A.İ.H.Mahkemesi Büyük Dairesi’nin, Doğu Perinçek lehinde verdiği kararın önemi üzerinde durmuştuk. Bu karar önemlidir çünkü, Yüksek Mahkeme bile, kendini, Ermeni Soykırımı iddialarını yargılamakta yetkili görmemiştir! Bu bakımdan, Türkiye’yi, ellerinde hiçbir kanıt olmadan, soykırımı yapmakla suçlayanlara ve suçlayacak olanlara karşı, bu karar önemli bir dayanak olacaktır. Bu kararın ışığında, milletimize bugüne kadar yapılan saldırılar karşısında devletimizin, siyasî partilerimizin ve aydınlarımızın tepkisizlikleri de sorgulanmalıdır. Bu tepkisizlik; Türklükle, Türkçe konuşmaktan başka bir ilgileri bulunmayan sözde aydınların, kendilerinde, Ermenilerden özür dilenmesi için devletimize ve milletimize baskı yapmak cesaretini bulmalarına da sebep olmuştur. Milletin hak ve hukukunu savunan bir yapı mevcut olsaydı, bu güruh, bu cüreti kendilerinde bulabilir miydi? Soykırım iddialarının bu boyutlara ulaşmasının, içeriden ve dışarıdan Türklüğe ve devletimize yönelen saldırıların temel sebebi bu ülkenin içine düşürüldüğü acizliktir.
Onlarca Dışişleri mensubumuz, Asala terör örgütünün alçakça suikastlarıyla şehit edildi. Mağdur olan biziz fakat soykırımı iftirasını sahiplenen Batılı ‘dostlar’, bizi sürekli Ermenistan’a taviz vermeye zorlamaktadır! İsviçre’de bizi Ermenistan’la masaya oturtarak, kardeş Azerbaycan’ı küstürmek pahasına, bir protokol imzalatmayı da başarmışlardı!
Ermeni soykırımı iddialarını 1965 yılında ilk tanıyan ülke Uruguay’dır! Türkiye, bu ülkeye o zaman, şiddetli bir tepki göstermiş olsaydı herhâlde başımızı bu kadar ağrıtacak gelişmeler yaşanmazdı. Ne yazık ki, Batı ittifakı içinde, ülkemiz, millî inisyatif alabilme yeteneğini büyük ölçüde kaybetmiştir.
Fransa’da yaşayan vatandaşımız Sırma Oran’ın, başından geçen bir hadise, Batı’nın bize karşı ön yargılı olduğunun da kanıtıdır. Fransa’da bir şehrin belediye meclisi seçimlerinde aday olmak isteyen Sırma Oran’dan, partisi, “Ermeni soykırımı olmuştur” şeklinde görüş açıklamasını ister! Sırma Oran bunu reddederek adaylıktan çekilir ve Türk kökenli olduğu için kendisine ayrımcılık yapıldığı iddiasıyla dava açar. Fransız adaleti, Oran’ı suçlu bularak, 1500 Euro para cezasına çarptırır!
İşte, aydınlarımızın hayran olduğu ‘medenî’ Fransa’nın adalet anlayışı bu!
Bu hukuk dışı karara, Avrupa’daki ve ülkemizdeki İnsan Hakları Kuruluşlarından en küçük bir tepkinin bile gelmemesi, bunların ne menem insan hakları kuruluşları olduklarını da göstermektedir. Bilindiği gibi, ‘bizimkiler’ sadece ‘Ezilen Kürtlerin’ hakları ile ilgilenirler. Bu ülkede Türkün sahibi yoktur.
Eğer bu ülkenin aydınları, bu milletin aydınları olsalardı, Batı’nın bu kadar operasyonuna maruz kalır mıydık? ‘Aydınlarımızın’ şu ‘veciz’ tespitlerini okuyun; haklı mıyız, haksız mıyız siz karar verin!
Başbakanlık baş danışmanı Etyen Mahçupyan: “Nasıl ki, Almanlar Yahudi soykırımı yaptılarsa, Türkler de Ermeni Soykırımı yapmışlardır. Soykırımı itiraf etme sırası Türklerde!” Mahçupyan İngiliz Parlamentosunda da, “Yüzde yüz, Soykırımı yapılmıştır” diye konuşabilmiştir! Nobel ödülüne lâyık görülen yazar Orhan Pamuk, “Türkler bir milyon Ermeni’yi, 30.000 Kürdü katletti” diye konuşarak Nobel ödülüne hak kazanmıştı! Ermenilere Soykırımı yaptığımız inancında olan Prof. Halil Berktay’ın, kendisine soykırımı iddiaları konusunda bir belgeye sahip olup olmadığı sorulduğunda, şu ‘bilimsel’ cevabı vermiş: “Soykırımı yapıldığını duymuştum!”
2008 yılında bazı Türkiyeli aydınlar, Ermeni Soykırımı için Ermenilerden özür dileyen bir bildiri yayınlamışlardı. Bu özür dileme işinin plânlı bir iş olduğu muhakkak. Amaç Türkiye’yi iyice köşeye sıkıştırmak. İmzacılardan, emekli büyükelçi Volkan Vural Neşe Düzel’e, soykırımı iddiaları hakkında şunları söylemiş: “Devlet Ermenilerden özür dilemeli. Ermeni ve Rumlar tekrar eski topraklarına dönsün, tekrar vatandaş olsun!”
Volkan Vural, “Bu imza kampanyasının, Türkiye’nin soykırımı kabul ettiği şeklinde değerlendirileceği” sorusuna karşı, kendini şöyle savunmuş: “Zaten soykırımla suçlanan Türkiye değil ki, ilgili olan Osmanlı İmparatorluğu ve İttihat ve Terakki hükümeti, biz değiliz, bizi ilgilendirmez!”
Dışişlerimizin bu ‘seçkin’ diplomatına sormak lâzım: Asala’nın 1970’den sonra öldürdüğü Dışişleri mensupları Osmanlı diplomatı mıydı?
İmzacılardan Prof. Doğu Ergil de bir televizyon programında, soykırımın kabulünün insanî bir mesele olduğunu ve bunun İttihat ve Terakki hükümetinin kusuru olduğunu, Cumhuriyeti bağlamayacağını söyleyebilmekteydi! Örnekler çok!
E. Büyükelçi Onur Öymen’in bildirdiğine göre (Ulusal Kanal, 20.10.2015, İngiltere Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, 1999 yılı Nisan ayında yaptığı bir açıklamada, Osmanlı’nın, Ermenileri yok etmek gibi bir düşünceye sahip olduğuna dair hiçbir kanıt olmadığını açıkladığı hâlde, bu T.C. vatandaşları bize, hangi hakla ‘özür dile’ baskısı yapıyorlar?
Şimdi bakın, Yunan resmî görüşüne bilimsel olarak karşı çıkan bir Yunanlı bilim adamının başına neler gelmiş! Yunanlı tarihçi Dr. Megalommatis, “Helenizm yoktur, Oryantalizm vardır” (yani Helenizm oryantalistlerin bir uydurmasıdır) konulu çalışması yüzünden 1991 yılında, Ortodoks Kilisesince aforoz edildikten sonra, Atina Üniversitesindeki görevinden atılır! Bütün suçu, Yunan tarihine bir bilim adamı olarak tarafsız bir gözle bakmasıdır. Başına gelenler bununla da kalmaz; baskılar karşısında evini barkını satıp Yunanistan’ı terk etmek zorunda kalır (Erol Manisalı, Cumhuriyet, 14.12.2001).
Sadece Yunanistan mı böyle? Batı’da, devlet ve millet düşmanı bir aydın, devlet tarafından aslâ ödüllendirilmez! Batı’da devlet ve millet düşmanları o devletin bürokrasisinde görev alamaz!
‘Bir milyon Ermeni katledildi’ yalanına inananlar, Ermeniler tarafından katledilen Müslümanlara ait yüzlerce toplu mezar bulunurken, bugüne kadar, ‘Türkler tarafından katledilen Ermenilere ait’ bir tek toplu mezarın bulunamaması üzerinde düşünmelidirler. Geçen yıllarda, Ermenilerin tehcir edildiği Suriye’de, insan kemiklerinin bulunduğu bir bölgeyi, ‘Türklerin topluca katlettiği Ermenilere ait toplu mezar’ diye takdim etmeye çalışan Soykırımı Mafyasının, bu kemiklerin Roma devrinden kaldığı ispat edilince nasıl morardıklarını hatırlatırız!
Atatürk, bizi Ermenileri katletmekle suçlayan gayrimillî ‘Türkiyeli’ aydınlar hakkında 27 Aralık 1919’da bakınız neler söylemiş: “Tekrar ediyorum, aleyhimize ileri sürülen değerlendirmeler yanlıştır. Bu gerçek tarih, mantık açısından sabittir. Bu hususu, yalnız Batı’ya değil, hattâ vatandaşlarımıza da ehemmiyetli bir surette ihtar etmek gereğini duyuyorum. Çünkü, ender de olsa, üzülerek işitiyoruz ki, milletin tarihini okumamış veya millî duygudan yoksun kalmış olan bazı kişiler, yabancıların aleyhimizde ileri sürdükleri suçlamaları reddetmemenin yanında, vatanını ve milletini kusurlu göstermekten çekinmiyorlar. Bugün bile Sultanî (Galatasaray) mektebinin salonlarını aleyhimizde konferans verdirmek için yabancılara açanlar var. Bu gibilere lânet!”
Atatürk döneminde böyle konferansların yapılması mümkün değildi!
Soros’tan destek gören bazı üniversiteler, 2005 yılında, tarihî gerçeklere aykırı olarak, Türkleri ‘Ermeni Soykırımı’ yapmakla suçlayan kişileri bir araya getirip, bir üniversitede konferans düzenlemeye kalkışınca, Adalet Bakanı Cemil Çiçek TBMM kürsüsünde şu çıkışı yapmıştı: “Bu hareketle arkadan hançerlemişlerdir bizi. (…) Bu ciddiyetsizlik, bu sorumsuzluk, bu milletin nüfus cüzdanını taşıyıp, bu milletin aleyhine propaganda yapma ve ihanet etme dönemini kapatmamız lâzımdır.”
Ne var ki, AB bastırınca, Adalet Bakanı Cemil Çiçek l80 derece dönüş yapmak zorunda kalmış ve konferansın başka bir üniversitede yapılması sağlanmıştı!