
İngiltere’nin eski Başbakanı Margaret Thatcher’in şu sözlerine gülelim mi yoksa ağlayalım mı: “Avrupalılar dünyanın büyük bir bölümünü keşfetmişler ve evet, hiç özür dilemeden söylüyorum, sömürgeleştirmiş-lerdir. Böylece üstün bir yetenek, beceri ve cesaret göstererek gittikleri yerleri uygarlaştırmışlardır!”
Aydınlarımızın ‘yüksek medeniyetine’ hayran oldukları Fransa’nın, 1830 yılında Cezayir’i işgal ederken sığındığı gerekçe tüm emperyalist devletlerin arkasına sığındığı gerekçenin aynıydı, “İlkel ve geri bir topluma uygarlık götürmek!” Hâlbuki Fransız araştırmacı François Georgeon, Cezayir’deki Türk yönetimi döneminin bir altın çağ olduğunu belirterek, Fransız sömürgeciliğinin bu altın çağın daha iyi görülmesini sağladığını iddia etmektedir (Metin Aydoğan, “Yeni Dünya Düzeni, Kemalizm Ve Türkiye”, s. 251)!
20. Yüzyılda bile, Batı’nın düşüncesi aynıdır! Nitekim dünyaca tanınmış Fransız aydınları, Habeşistan’ı istilâ eden İtalya’yı desteklemek amacıyla, İtalya’nın ‘ilkel ve geri bir topluma uygarlık götürmek’ için bu işgali gerçekleştirdiğine dair yüz karası bir bildiri yayınlamaktan çekinmezler (Ahmet Rıza Bey, “Batı’nın Politik Ahlâksızlığı”, s. 17)!
1935 yılındaki İtalyan işgaline karşı direnen Habeşistanlıların başında kim vardı dersiniz? Türk Binbaşı Vehip (Kaçı) Bey!
İtalyanlar 1911’de işgal ettikleri Trablusgarp’ta görülmemiş zulümler yaptılar. Meselâ, Cebel-ül Ahdar’dan 80 bin Arap’ı çorak bir araziye sürdüler. Birçoğunun ölümüne sebep oldular. 4 yaşından 15 yaşına kadar bütün çocukları ailelerinden alıp İtalya’ya gönderdiler. Amaç tabiî ki, asimilâsyondu. Hâlbuki İtalya, Türkiye ile yaptığı anlaşmayla Trablusgarp halkının mal ve can güvenliğini koruyacağını taahhüt etmişti (Djuvara, 100 Plân, s. 191)!
Kendini fazla önemseyen insanlar için eskiden, “Sanki bulunmaz Hint kumaşı!” deyimi kullanılırdı. Aslında kastedilen kumaş Bangladeş ustalarının ürettiği kumaşlardı. Eskiden Bangladeş Hindistan’ın bir parçasıydı. 1760’lı yıllarda İngilizler, kendi dokuma ürünlerinin satılabilmesi için Bangladeşli dokuma ustalarının başparmaklarını kestirecek kadar acımasızdılar. O yıllarda Bangladeş zengin ülkeler arasında sayılmaktaydı. Ne var ki, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin yönetim kurulu üyesi olan William Bolts, bu vahşete isyan ederek görevinden ayrılır ve l772 yılında yazdığı “Considerations on India Affairs” adlı kitabında her şeyi belgeleriyle anlatır (Cengiz Özakıncı, “Yeni Osmanlı Tuzağı”, s. 545).
1842 yılında, Çin imparatoru, halkını afyon alışkanlığından kurtarmak için afyon yasağı koymaya kalkışınca, afyon ticaretinden büyük kârlar elde eden medenî(!) İngiltere’nin ve Hollanda’nın donanmaları “TİCARET SERBESTLİĞİ ENGELLENİYOR” gerekçesiyle Çin limanlarını topa tutarlar!
Başkanlığı kaybettikten sonra senatörlük yapan, ABD’nin altıncı başkanı olan John Quincy Adams, Amerikalı misyonerler örgütü önünde yaptığı konuşmada bu savaştaki Anglosakson tezini savunurken, şu inanılması güç sözleri söyler: “Bu savaş, Çinlilere karşı Hıristiyan değerleri savunmak için yapılıyor. Bu değerlerin başında İsa’nın ‘Birbirinizi sevin’ ilkesi gelir. ‘Birbirinizi sevin’ ilkesi, birbirinizle ticaret yapmayı da ihtiva eder! Oysa Çin afyon ticaretini engelleyerek, bu ilkeyi çiğnemiştir” (Ali Sirmen, Milliyet, 29.03.1997)!
Evet; bunlar, ‘Medenî Batı’nın sadece tarihteki bazı sabıkaları! Amerika ve hempalarının günümüzde Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de yaşattıkları vahşete bizler de şahidiz!
Terör örgütlerinin arkasında, Batılı istihbarat kuruluşlarının olduğunu biliyoruz. Fakat, Avrupa ülkelerinde terör eylemlerine girişen 3. Dünya ülkeleri vatandaşlarının hafızalarında, böyle bir arka plânda olduğu unutulmamalıdır.
Bize gelince; bazı tarih bilmezler, Türkleri de Sömürgeci ve Emperyalist olmakla suçlasalar da, bizzat Batılı tarihçiler, Türklerin fethettikleri ülkeleri adaletle yönettiğinden söz ederler.
Fâtih döneminde, Mora ve Sırp halkları, Osmanlı padişahını, kendilerini despotlardan kurtarmaları için çağırmışlardı. Osmanlı yönetimi, yörenin geleneksel dengelerine dokunmamış, halk kendi iç dinamiklerini koruyarak yaşamayı sürdürmüştür. Raphaela Lewis bu konuda şu tespitleri yapmaktadır: “Toprakların büyük bir bölümü manastırlara ve mülkünün başında oturmayan toprak sahiplerine aitti. Türk fâtihler bu toprakları kurtarıp, yoksul köylülere dağıttıkları için memnuniyetle, kurtarıcı gibi karşılandılar. Türkler büyük toprak sahiplerini ortadan kaldırarak Balkanlar’daki eski feodal düzene son verdiler” (Lewis, Osmanlıda Gündelik Yaşam, s. 8).
XIV ve XV. asırlarda Balkanlar’da ve Bizans topraklarında derebeylerin ve Hıristiyan devletlerin ağır vergi, angarya ve zulümlerinden kaçan halk Osmanlı’ya sığınmıştır. İskân edilen bu insanlara tohumluk ve bedava alet verilir, duruma göre beş ila on yıl vergiden muaf tutulurlardı. O zamanki Avrupa’nın meçhulü olan bu düzene büyük Romanyalı tarihçi ve Romanya Meclis Başkanlığı da yapmış olan Nıcolae Iorga (Jorga) “Türk Fazileti” demektedir.
Gerek Balkanlarda, gerek Kuzey Afrika ülkelerinde ve gerekse Orta Doğu’da, Türkler fethettikleri ülkeleri adaletle yönetmişler; bırakınız Batılılar gibi asimilâsyon yapmayı, Arap ülkelerinde yaşayan Türklerin büyük bir çoğunluğu, asimile olmuşlardır! Falih Rıfkı Atay, mutlaka okunması gereken “Zeytindağı” isimli kitabında, Türklerin Orta Doğu ülkelerinde tarla bekçiliği yaptıklarından yakınır!
Türk yönetimi, Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkelerinin, Batı Emperyalizminin hâkimiyetine girerek sömürgeleşmelerini, yüzyıllarca engellemiştir. Bu bakımdan, bu milletlerin, Türklere ancak minnet duymaları gerekir. Dolayısıyla, bu milletlerden Türkiye’ye yönelik bir terör tehdidi söz konusu olamaz.
Ülkemizde, gerek IŞİD ve gerekse PKK terörünün bu boyutlara ulaşmasının temel sebebi devlette yaratılan zafiyettir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678