Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

DİN MASKELİ TERÖR !

Önce Taliban’ın adını duyduk. Sonra el Kaide ve derken kafa kesen IŞİD’la tanıştırıldık! Bunlar gerçekten İslâmiyet’e mi hizmet ediyor yoksa Emperyalizme mi? Amerikalı, yazar John Pilger’in “Dünyanın Yeni Efendileri” isimli kitabında bu ‘Din Maskeli’ terör örgütlerinin ABD imalâtı olduğunu açıkça yazıyor. Pilger, Taliban’ın ABD için önemi konusunda da şu bilgiyi vermiş: “Orta Asya’nın sınırsız gibi görünen petrol ve doğalgaz kaynaklarının. Batı Pazarlarına doğrudan aktarılması açısından önemli rotanın ‘güvenlik altına alınması açı-sından’ Taliban’ın başarılı olması gerekiyordu!”
Taliban liderleri, Başkan Bush’un valiliği sırasında Teksas’a götürülmüş ve Unocal (United Oil California) petrol şirketinin yöneticileri tarafından Huston’da ağırlanmış iyi mi?
Pilger’in verdiği şu bilgi de oldukça ilginç: “Clinton yönetiminden bir yetkili Afganistan’ın; Suudi Arabistan gibi, demokrasinin olmadığı ve kadın haklarının çiğnendiği bir petrol kolonisi olacağı yorumlarında bulunuyordu. Yetkiliye göre Amerika bu durumla birlikte yaşayabilirdi!”
Yani, ‘İnsan Hakları, Demokrasi’ hepsi hikâye; varsa yoksa Amerika’nın çıkarları!
Bu ‘Din Maskeli’ terör, bilindiği gibi, Afganistan’da meydana çıktı. Peki, neydi Afganistan’ın durumu? Önce bunu çok iyi anlamalıyız. Çünkü, Sovyetler Afganistan’a askerî yardım yaptığında, bu mesele, biz dahil bütün ‘Hür Dünya’da, Amerika’nın dizayn ettiği Soğuk Harp’in katı ideolojik çerçevesi içinde değerlendirilmişti. John Pilger’den, özetleyerek yaptığımız şu tespitler, Afganistan’ı tanımamız bakımından önemli: “Kabilecilik ve feodalizmin hüküm sürdüğü Afganistan’da, halkın yüzde 90’ı okuma yazma bilmiyordu. Ortalama hayat süresi 35 yıldı! 1960’lı yıllarda Afganistan’da, merkezinde Afganistan Demokratik Halk Partisi’nin (ADPN) bulunduğu bir özgürlük hareketi ortaya çıktı. Bu hareket 1978’de yönetimi devirdi. New York Times gazetesinin bildirdiğine göre, o dönem Kabil’de görev yapan gazetecilerin hepsi, kimle mülâkat yaparlarsa yapsınlar, herkesin darbeden memnun olduğunu fark ediyorlardı. The Wall Street Journal, ‘150 bin kişi, yeni bayrağı kutlamak için yürüdü’ diye yazıyordu! Yeni hükümet, kölelik şartlarında çalışmayı kaldırdı. Geniş çaplı bir okuma seferberliği başlattı. Bu değişiklikler neticesini verdi ve seksenlerin sonuna gelindiğinde Afganistan’daki üniversite öğrencilerinin yarısı, doktorların yüzde 40’ı, öğretmenlerin yüzde 70’i ve memurların yüzde 30’u artık kadınlardan oluşuyordu! Fakat ABD desteğiyle Mücahitlerin etkinlik kazanmasıyla birlikte Taliban öğretmenleri öldürüp, okulları yakmaya başladı.”
Bir Afganlı bayan cerrah, şöyle konuşuyor: “Çok korkmuştuk. Tüm bunları yapan insanların Batı tarafından desteklendiğini bilmek, hem komik hem de üzücüydü!”
Hatırlanacağı gibi, Afganistan’da yönetimi ele geçiren güçler, Batı tarafından Sovyet yanlısı olarak suçlanmaktaydı. Hâlbuki, ADPN hareketi Batı’da iddia edildiği gibi, Sovyetlerin kuklası değildi. Nitekim, Başkan Carter’in Dışişleri Bakanı Cyrus Vance hatıralarında, “Afganistan’da yapılan darbede Sovyetlerin parmağı olduğuna dair bir delil bulamadık” diyecektir! Ne var ki, Brzesinski, ‘Amerika’nın Vietnam’da düştüğü utanç verici durumun rövanşının alınmasını istiyor; sömürge dönemi sonrası ortaya çıkan bağımsızlık hareketlerinin, Amerikan çıkarlarına sekte vuracağına inanıyordu. Afganistan’daki başarı, diğer ülkeler için ümit verici tehlikeli bir örnek olabilirdi!’
3 Temmuz 1979’da Amerikan kamuoyunun ve Kongre’nin bilgisi dışında, Başkan Carter, Mücahit olarak bilinen feodal gruplara destek olunması amacıyla, 500 milyon dolarlık gizli operasyon programını onayladı. Programın amacı, Afganistan’ın ilk lâik ve ilerici hükümetini devirmekti! Soğuk Harp mitolojisinin aksine, bunun, bundan tam altı ay sonra gerçekleşecek olan, Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgaliyle hiçbir ilgisi yoktu!
1979 Haziran’ında, Kabil’deki Amerikan Büyükelçiliğinden Washington’a geçilen bir raporda, ‘gelecekte Afganistan’daki sosyal ve ekonomik reformlar açısından ne tür sonuçlar doğurursa doğursun, ADPN hükümetinin devrilmesi, Amerika’nın çıkarlarına geniş ölçüde hizmet edecektir” ifadeleri yer almaktaydı. Böylelikle Amerika, yeryüzündeki en fanatik adamları içinde barındıran bir operasyona girişti. Gulbeddin Hikmetyar gibi adamlar, CIA’dan milyonlarca dolar aldılar. Hikmetyar’ın uzmanlığı, haşhaş trafiğini düzenlemek ve burka giymeyi reddeden kadınların yüzüne kezzap atmaktı.
Hikmetyar yabancımız değil; bu zatı biz, dizlerinin dibinde oturan çok ünlü bir siyasetçimizle verdiği fotoğraftan tanıyoruz!
Hikmetyar 1986’da Londra’ya davet edilir ve dönemin Başbakanı Thatcher tarafından ‘Özgürlük Savaşçısı’ olarak ağırlanır! ADPN hükümetinin işbaşında olduğu yıllarda, Washington bu mücahit gruplara 4 milyar dolar aktarır. Brzesinzki’nin plânı ‘Kontrolden çıkmış Müslümanları kullanmaktı’! Pakistan’ın da işbirliği ile, Afganistan’daki ‘CİHAD’a katılmaları için, dünyanın dört bir tarafından, bu fanatikleri bulup eğittiler!
11 Eylül 2001 İkiz Kuleler olayından sonra Başkan Bush, “Bu bir Haçlı Seferi’dir” demişti! Evet, Batı kendi yarattığı ‘İslâmî’ terörü yok etmek için artık harekete geçiyordu! En büyük düşman artık ‘İslâmî’ terördü! John Pilger 11 Eylül hakkında şu bilgileri veriyor: “Neredeyse bir yıl sonra bile, Amerika’nın 13 istihbarat servisinden hiçbiri, 11 Eylül olayları ile ilgisi olduğu iddia edilen onca kişiden hiçbirini yargı önüne çıkarmayı başaramadı; ‘Wanted’ başlıklı ilânlarla her bir yerde afişe edilen, kellelerine 500 milyon dolar konan onca adamdan hiçbirini! Ve en büyük istihbarat kuruluşu FBI, CIA’nın başkanları işten el çektirilmedikleri gibi, istifaya da zorlanmadılar! Hâlbuki, Başkan Bush’un, vatandaşlarına hiçbir zaman açıklamadığı bir şey vardı; kendisinden önceki Clinton hükümeti, Amerika’nın yandaş rejimlerinden birinde, Suudi Arabistan’da mevzilenen bir ‘ağ’, El-Kaide tarafından New York ve Washington’a büyük ses getirecek kitle saldırıları yapılacağı konusunda uyarılmıştı! Suudi Arabistan doğumlu terör zanlısı Usame Bin Laden’i soruşturan FBI ajanlarına Bush’un iktidara gelmesiyle işten el çektirilmişti! Jet simülatörlerinde eğitim almaya başlayan şüpheli kişileri takip eden FBI ajanları, amirlerine bir dizi rapor sunmuşlardı. Bunlardan biri New York ve Washington’a kamikaze saldırıları plânlandığına inanıyordu. Ajanlara bildiklerini kamuoyuna açıklarlarsa, ulusal sırlar yasası çerçevesinde yargılanacakları tehdidinde bulunuldu!
Geçen haftalarda, Habertürk TV’de, İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim üyelerinden Ramazan Kurtoğlu, ‘1981 yılında basılan bir ‘İLLÜMİNATİ’ kartını gösterdi. Kartta yanmakta olan da İkiz Kuleler’in görüntüsü vardı! Adamlar müneccim mi ne?
‘Irak Özel Kuvvetleri, IŞİD örgütüne bağlı bir merkezi bastıklarında ABD, İsrail ve Körfez ülkelerine ait pasaportlar taşıyan 4 askerî danışmanı esir aldığı bilgisinin’ basınımızda yer aldığını da hatırlatalım!
ABD, İsrail ve Batılı ‘dostlarımız’, ‘İslâmî’ terör üzerinden, bir taşla iki kuş vuruyorlar: Birincisi; Batı’nın, ahlâka ve insanlığa düşman vahşi kapitalizminden nefret ederek Müslüman olacak vatandaşlarına, IŞİD’i göstererek, ‘İşte Müslümanlık bu!’ mesajı veriyorlar. İkincisi ise, Müslüman ülkeleri kaosa sürükleyerek, sömürülerini sürdürüyorlar! İşte biz bu ülkelerle müttefikiz!
‘Dinler Arası Diyalog’ çerçevesinde, Kur’ân’ın, ‘Veli Edinmeyin!’ diye bizi uyardığı Hıristiyan ve Yahudilerle samimî pozlar veren Müslüman yöneticilerimiz, Aleviliğe ve Şiîliğe niçin bu kadar düşmanlar diye düşünmek gerekmez mi?
Bir önemli mesele de, Barış Dini olan Müslümanlığı, bu uzaktan kumandalı fanatik teröristlerle birlikte anılmaktan kurtarmaktır. Peki, bu nasıl olacak? Paris’teki ‘İslâmî’ terör hadisesinden sonra, İran Dinî Lideri Hamaney’in, dünya gençliğine yayınladığı şu mesaj aynı zamanda bunun da cevabıdır: “İslâm hakkında, Kur’ân’ı Kerim’i ve Hazreti Peygamberin hayatını tanıyarak bilgi sahibi olun. Kendilerinin yetiştirip eğittiği teröristleri İslâm’ın temsilcileri olarak size sunmalarına izin vermeyin!” Evet, eğer Kur’ân’daki Müslümanlık öğretilseydi bu, sözde cihatçı terör örgütleri bu kadar genci kandırabilir miydi?
“En büyük cihat kişinin nefsi ile mücadelesidir.” Hz. Peygamber böyle diyor!
Gelelim Seçimlere: Nasıl yorumlamalı? Çin’e giden bir Batılı gezgin hayatında ilk defa tiyatro seyrediyor. Fakat o da ne? İnsanlar iki kimlikli! Adam, ‘Din Adamı’ ama aslında değil! General ama aslında değil. Kral ama aslında değil! Hepsi oynuyor!
Bugün de değişen pek fazla bir şey yok. Sahnedeki ‘Milliyetçi’ ama Milliyetçi değil. ‘Dindar’ ama Dindar değil. ‘Atatürkçü’ ama Atatürkçü değil. Hepsi oynuyor!

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678