Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

BU SİYASETÇİLERLE BURAYA KADAR!

Ankara’da hunharca, alçakça bir katliam yaşadık. Vicdan taşıyan herkesin, bu menfur suikastı lânetlemesi gerekir. Ayrıca, hepimizin, artık bir sorgulama yapmasının da zamanıdır.

Türk insanına, demokratikleşme sürecinde, –Batı’dakinin aksine- millî hedefleri kaybettirildi. Bugün herkes, kendi doğrusunun kavgasını veriyor. Herkesin kendi doğrusunu dayatmaya kalktığı bir toplumda, barış ve kardeşliğin gerçekleşmesi mümkün değildir; sadece barış ve kardeşlik türküleri söylenir o kadar.
Bu vahim terör olayı konusunda yapılan ilk değerlendirmelerin ne yazık ki, büyük bir çoğunluğu yüzeysel ve duygusaldı! Bekir Coşkun kısa yazısında, “Defol git” başlığını; metinde de oldukça nahoş “O arkandaki inek gibi oy çoğunluğu” ifadesini kullanmış! Yılmaz Özdil, “Milletimizin başı sağ olsun deniyor ama… Baş’ı değiştirmezsek millet sağ olmayacak” başlığını kullanmış!
Peki, ‘BAŞ’ değişince sorunlar çözülecek mi? Bu iş bu kadar basit mi? Batı’nın vesayeti konusunda bir şey söylemeyecek miyiz? Milletimize bu acıları yaşatan gerçek failler kimler? Bunları artık açık açık konuşmak gerekmez mi? PKK, IŞİD, DHKPC gibi örgütler emperyalizmin taşeron örgütleri değil mi? IŞİD’in Müslümanlıkla ilgisi ne? Diğerlerinin solculukla ilgisi ne? Sol antiemperyalisttir. Bunlar ise emperyalizmin tetikçileri! PKK militanlarının, ‘Biji Serok Obama’ sloganlarını unutmadık! Amerika PYD için, “Bizim Kara Kuvvetimiz” demiyor mu? PYD’ye açıkça yardım yapmıyor mu? PYD-PKK ikiz kardeş değil mi?
HDP Eş Genel Başkanı menfur saldırı konusunda açıklama yapıyor ki, ne açıklama! “Bu, devletimize ve milletimizin birliğine yapılmış bir saldırı değil. Devletimiz tarafından halkımıza yapılmış bir saldırıdır!” Şu ‘sağduyuya’ bakın!
CHP Genel Başkanı’nın, olayın hemen akabinde, yaptığı açıklamadaki şu cümleleri de, tebessümle not ettik: “Ne istiyor bu insanlar? Barış istiyor? Ne zamandan beri barış istemek suç oldu?”
Barış ne güzel bir kavram. Peki, bu ülkede barışı bozan kim ve barış taleplerinin arkasındaki gerçek talep ne? Sayın Kılıçdaroğlu, Barış makyajlı talebin ardındaki ana taleplerin, güvenlik kuvvetlerimizin silâh bırakması, operasyonların durdurulması ve PKK’nın ‘ÖZYÖNETİM’ uygulamalarına seyirci kalınması olduğunu bilmiyor mu?
Bu arada, sayın Başbakanın görüşme talebine sayın Kılıçdaroğlu’nun ‘Evet’ cevabını vermesinin olumlu bir yaklaşım olduğunu; sayın MHP Genel Başkanı’nın, kendisine yapılan görüşme talebini reddetmesinin ise, sorumlu bir devlet adamı tavrı olmadığını belirtmek isteriz. Bu şartlarda, kinlerin ve nefretlerin bir kenara bırakılarak bir araya gelinmesi gerekmez mi? Birlik görüntüsünün verilmesine en fazla ihtiyaç duyulan günleri yaşıyoruz.
Çok acıdır fakat yazmak zorundayız. O menfur bombaların patlatıldığı anda, barış mitingine katılan bir grup genç halay çekerken şu türküyü söylüyordu:
“Bu meydan kanlı meydan…”
Barış için toplananların kandan söz etmeleri nasıl bir çelişkidir?
Diğer taraftan, İzlanda maçında, bu menfur saldırıda hayatlarını kaybedenler için yapılan saygı duruşu sırasında, ıslık sesleri yükseliyor! İkisi de yanlış! Sevinçleri ve acıları paylaşamayan milletler varlıklarını sürdürebilirler mi?
Bu ülkede, onlarca yıldır, barışa kurşun sıkan kanlı bir terör örgütü var.  Barış için toplananların önce bu örgütü lânetlemeleri gerekmez mi? ‘Barış’ mitingini düzenleyen örgütlerin, bir tek PKK cinayetini lânetlediği görülmüş müdür?
Acı bir gerçektir ki, bu ülkede Barış ve Demokrasi kavramları, devlet düşmanlarının karanlık emellerinin araçları olarak kullanılmakta;  millî benliği gelişmeyen masum gençler,  bu sloganlarla iğfal edilmektedir.
Türkiye’nin bugünkü hâli; fırtınalı bir denizde seyretmekte olan, dümeni kırık bir gemiden farksızdır ve ne yazık ki,  iktidar da muhalefet de, içinde bulunduğumuz vahametin ciddiyetini kavrayabilmekten uzaktır!
AKP iktidarının Açılım Siyaseti PKK’ya güç kazandırdı; bu bir gerçektir. İktidardan, bunun hesabı, günü geldiğinde sorulmalıdır. Bu ayrı bir meseledir. Fakat bugün, PKK’ya karşı yürütülen operasyonları desteklemek gerekmez mi? PKK’ya karşı nihayet, bir tavır değişikliği olduğu açıktır. Meselâ, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesinde geçen yıl çıkan olayların soruşturulması tamamlanmış ve okul yönetimi, PKK sempatizanı 40 öğrenciye okuldan uzaklaştırma cezası vermiş! Geçen yıllarda Ege üniversitesini cehenneme çeviren PKK yandaşları bu yıl üniversitede stant bile açamamışlar! Demek ki, devlet isteyince, PKK’lıların üniversitelerdeki hâkimiyeti önlenebiliyormuş!
Ne var ki, AKP iktidarının ülkede yarattığı bölünme, yapılan doğru işlere bile kuşku ile bakılmasına sebep olmaktadır. Hâlbuki, Kandil’in bombalanması ve Güneydoğu’da yapılan operasyonlarla, PKK’ya gerçekten de büyük güç kaybettirilmiş ve bu durum Batılı dostlarımızı bir hayli üzmüştür! Amerikalı ‘dostların’, PKK’ya karşı orantılı güç kullanmamız konusunda bizi uyardıklarını hatırlatırız! Yine, Rus uçaklarının sınır ihlâli üzerine, Amerika ve NATO’dan, ‘Türkiye; Rus uçaklarını düşürmek hakkına sahiptir’ mealindeki açıklamalarla bize nasıl gaz verdiklerini de unutmamak gerekir!
Ankara’da yaşanan bu facianın sorumlusu hangi terör örgütü olursa olsun,  bu örgütlerin uluslararası istihbarat örgütlerinin kontrolünde oldukları unutulmamalıdır. Bu vahim hadisenin de, Batı’nın bize bir uyarısı olduğu muhakkaktır. Batılı ‘dostlar’ ‘Açılım’ sürsün, Türkiye bölünsün istiyorlar! Türkiye’nin kaostan kurtulmamasını istiyorlar.
Bu iktidarın gayrimillî Suriye siyaseti, bugünlere gelinmesinin temel sebeplerinden birisidir. Başımızdaki PKK belâsı, bizim kadar olmasa bile, aynı sorunla yüz yüze bulunan komşu ülkelerle işbirliği yapılmasını gerektirdiği hâlde bu yapılmamış; aksine, Irak ve Suriye’nin istikrarsızlaşmasına katkıda bulunulmuştur. Amerika’nın bölgesel plânlarının uygulamasında yer alınırsa, ‘Yeni Osmanlı’ hayallerinin de gerçekleşeceği zannedilmiştir! Ne yazık ki, kendilerini uyaracak Millî Bürokrasi zaten çoktandır yok edilmişti!
Bu iktidar gitmelidir.  Fakat korkarız, gelenler sadece milletin gazını alacaktır. Çünkü aynı dış politika, Batı’ya aynı bağımlılık sürüp gidecektir. Türkiye Batı’nın vesayetinden kurtulmadığı müddetçe, bu felâketlerin sürüp gideceği iyi bilinmelidir. İşte bunun için, Türkiye her şeyden önce, başta Rusya olmak üzere yakın komşularıyla ilişkilerini düzeltmek zorundadır. Fakat bunu, önce milletimiz ve aydınlarımız anlamalıdırlar. Ne yazık ki, Batı hayranlığı ve Amerika korkusu aydınlarımızın, siyasetçilerimizin ve milletimizin en büyük meselesidir.  Ortalığı ‘Amerika Korkusu’ sarmış! Amerika’ya rağmen nasıl yaparız?
Amerika’ya Vietnam halkının verdiği büyük dersi nasıl da unuttuk. Küba nasıl o kadar dik durabildi bu emperyalist ‘Devin’ karşısında? İran’ı; Suriye’yi dize getirebildi mi Amerika? Nedir bu Amerika korkusu?  1918’den daha mı zor durumdayız? 1918’de bir ordumuz yoktu. Ülkemiz işgal altındaydı.  Ama Mustafa Kemal Paşa çıktı ortaya ve dedi ki, “Eğer gerçekçi hedefler belirler ve halka da bunu anlatabilirsek; başarırız!”
Ve başardı!
Bizim en büyük eksiğimiz özgüven duygusunu kaybetmiş olmamızdır.  “Devrim Arabaları” filmini tekrar seyredin. Amerikalı iş adamına, “Merak etmeyin bunlar bu işi beceremez” diyen, devşirilmiş ‘Türk’ bürokratına, Amerikalı iş adamının verdiği şu cevap, problemimizin de anahtarıdır:
“Yapmaları önemli değil, yapacaklarına inanmaları bizim için tehlikeli!”
Önce başaracağımıza inanmalıyız. Fakat bu siyasî kadro ile bu mümkün değil. Artık yeni yüzlere ihtiyaç var; Kuvayı Milliyeden beslenmiş, Batı’ya karşı dik durabilecek, Vatan ve Millet aşığı güçlere!

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678