Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

CİZRE’Yİ DOĞRU OKUMALIYIZ!

Çözüm Süreci’nde güçlenen PKK, Cizre’yi ‘ÖZYÖNETİM’ uygulaması için pilot bölge seçmiş. İktidarın aymaz Suriye siyaseti sebebiyle, Suriye’de gerçekleştirmek imkânı buldukları ‘Kantonal Yapı’yı, Vatan Topraklarında da gerçekleştirmek istiyorlar! Cizre’de başarırlarsa, artık kim tutar bunları! İşte bunun için, Cizre’de var güçleriyle direniyorlar.

Hani 11. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, ‘Çözüm Süreci’ başlayınca, ‘güzel şeyler olacak’ demişti ya, işte o ‘güzel’ şeylerin neler olduğunu hep birlikte görüyoruz! Bitme noktasına gelen PKK’yı yeniden canlandırdılar. Peki, niçin? Çünkü ABD böyle istiyor. Çünkü siyaset ABD’ye direnemiyor! Çünkü bu ülke artık Kuvayı Milliye Ruhunu kaybetmiştir.
Kıbrıs’ta, kız alıp vermeyen Türklerle Rumları, aynı devlet çatısı altında birleştirmek gayreti içinde olan Batılı ‘dostlar’, güzelim ülkemizde ise, bin yıldır birlikte yaşayan Türklerle Kürtleri bölerek, demokrasimizi güçlendirecekler! PKK bu işin enstrümanlarından sadece biridir!
Ne yazık ki, bu menfur  plânları bozacak bir siyasî irade de ortada gözükmüyor! Milletten yükselen öfke dalgası, siyasetçilerin akıllarını başlarına getirir mi? Hiç sanmıyoruz! Çünkü, kalabalıklar örgütlü değil ve siyasetimize, iktisattaki ‘Gresham Kanunu’ hâkim! Kötü paranın iyi parayı piyasadan uzaklaştırması gibi, ‘kifayetsiz muhteris’ siyasetçi de, nitelikli siyasetçiyi tasfiye ediyor!
Bu ana kadar yaşadıklarımızın sebebi, devletteki müthiş ve aslâ affedilemez zaaftır. Devlet Aklı rafa kaldırıldığı için ‘ÇÖZÜM’ adı altında o  unutulmaz Habur Skandalı, Oslo görüşmeleri ve İmralı muhabbetleri yaşanmıştır. Bunlar suçtur! Zaten MHP de, bu konuda haklı olarak, suç duyurusunda bulunmuştur. “1 Ağustos 2009’dan itibaren yıkım ve çözülmede kimin, hangi bedbahtın payı varsa  burnundan getirilmelidir” denilen suç duyurusunda, ‘Medyada boy gösteren PKK severlerin, bölücülüğün kazanını kaynatan, Kandil’e uşaklık yapanların daha fazla ekranlarda gösterilmesi, gazete sütunlarında zehir saçmaları teröre zımnen  onay ve destektir’ denilerek iktidar uyarılmıştır.
Devlet, -iş işten geçtikten sonra-, Cizre’deki ‘Kantonal Yapı’ kurma girişimlerine müdahale etti. Fakat ne acıdır ki, müdahale etmeyerek PKK’yı güçlendiren devlet; müdahale yöntemiyle de PKK’nın güçlenmesine hizmet ediyor! Çünkü iktidar, PKK ile topyekun bir mücadele kararlılığına sahip değil! Çünkü akılları hâlâ daha  ‘Çözüm Süreci’nde!
Televizyonlarda, Cizre hakkındaki yorumları şaşkınlık içinde takip ediyoruz. Efendim, Cizre’de devlet katliam yapıyormuş! Ambulansların çalışmasına izin verilmiyormuş! Birçok sivil öldürülmüş! Peki, devlet Cizre’ye, durup dururken mi müdahale etti? Cizre’de neler yaşanmıştı? Bu konuda en küçük bir bilgilendirme yok! Kurt dumanlı havayı sever!
Türkiye bir aydın ihaneti yaşıyor! Terör örgütü yandaşlarının ‘20.000 faili meçhul’, ‘asit kuyularına atılan cesetler’ iddialarını hatırlayalım! Diyarbakır Cezaevinin önünü kepçelerle kazarak, ‘gömülen cesetler’ aranmıştı da, köpek kemiklerinden başka bir şey  bulunamamıştı! Asit kuyularından da ceset meset çıkmamıştı!
Peki, bugün bunları dile getiren var mı? Yok!  Peki, niçin? Çünkü Türk Milleti’ne karşı çok aşağılık bir psikolojik savaş sürdürülüyor. Bu savaşa karşı milletimiz savunmasızdır. Çünkü, milleti koruyacak Millî Kurumlar bu iktidar eliyle darmadağın edilmiştir!
Haber Türk’te  Ece Üner, tam altı konukla Cizre’yi tartışıyor. Tartışmanın bir yerinde Ece Hanım ne söylese beğenirsiniz? “Cizre bir Kobani olabilir mi?” Bu  kadar talihsiz, bu kadar dangalakça bir lâf olabilir mi? Cizre’de, devlet hâkimiyetini sağlamak isteyen güvenlik kuvvetlerimiz, IŞİD’in psikopat militanları ile nasıl kıyaslanır?
Allah aşkına! Neler oluyor? Hepten mi aklımızı kaybettik? Terör örgütü bir vatan parçasında hâkimiyet kurmuş! Özyönetim ilân edilmiş! Cizre Belediye Başkanı “Biz bir iç savaş veriyoruz” diyor! Valilik, kanunî yetkisini kullanarak sokağa çıkma yasağı ilân etmiş! PKK ve HDP, olayı dünya kamuoyuna taşıyarak, uluslararası bir müdahale peşinde! ‘Bizimkiler’ çok demokratlar ya; ‘Seçilmiş milletvekilleri niçin Cizre’ye sokulmuyor’ diye hesap soruyorlar!  Kimse, ‘Cizre bu duruma nasıl geldi’ diye sormuyor? Kimse, PKK’nın ne yapmak istediğini tartışmıyor! Kamuoyu aydınlatılmıyor!
Cizre’de bir hain plân uygulamaya konulmuş! Güvenlik güçlerimiz PKK’lı teröristleri sıkıştırmış. Panikteler! Bu paniği, Kürtçü bir  televizyon kanalında, canlı yayına katılan PKK’lı teröristin ağlayarak yardım istemesinden de anlıyoruz. Fakat televizyon ekranlarında Cizre’yi tartışan ‘uzmanlar’ uzaydan gelen  yaratıklardan farksız; ne olup bittiğinin farkında bile değiller ya da her  şeyin farkındalar ve görevlerini yapıyorlar!
Cizre’de bir ayaklanma var! Doğal olarak ölümler de oluyor. Fakat bu ölümlerin sebebi terör örgütü değil mi? Eğer Cizre’de hâkimiyet kurmak isteyen terör örgütü mensupları, silâhlarını bırakarak teslim olsalardı bunlar yaşanır mıydı? Fakat ilginçtir; bu televizyon programlarına katılanlar,  “PKK silâh bıraksın” diye bir çağrı yapmıyorlar! Yaptıkları utanmazca bir ‘ATEŞ-KES’ çağrısıdır. Yani devlet ve terör örgütü karşılıklı silâh bırakacak!
İhanetin adı demokratlık oldu! Bu televizyonlarda yapılanlar tam anlamıyla bir kara  propagandadır. PKK sempatizanları   ekranlarda, sözde ‘Barış’ söylemi  altında,  alenen PKK yandaşlığı yapmakta ve devletimiz de bu ihaneti seyretmektedir!
‘Çözüm Süreci’nin yeniden başlatılmasını istiyorlar. Ekranlarda bunu  dile getiren etki ajanlarının çözümden muradları, Türkiye’nin çözülmesidir! Fakat bu karanlık niyetlerini gizleyerek sözde, ülkede ‘barışı ve birlikte yaşamayı’ amaçladıkları havasını yaratarak kamuoyunu etkilemeye çalışıyorlar! Her zaman söylüyoruz; terör  örgütünün en büyük gücü, medyadaki bu silâhsız kuvvetleridir. Hiçbir devlet böyle bir şeye izin vermez; veremez! Çünkü bu durumun yaşandığı bir ülkenin millî bütünlüğünü koruması mümkün değildir.
‘Kürt Meselesi’nin tartışıldığı programlarını takip ediyoruz. Enteresandır; bu tartışma programlarına çıkarılanlar arasında, konu hakkında tam donanımlı olanların sayıları oldukça az! Acaba bu özellikle mi yapılıyor? Yoksa, kamuoyunun, ‘Kürt Meselesi’ denilen mesele konusunda yeterince, aydınlanmasını istemiyorlar mı?
Bu konu,  özel  televizyon kanallarının ferasetleri kıt programcılarına bırakılamayacak kadar önemlidir. Doğru olan; ‘Ayrılıkçılığı savunanlarla, Millî Devleti savunan’, konunun uzmanı akademisyenlerin ekranlarda, bu meseleyi tartışmalarıdır. Ayrıca bu konu Büyük Millet Meclisi’nin canlı yayınında da bütün cepheleriyle tartışılmalıdır. Ne var ki, böyle bir bilgilendirmeden özellikle kaçınılmakta; mesele karanlıkta bırakılmaktadır! Eğer doğru düzgün bir bilgilendirme yapılmış olsa, PKK’nın talepleri gerçekleştiğinde nasıl bir Türkiye tablosunun ortaya çıkacağı herkes tarafından görülecektir. Fakat bunların yapılabilmesi için ortada bir Devlet Aklının olması gerekiyor.
Zor günler yaşıyoruz. Şiddet eylemleri tırmandırılıyor. PKK’yı lânetlemek için yapılan gösterilerde milyonlar sokaklara döküldü. Bu protestolar vakur bir şekilde sürmelidir. Fakat aslâ bozgunculara fırsat verilmemelidir. Bu gösteriler sonrasında,  HDP binalarına, Kürt asıllı vatandaşlarımızın ev ve işyerlerine, Güneydoğu’ya giden otobüslere  saldıranlar bulunup, yargı önüne çıkarılmalıdır.
Böyle büyük gösterilerde kışkırtıcı ajanların devreye girmemeleri mümkün değildir. Siyaseten zor durumda olanlar da kaostan medet umabilirler! Terör lânetlenmelidir; fakat sağduyu hiçbir zaman elden bırakılmamalıdır.  Ayrıca Milliyetçi Gençlere çağrımızdır;   “Ya Allah Bismillâh Allahu Ekber” sloganı üzerinde düşünülmelidir.  Bu slogan, AKP’li gençler ve İslâmcılar tarafından da kullanılmaktadır. Elhamdülillâh Müslüman’ız. Fakat VATAN tehlikededir.  İslâmcıların ise VATAN konusunda bir endişeleri yoktur. O nedenle, Milliyetçi Gençler sloganlarını daha dikkatli seçmelidirler. “Hepimiz Mehmetçiğiz”; “Her Şey Vatan İçin”; Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez”; “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” gibi sloganları kullanmak daha doğru olmaz mı?

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678