Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

NE ZAMAN AKLEDECEĞİZ?

Eski Yunan’da, çarşı Pazar gezerek,  karşılaştıkları her topluluğa hemen her konuda nutuklar atan, kendilerine ‘demagog’ denilen insanlar varmış. Bu demagoglar, gerçi boş konuşmalar yaparlarmış ama, Yunan dilinin ve edebiyatının gelişmesine de önemli katkıda bulunmuşlar. Günümüzde de demagoglardan geçilmiyor. Fakat bunların ne dilimizin ne de edebiyatımızın gelişmesine bir katkıları var;  üstelik dili de ahlâkı da bozuyorlar!

Falih Rıfkı Atay, yıllar önce, şu tespiti yapmış: “Her demagog, demokrasi ve liberalizm direğine sarılacaktır. Demokrasi Ankara’ya Bab-ı Âli’yi, liberalizm ise Galata’yı getirir!”
Bunların hepsi oldu! Bizi tez zamanda çağdaşlaştıraca-ğı ve kalkındıracağı; ülkemize barış huzur ve refah getireceği  umuduyla dört elle sarıldığımız Çok Partili Hayat sürecinde, Cumhuriyetin tam bağımsızlıkçı millî siyasetinin yerini, Osmanlı Bâb-ı Âli’sinin kozmopolit, Batı’nın dümen suyunda giden siyaseti aldı. Başarısı kanıtlanmış Atatürk’ün Plânlı Karma Ekonomi siyasetini de terk ederek liberalizme sarıldık!
Küreselleşme yandaşı bir iktisatçı olan Prof. Galbraith, bugün kimilerinin, ‘1930’lara mı döneceğiz’ diye küçümsedikleri Karma Ekonomi’den duyduğu korkuyu, bakınız nasıl dile getirmiş: “Sosyalist sistemin çökme-siyle dünya büyük ölçüde değişmiştir. Birtakım ülkeler sosyalist uygulamadan vazgeçtiler ama, son derece tehlikeli olan ve bugünlerde büyük eko-nomik politik başarı gibi görünen ‘Karma Ekonomi’ yolunu tuttular!”
Sovyet Devriminden sonra Rusya; daha sonra Çin ve diğer 2. Dünya ülkeleri, özel teşebbüsü tamamen dışlayan, Sosyalist bir ekonomi modeli uygulamalarının bedelini çok ağır bir şekilde ödediler. Bu ülkelerin Ekonomik-Politik sistemleri çöktü. Erken uyanan Çin, 1978’den itibaren, Atatürk’ün Karma Ekonomi modeline benzeyen bir sistem uygulayarak;  devletin öncülüğünde, özel teşebbüse de imkân tanıyan bir modelle bugünkü düzeyine ulaştı. Çin bu modelle, bir dünya devi hâline geldi; biz ise, millî devlet yapımızı yok eden liberal ekonomi politikaları ve dema-gogların hâkimiyetindeki Çok Partili Sistemle, Batı’nın iktisadî ve siyasî vesayeti altına girdik; Nelson Rockefeller’in, 1956 yılında Başkan Eisonhower’e yazdığı mektupta açıkça belirttiği gibi, “Oltaya yakalanmış balık” durumuna geldik!
Emekli Büyükelçi Gündüz Aktan, yıllar önce katıldığı bir televizyon programında, “Çin, Malezya gibi ülkelerin başta önemli bir tercih yaptıklarını ve demokrasi yerine ekonomik gelişmeye öncelik tanıdıklarını; bu ülkelerde ekonomi yoluna girdikçe, demokratik açılımların başlayacağına ilişkin işaretler görüldüğünü; Türkiye’nin ise 1946 yılında, önce demokrasi tercihini yapmasının bir zorunluluk olarak karşısına çıktığını” söylemişti.
İşte zurnanın zırt dediği yer de burası! Aydınlarımızın, her derde deva bir ilâç olarak gördükleri demokrasi, tek başına kalkınmanın aracı değil; topyekûn kalkınmanın bir sonucudur. Bu ters mantığın benimsenerek, Eğitim ve Ekonomik Kalkınma işini hâlletmeden çok partili sisteme atılmamız, bizi bir karşı devrim sürecine sürüklemiştir.
İlâhiyatçı Hakkı Yılmaz’ın. Karadeniz TV’deki program-larını fırsat buldukça takip ederiz. Geçen haftaki progra-mında ‘İslâmiyet’te Demokrasi’ konusuna değindi; Meritok-rasiden bahsetti; iyi işleyen bir demokrasi için temel kuralın, seçilenlerin de, seçenlerin de bilgili, eğitimli ve ehliyetli olmaları üzerinde durdu. Anlattıkları ile yetinmedik, sözlüğe baktık. Şöyle tanımlanmış Meritokrasi: “Özellikle kamu yönetiminde daha bilgili ve yetenekli kişilerin seçilmesi ve yine hizmet içinde ilerleme, yükselmelerinin bilgi, başarı ve yetenek kıstaslarına göre yapılmasını amaçlar. Günümüzde devletin rolü büyük ölçüde değişmiştir. Devletin geleneksel düzenleyicilik işlevleri, hem hacim yönünden katlanarak artmış, hem alan itibariyle son derece genişlemiş; bunun sonunda devlete yeni ve büyük sorunlar üstlenmiştir. Devletin bu yeni görevlerini yerine getirebilmek için, modern kamu personeli, zamanımızın sosyal, ekonomik, bilimsel ve teknik problemlerini çözme gücüne sahip olmalıdır. Bu ihtiyaçlarla ve sorunlarla karşı karşıya kalan devlet bunları çözümleme sorumluluğunu üzerine almış ve ‘liyakat sistemi’ geliştirmiştir.”
Bugün böyle bir sistemimiz olduğunu kim iddia edebilir?   O, sürekli eleştirdikleri, demokratik bulmadıkları Atatürk döneminde, ehliyet ve liyakat hep temel kriter olmuştur. İşte, Atatürk döneminin o kadar başarılı olmasının sebebi de budur.
AKP kadrolarının, söylemlerine bakacak olursak, İslâmî hassasiyetleri oldukça yüksek! Ancak, söylem eylemle örtüşmüyorsa ne kıymeti var? İstediğiniz kadar İmam Hatip Okulu, Kur’an Kursu açın, cami yaptırın; eğer ülkede ada-letli bir yönetim kurulmamışsa, emanet ehline verilmiyorsa bunların hiçbir kıymeti yoktur.
Türkiye bir hukuk devleti. Tabiî ki, dinî kurallarla yönetilmesi de söz konusu değil. Ancak, Kur’an’ın da Adalet Devletini öngördüğünü hatırlatmak istedik. Nisa Suresinin 58. ayeti şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor…” Ali İmran Suresi 159’a bakalım: “İşte sen, sırf Allah’ın rahmeti sebebiyle onlara karşı yumuşak davrandın.  Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları bağışla, onlar için bağışlanma dile. İşlerde onlarla müşavere et; işin en güzelini ortaklaşa bulup ortaya çıkar…”
İşte, Kur’an’ın Müslümanlara buyurduğu yönetim tarzı budur. Peki, bugün bu ülkenin yönetiminde böyle bir anlayıştan eser var mıdır?
Bir Müslüman’ın dinini özgürce yaşayabilmesi için her şeyden önce, tam bağımsız bir devlete sahip olmalıdır. Bugün tam bağımsız bir devletten söz etmek mümkün müdür?
Yüce Allah’ın bu millete bir lütfu olan, bize Tam Bağımsız bir Devlet armağan eden Atatürk aleyhinde söylenmedik ne kaldı? Birçok Batılı devletten çok önce kadın haklarını gerçekleştiren Atatürk’ü eleştirmeye kalkan zavallı bir kadın milletvekilinin, Atatürk Dönemini ‘Reklâm Arası’ diye aşağılamaya kalktığına bile şahit olduk! “10 Kasım kurtuluş bayramınız kutlu olsun”  diye saçmalayan ‘din adamı’ da gördük!!
Ne yazık ki, okuma özürlü bir toplumuz.  Ne tarihimizi, ne dinimizi doğru düzgün biliyoruz. Herkesin bir ezberi var! Hâlbuki, Kur’an bize “zanla hareket etmeyin, bilgi ile hareket edin” diyerek, okumayı, araştırmayı ve sorgulamayı emrediyor. İslâm Devleti kurmak hayali peşinde olanlar, İslâm’ın öngördüğü devletin Adalet Devleti olduğunu bile bilmiyorlar!
İslâmî kesime yakın yazar Levent Gültekin’e, zaman zaman bazı televizyon kanallarında rastlıyoruz. Bir zamanlar AKP’yi destekleyen bu yazar, AKP’nin yanlışlarını da dile getirmeye başlayınca kara listeye alınmış! Levent Gültekin’in, şu özeleştirisine bakar mısınız: “Biz Atatürk’ü hiç sevmedik. Fakat bugün, ülkede bu yaşananlardan sonra,  O’nun kurduğu lâik sistemin ne kadar önemli olduğunu ve kurtuluşumuzun bu sistemde olduğunu anlıyorum!”
Geçen hafta Ulusal Kanal’daki “Kalemler Kılıçlar” programında Prof. Yalçın Küçük, geçirdiği değişimi şöyle anlatmıştı: “Biz Silivri’ye Solcu ve Sosyalist olarak girdik; Atatürkçü olarak çıktık!”
Ve, ülkesi, bizim de katkımızla büyük bir kaos içinde sürüklenen Iraklı Şiî din adamı İyad  Cemaleddin, bakınız  Dubai merkezli El Arabiya televizyonuna nasıl konuşmuş: “Irak’ı bir arada tutmanın  yegâne yolu lâikliktir. Bunun en iyi örneği de Atatürk’tür!”
Ne dersiniz? Acaba bunca badireden sonra biz de, İktidarı ve Muhalefeti ile; Dindarı, Liberali, Milliyetçisi ve Atatürkçüsü ile,  Atatürk’ün yaptıklarının önemini kavrayarak, O’nun kurduğu,  Tam Bağımsız Lâik Cumhuriyeti yeniden kılavuz edinir miyiz dersiniz?
Yüce Allah Kur’an’ı Kerim de “Ne zaman akledeceksiniz” diye soruyor?
Rus uçağını hava sahamızı ihlâl ettiği iddiası ile düşürdük. Yandaş medya alkış tuttu. İyi de, bırakınız hava sahasını ihlâl etmeyi, Irak’a karadan girdik; hem de alayı valâ ile! Musul’a gönderdiğimiz askerler sebebiyle, Rusya’dan sonra, Irak’la da papaz olduk! Rusya’dan sonra, Irak da, Türk mallarına boykot kararı aldı. Bu kadar hata nasıl yapıldı?
Boğazdan geçen Rus savaş gemisindeki askerin omzundaki füze görüntüsüne çok bozulduk! İyi de, benzer görüntüleri ‘Müttefikimiz’ Amerikan savaş gemileri de vermiş! Aydınlık yayınlayınca öğrendik. Hele o, Başkan Obama’nın. Erdoğan’la  telefonla konuşurken beyzbol sopası sallama görüntüsü neydi?
Atatürk Türkiye’sinde kimse bizi tahkir etmeye cesaret edemezdi.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678