Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

SORUN KÜRT SORUNU DEĞİL! (4)

Kürt sorunu aslında bir emperyalizm sorunudur. Bu boyutlara varmasının sebebi, emperyalist devletlerle kurulan bağımlılık ilişkileri yüzünden millî reflekslerin kaybedilmiş olmasıdır. Batılı ‘dostlar’ kendi hâkimiyetlerinin sürdürülmesi için bizim zaaf içinde bulunmamızı isterler ve bu zaaflardan olabildiğince yararlanırlar. Bu, dün de böyleydi; bugün de böyledir. Nitekim Cumhuriyetin ilk yıllarında İngilizlerin tahrikleri ile gerçekleşen Kürt isyanları bize çok pahalıya mal olmuştur.

 ABD’nin İstanbul Yüksek Komiseri Amiral Bristol’un Washington’a gönderdiği, 20 Şubat 1922 tarihli raporunda şunlar yazılıdır: “İngilizler herhâlde Kürdistan’ı denetim altına almak için, Kürtleri Türklere karşı kullanmak isteyecektir. Batı’daki savaş Türklerin lehine biterse, Türkler yetenekli komutanları vasıtasıyla Kürt sorununa bir son verebilir. İngilizler kuşkusuz bu durumu bilmektedirler.  Gene de Kürt sorunu ile meşgul olduğu sürece, Mustafa Kemal’in Musul’a el koyamayacağını düşünmektedirler!”
1925 yılında, Bağdat’taki Fransız Yüksek Komiseri’nin Paris’e gönderdiği rapor ise daha da ilginçtir: “Şeyh Sait ayaklanması kendiliğinden birdenbire  ortaya çıkmadı.  Kürdistan dağları yabancıların kışkırtması ve desteği ile ayaklandı. Bu bölgede ortaya çıkan olaylar, İngilizlerin uğradıkları yenilgiden sonra hiç affetmedikleri Mustafa Kemal’e ve Ankara’daki Meclis’e karşı yürüttükleri siyasetin bir parçasıdır” (Metin Aydoğan, “Bitmeyen Oyun”, s. 138).

Sorun Kürt sorunu değil; emperyalizm sorunudur. Emperyalist devletler bu coğrafyadaki hâkimiyetlerini sürdürmek için bölgemizin derin bir kaos içinde yüzmesini arzu etmektedirler. Emperyalist devletlerin hâkimiyetini ancak güçlü Millî Devletle önleyebiliriz. Biz eğer güçlü ve adaletli bir millî devlet yapısı oluşturamazsak, emperyalizmin sorun yaratmakta fazla güçlük çekmeyeceği bilinmelidir. Bu Kürt sorunu olur, mezhep sorunu olur; ya da başka bir şey!

Prof. Alpaslan Işıklı,  Güneydoğu sorununu bir ‘Kürt sorunu’ olarak görmekte ısrar eden kesimlerin nasıl bir dezenformasyonun etkisi altında olduklarını gösteren, yaşadığı bir olayı şöyle anlatır: “Almanya’da, oradaki bazı yurttaşlarımızın katıldığı toplantılarda konuştum. Bu toplantılarda bazı kişiler, ellerine verilmiş bir kâğıttan okuyarak, sanki aralarında anlaşmışçasına bana şu soruyu sordular: ‘Yaser Arafat’a da yakın zamana kadar terörist deniyordu.  Şimdi aynı masaya oturuldu.  Abdullah Öcalan ile de aynı masaya niçin oturulmasın; Türkiye’de siyasî çözüme niçin gidilmesin?’ Onlara şu yanıtı verdim: “İsrail-Filistin sorunu ile Türkiye’de etnik olarak tanımlanan sorun arasında paralellik kurabilmek için insanın, eğer kötü niyetli değilse, çok cahil olması gerekir. İsrail’de bir Filistinli Cumhurbaşkanı olabilir mi?  Jandarma Genel Komutanı olabilir mi? General olabilir mi? İşçi olursa, eşit işe eşit ücret alabilir mi?”

Bugün PKK hareketi içinde bir Ermeni varlığının bulunduğu bilinmektedir ve bu meşûm işbirliği aslında yeni bir şey de değildir! Geçmişte de bu işbirliğinin örnekleri vardır.   5 Ekim 1927 tarihinde, bağımsız bir devlet kurmak isteyen Kürtlerin,  Lübnan’da,  Ermeni Taşnak partisi liderlerinden, Vanlı Vahan Papazyan’ın evinde kurdukları Hoybun örgütü buna bir örnektir. Hoybun örgütü kurulduğu yıl Ermenilerle, Türkiye rejimine karşı ortak mücadele etmek için bir  anlaşma imzalar fakat Kürtlerin büyük bir bölümü bu anlaşmaya karşı çıkarak Hoybun örgütünden ayrılırlar (Altan Tan, “Kürt Sorunu”, s. 270)!

PKK’nın, ASALA Ermeni terör örgütünün faaliyetlerine son vermesinin hemen ardından faaliyete geçtiğini hatırlatalım!
Dış güçlerin kontrolünde olduğu artık iyice meydana çıkan PKK’nın başındaki bölücü başına,  Ermenistan, Büyük Ermenistan dâvasına yaptığı katkılardan dolayı onur ödülü vermiştir (Ceviz Kabuğu programı, 9.12.2005)!

Bölücü örgüt ile Ermenistan arasındaki muhabbet çok derin! Ermenistan’da düzenlenen spor olimpiyatlarının meşalesi Van’ın Akdamar adasındaki, AKP iktidarının restore ettiği kilisede, Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları tarafından yakılıyor! Erivan’daki olimpiyatlara, başta Eş Başkanlar olmak üzere Türkiye’den 900 kişi katılıyor!
Emperyalizmin tarihî ve aşağılık bir oyunuyla karşı karşıyayız. Dün  Ermenileri kullandılar. Osmanlı’nın sâdık teba diye adlandırdığı Ermenilerin  ihânetini yaşadık! Bugün, akıllarını  çeldikleri Kürtçüleri ve devletimizdeki zaafı kullanıyorlar. Ermeniler I. Dünya Harbi’nde Doğu ve Güneydoğu’da az Kürt’ü katletmediler. Şimdi birden ‘Kürt Dostu’ oldular! Bazı Kürtçüler de Ermeni Dostu! Anlaşılan o ki, bu Kürtçülerin, Ermenilerin katlettiği Kürtler umurlarında bile değil!
Emperyalistler Türkü ve Kürdü birbirine kırdıracaklar! Nitekim kırdırıyorlar da! Peki, bu emperyalist devletler Türk’le ve Kürt’le samîmî bir işbirliği içine girmezler mi? Hayır; girmezler! Çünkü Türk de Kürt de Müslüman’dır. Ermeniler ise kadim Hıristiyan’dır!
Amerika bizim müttefikimiz olamaz!

Bugün PKK ve PYD’nin arkasındaki en etkili güç olduğu bilinen ABD’nin, daha 1940’larda bir Türk-Kürt Federasyonu plânları olduğu bilinmektedir. Nitekim ABD 1965 yılında, Süleyman Demirel Hükümetine bu konuda bir teklif götürecektir. Ne var ki, Genelkurmayın bu konudaki tavrı Mustafa Kemal’in ordusuna yakışan bir biçimde olur. Amerika’nın bu konudaki önerisinin Ordu içindeki yankıları 12 Mart’tan sonra da sürer. 3 Kasım l972’de, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın hazır bulunduğu bir brifingin kapanış konuşmasını yapan Orgeneral Turgut Sunalp şunları söyler:
“Sırtımızdan meydana getirilecek bir Kürt devleti, bir çok ‘dost’ ülkenin de emellerine hizmet edecektir. Ermeniler Türk topraklarında kuracakları Ermenistan’ı Doğu Anadolu’da mı yoksa Kilikya’da mı kuracaklarını tartışıyorlar. Bütün bu faaliyetler gözümüzün önüne bir Sevr Haritası sermektedir. Maalesef bugünlerde Sevr Muahedesinin yaşayan hukukî bir belge olduğuna ve uygulanması gerektiğine dair, cılız da olsa bazı sesler işitilmektedir” (Cengiz Özakıncı, “Yeni Osmanlı Tuzağı”,  s. 393)!

“Yok canım, olur mu öyle şey? ABD bizimle!” diyen safderûnlar, Güneri Cıvaoğlu’nun verdiği şu bilgiye ne derler bilemeyiz: “Amerikalı yarbay ile dev Orta Doğu haritasının önündeyiz.  Sağ elinin avuç içini Musul vilayeti olan alanda gezdiriyor.  Ve sakin bir sesle kelimeleri tane tane seçerek anlatıyor:  ‘İşte Kürt devleti burada kurulur.  Savaş bitecek,  Saddam çökmüş olacak.  Yörede devlet kalmayacak.  Boşluk doğacak.  Kürtler bir devlet kurarak buradaki boşluğu dolduracaklar. Türkiye’den toprak isterler’” (Milliyet 9.10.1992)!
Ne yazık ki, savaşa bile gerek kalmadan Türkiye’ye, Irak’ın kuzeyindeki fiilî durumu kabul ettirdiler! Şimdi aynı olay Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştiriliyor!  Ve AKP iktidarı,  bu menfur senaryoların  başarısız kılınması için mutlaka işbirliği yapmamız gereken Suriye’ye bir türlü el uzatmıyor! Bu nasıl bir gaflettir? Esad’ı sevmeyebilirsiniz! Şahsî kininiz olabilir. Fakat bu devletin menfaatleri her şeyin üstünde değil midir?  Devlet yönetiminde kişisel duygularla hareket edilir mi?

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678