Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

MANZARA-İ UMUMİYE!

Atatürk Büyük Nutkuna, “1919 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım. Vaziyet ve manzara-i umumiye:” sözleri ile başlar ve şu tabloyu gözler önüne serer: “(…)Milleti ve memleketi Harb-i Umumiye sevk edenler, kendi hayatları endişesine düşerek, memleketten firar etmişler. Saltanat ve hilâfet mevkiini işgal eden Vahdettin soysuzlaşmış; şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki kabine aciz, haysiyetsiz, korkak; yalnız Padişahın iradesine tâbi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi vaziyete razı…”

Atatürk’ün İttihatçı karşıtı olmadığı; CHP’nin İttihat ve Terakki’nin devamı olduğunu söylenir ki, bu doğru değildir. Atatürk daha Nutkun başında, “memleketi harbe sürükleyenlerin firarından” söz etmektedir ki, burada Atatürk’ün,  İttihatçıları kast ettiği açıktır.
Atatürk daha 1909’da, ittihatçılarla yolunu ayırmıştır. İttihatçılar 1924 yılında, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurarak Atatürk’e muhalefete girişmişler; bu parti Şeyh Sait İsyanı sırasında kapatılmıştır. 1926 İzmir Suikastı davası İttihatçılarla son hesaplaşma olmuştur.
 Atatürk, memleketin bugünkü manzara-i umumiyesi hakkında  acaba ne derdi? Aklımıza, Selânik’in kaybedilmesi üzerine söyledikleri geliyor. Balkan Harbi başlayınca, Trablusgarp’ta İtalyanlarla devam eden savaşı bırakarak, vatan savunmasına katılmak üzere İstanbul’a gelen Atatürk, kaybedilen Selânik için, arkadaşlarına şöyle sitem eder:“Nasıl bıraktınız? Selânik’i bu kadar ucuz, nasıl düşmana teslim ettiniz?”
Memleketin bu hâlini görseydi, ‘Namusumuz, Haysiyetimiz, Şerefimiz demek olan BAĞIMSIZLI-ĞIMIZI nasıl bu kadar ucuza verdiniz’ diye sitem etmez miydi?
Atatürk’ten sonra gelenler, o büyük insanın bütün uyarılarını kulak arkası ettiler. Atatürk’ün şu uyarısına bakar mısınız: “Emperyalizm bizi affeder mi? Yüz yıllık emeğinin ürünü Sevr’i ve Üçlü Anlaşma’yı tarihe gömdük. Hevesi kursağında kaldı. Affetmez! Bizi yine uyutmak, istediklerini yaptırmak isteyecektir. Onun için gözümüzü daima dört açmalı ve çok çalışmalıyız. Tarihimizi iyi bilmeli, bağımsızlık bilincini güçlendirmeliyiz.”
Şu  şuursuzluğa bakınız ki, ülkemizi bölmek isteyen  Amerika  ile stratejik ortağız! Siyonist İsrail ve bilcümle Haçlı Emperyalistleri ‘dostumuz’! İstiklâl Harbi’nde bize en büyük yardımları yapan Rusya düşmanımız! Keza; İran, Irak ve Suriye ile de düşmanız! İşin daha da vahimi, öyle güçlü bir zihin kontrolü var ki,  milletimiz bu durumu normal kabul etmekte!
Memleketimizi ziyaret eden Amerikan Başkan Yardımcısı Biden, İstanbul’da AKP, CHP ve HDP’den ikişer milletvekili ile görüşüyor! Hepsi de, Millî Devlet’e bakışları sorunlu kişiler! MHP bu toplantıya katılmamış. Bu tavrı sürdürmelerini dileriz.
Biden’in, “Türk Milleti” yerine “Türkiye Milleti” ifadesini kullandığı için, yemini geçerli kabul edilmeyen Leyla Zana’yı davet etmesi, Zana’ya destek anlamına gelmez mi?
 Şu işe bakın! Bir ABD Başkan Yardımcısı, milletvekillerimizle doğrudan görüşme yapıyor! Cumhurbaşkanı ve Başbakan’la Başkent Ankara’da değil, İstanbul’da görüşüyor!  Sanki Sömürge Valisi! ABD Başkan Yardımcısının milletvekilleri ile doğrudan görüşmesine parti liderlerinden en küçük tepki yok! CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin, ‘Üç partinin milletvekillerini bir araya topladığı için, ‘Aferin Biden’e’ demiş! CHP Grup Başkan Vekili Engin Altay’ın şu açıklaması da bir teslimiyet ifadesi: “Yaptırım gücü olan Amerika gibi bir devletin Başkan yardımcısı ile elbette görüşülmeli!”
 Ana muhalefetin ‘Millî Duruşu’ bu! Zaten, “1930’ların partisi olmadıklarını” açıklayan bir partiden Millî Duruş beklenebilir mi? CHP bu hâli ile,  ‘Reddi Miras’ yapmış bir parti görüntüsü veriyor! Atatürk’e alerjisi olduğu anlaşılan Zeynep Altıok’un, İnsan Haklarından sorumlu Genel Başkan Yardımcılığına getirilmesi başka nasıl izah edilir? Bu yapıdan nasıl Dik Duruş beklenir?
 Dik Durmayı unutanlara, Dik Duruşun ne olduğunu Atatürk’ten bir örnekle hatırlatalım! Falih Rıfkı, Çankaya’da yazıyor: Muzaffer Ordumuz İzmir’e girmiş fakat İngiliz donanması İzmir limanında demirli durmaktadır! Mustafa Kemal Paşa bundan rahatsızdır. Yirmi dört saat içinde limandan çıkması için İngiliz amiraline bir ültimatom vermeye kalkması, etrafındakilerin yüreklerini hoplatır! ‘İşte şimdi başımızı belâya sokacaktık! İngilizlerle harbe tutuşacaktık!’ Mustafa Kemal Paşa onları dinlemez ve yapacağını yapar! Yirmi dört saat bitmeden, İngiliz donanması limandan çıkıp gider (Çankaya, s. 328)!
Atatürk demek Millî Duruş demektir. Bir de, ‘Atatürk’ün kurduğu partiyiz’ demiyorlar mı! “Atatürk’ün Partisi” olabilmek için,  önce o iğreti Sosyal Demokrat kimliğinden sıyrılmak; Kemalist olmak gerekir.
 Biden’in sivil toplum kuruluşları temsilcileri ile, gazetecilerle ve Kahraman Mehmetçiği ‘katliamcı’ olarak suçlayan akademisyenlerle yaptığı görüşmenin gündemi, ifade ve basın özgürlüğüymüş! Biden, “Basın ve ifade özgürlüğü herkesin özgürlüğüdür. Yalnızca ‘Amerikan Değerleri’ değil, tüm insanlığın değerleridir”  diye konuşmuş!
Bizim bildiğimiz, Amerika’nın sıkı sıkıya bağlı olduğu değerler, sadece  Emperyalizmin Değerleridir! Amerika’nın yegâne kriteri, Amerika’nın çıkarlarıdır! Bu çıkarlara aykırı bir duruş sergilemeye kalkanların vay hâline!
‘Stratejik Ortağımız’ Yeni Anayasadan demokratikleşme bekliyormuş. Açılım Süreci kaldığı yerden devam ettirilmeliymiş!
 Neyin açılımı? Bölünmenin mi? Bu mübarek topraklarda ilânihaye sürecek bir kargaşanın mı? Çok kültürlülük, Demokratikleşme, Etnik Kimliklere Özgürlük kavramları, Batılı ‘dostlarımız’ ve yerli işbirlikçileri tarafından müthiş bir psikolojik harp aracı olarak kullanılıyor. Etnikçilik ve Mezhepçilikle Millî Devlet çökertilerek, Emperyalist Sömürünün daha vahşi bir şekilde sürmesi amaçlanıyor! İşte, düşünce özgürlüğü adına o İhanet Bildirisini yayınlayan akademisyenler de bu amaca hizmet etmektedirler!
Bu akademisyenler, PKK’nın haber ajansı ANF’nin, kimlik siyasetinin uygulandığı Irak’ın durumu hakkında yaptığı şu değerlendirmeyi okumalıdırlar: “Uzlaşma değil, çatışma!  ‘Renklilik ve zenginlik’ olarak ifade ettiğimiz toplumsal unsurlar, Irak’ta tam bir parçalanma, bölünme, çatışma sebebi. Şimdi uzlaşı değil, çatışma kültürü egemen! (..) Irak kalmamış; Kimlik aidiyetinin mikro milliyetçilik boyutuna vardığı, karşılıklı ret, inkâr, hattâ katliam düzeyine ulaştığı Irak’ta artık kimse Iraklı değil!”
Sakın ‘Türkiye Irak olmaz’ demeyin! Özyönetim ilân edilen bölgelerin ne hâle getirildiğini  gördünüz! İktidar Millî Devletin öneminin farkında olmasa da; biz Millî Devlete sahip çıkmalıyız. Çünkü emperyalizmin tasallutundan bizi ancak Millî Devlet koruyabilir. Millî Devleti çökertmeyi başarırlarsa, maazallah hepimiz bu enkazın altında kalırız. Cumhurbaşkanımızın, “Türk Milleti” diyemediği için milletvekili yemini geçerli olmayan Leyla Zana ile görüşebileceğini açıklaması, Devlet Katında Millî Hassasiyetten eser  kalmadığını göstermektedir. Ne yazık ki, Kurucu Değerlerimizi savunacak kapasitede bir muhalefete de sahip değiliz. Ancak vatandaşın millî hassasiyeti bu menfur plânları bozabilir.
Not: Mustafa Koç’u ve Kamer Genç’i kaybettik. İkisi de Cumhuriyetçi ve Atatürkçüydü. Nasıl anıldıklarını gördünüz! İkisine de rahmet diliyoruz! Herkes ameliyle yargılanacağını bilmeli! Hz. Peygamberimizin şu hadisi kılavuzumuz olmalı: Beni İsa’yı övdüğünüz gibi övmeyin. Bana sadece Allah’ın kulu deyin yeter!
Övülmeye, güce ve servete ne kadar da düşkünüz!

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678