Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

BATI’YLA İTTİFAK BİZE HEP KAYBETTİRDİ (2)

Rusya ile en büyük savaşımız ’93 Harbi’ denilen 1877-1878 yılındaki harptir. Daha yeni Padişah olan Abdülhamid’in karşı çıkmasına rağmen, Padişah Abdülaziz’i bir darbe ile tahttan indiren ve yerine önce V.Murad’ı, sonra da II. Abdülhamid’i getiren darbeciler, başta Mithat Paşa olmak üzere harbe karar verdiler. Fakat bu harbin bütün sonuçları bugün bile Sultan Abdülhamid’e fatura edilmektedir. Bu harp neticesinde kaybedilen  topraklar nedeniyle, ‘Abdülhamid zamanında en büyük toprakları kaybettik’  söylemi, bugün de oldukça yaygındır.

Ne yazık ki, tarihimize gerçeklerin ışığında değil, önyargılarımızın karanlığında baktığımız için, tarihimiz konusunda sağlıklı değerlendirmeler  yapamıyoruz. Günümüzdeki yapay siyasî ayrılıkların temelinde de bu gerçek yatmakta; bu ayrılıklar güçlü bir İç Cephe’nin oluşmasını da  önlemektedir.
 Sultan Abdülhamid’e en ağır eleştirileri yöneltenlerden biri olan Şevket Süreyya Aydemir, Rus Harbi konusunda özetle şu bilgileri vermektedir: “Devletin kaderi üzerinde biriktiğini daha önce de işaret ettiğimiz kara bulutlar, gittikçe yoğunlaşmaktaydı. Rusya, Avrupa başkentlerinde kendi davası lehine etkiler yaratmak çabaları içindeydi. İstanbul Konferansının; Hariciye Nâzırının biraz da nümayişli ifadeleri sonunda dağılması; sonra da, sefirlerin İstanbul’u aşikâr bir kırgınlık içinde terk edişleri belki de iyi olmamıştı. Konferansın, Meşrûtiyetin ilânına rağmen çalışmasının sürdürülmesi, hattâ bazı ıslahat esasları üzerinde kararlar alınması, belki de daha iyi olurdu”  (“Enver Paşa”, Cilt I, s. 69).
Abdülhamid’e karşı hep Mithat Paşa’yı savunan Şevket Süreyya bile, Batılı Devletlerin İstanbul’da düzenledikleri Konferansın bu şekilde sonuçlanmış olmasının yanlış olduğu üzerinde duruyor!
Haliç tersanesindeki Bahriye nezaretinde toplandığı için, “Tersane Konferansı” diye adlandırılan bu konferansa Osmanlı İmparatorluğu, Almanya, Avusturya, Macaristan, Fransa, İngiltere, İtalya ve Rusya katılırlar.
Toplantının ana konusu Balkan meselesinin bir esasa bağlanmasıdır.  İstanbul’da, savaştan hemen önce toplanan Tersane Konferansı sırasında, Mithat Paşa’nın Sadrazam olduğu unutulmamalıdır. Şevket Süreyya’nın da üzerinde durduğu gibi, Batılı Devletlerle görüşmeler  sürdürülseydi belki de bir uzlaşma yolu bulunacaktı! Fakat Mithat Paşa ve diğer Nâzırlar İngiltere’ye güvenmekteydiler! Ancak, Konferans bir sonuç alınamadan dağıldığında, İngiltere delegesi Lord Salisbury’nin, Osmanlı temsilcilerini “Ruslar sizi börek gibi yutar” diye uyardığını belirtelim (Nurer Uğurlu, “II. Abdülhamid’in Hatıra Defteri”,  s.218)!
Mithat Paşa, Rusya’nın baskılarına rağmen İngiltere’ye güveniyordu. Ancak  bu arada, İngiltere’de bir politika değişikliği olduğundan haberi yoktu!  Prof. Niyazi Berkes, bu konuda şu önemli bilgiyi veriyor:
“İngiltere’de parti politikalarının son durumundan habersiz olduğu için, Mithat Paşa’yı boyuna teşvik eden İngiltere Büyükelçisi Henry Elliot’ın başına büyük bir felâket gelmişti. İngiltere’de Disraeli hükümetine karşı büyük bir seçim kampanyası açan Gladstone, Balkanlar’daki, özellikle Bulgaristan’daki olayları ele alarak, iktidardaki hükümetin Osmanlı Devleti’ni tutma politikasına karşı tutumuyla, Disraeli’yi çok güç bir duruma sokmuştu. Partisini ve Başbakanlığını kaybetmek istemeyen Disraeli, Rusya’ya karşı ılımlı davranma zorunluluğunu anlayarak, Tersane Konferansına, kabinesinde Rusya yanlısı ve Osmanlı Devletine karşı olan Lord Salisbury’nin baş delege olarak seçilmesine ses çıkarmamıştı. Lord Salisbury İstanbul’a gelir gelmez, ilk iş olarak, İgnatyef ile görüşmeye koştu ve İngiltere elçiliğine geldiğinde, Kanun-u Esasî ve Mithat Paşa’dan söz etmeye başlayan Elliot’u iyice haşladı;  ‘Bunların hepsi yalancıdır; bunlara nasıl inanıyorsun?’ sözleriyle elçiyi beyninden vurulmuşa döndürdü (“Türkiye’de Çağdaşlaşma”, s. 324).
Berkes, daha sonra şu bilgiyi veriyor: “Mithat Paşa, Kanun-u Esasî bir an önce ilân edilerek, Tersane Konferansı’nın anlamsızlaştırılması görüşündeydi. Osmanlı Devletinden ‘ya otonomi, ya otopsi’ isteyen İgnatyef’in devletinde ne anayasa vardı, ne de parlamento! Onun için, Mithat Paşa’ya göre, Konferansın karşısına Kanun-u Esasî’yle çıkmalı, İgnatyef’in ağzını tıkamalıydı” (Türkiye’de Çağdaşlaşma, s. 324)!
Niyazi Berkes’in verdiği bu bilgilerden de, Mithat Paşa’nın, İngiltere’ye güvenmekle büyük bir hata yaptığı; ayrıca Anayasa’nın kabulünün Rus Büyükelçisini daha da tahrik ettiği  anlaşılıyor.
Mithat Paşa’nın, Kanun-u Esasî’nin ilânı ile,  devletlerarası konferansa engel olma teşebbüsü etkili olmaz. Bu teşebbüs İgnatyef’i güldürür; Lord Salisbury’yi büsbütün kızdırır. Bunlar, Kanun-u Esasî toplarına rağmen, kendi kendilerine konferansa devam ederek kararlarını bildirirler.
Büyük Devletlerin Tersane Konferansı kararları reddedildiğinden, 24 Nisan 1877’de Rusya savaş ilân eder. Başta İngiltere olmak üzere büyük devletler tarafsızlıklarını ilân ederler. İki Cephede birden başlayan harp 9 ay sürer. Ne yazık ki, Rumeli’de, üstün Rus kuvvetleri karşısında yenilgiyi kabul etmek zorunda kalırız. Rus orduları çeşitli yenilgilere uğramakla birlikte, Yeşilköy yakınına kadar gelirler. O zaman, Süveyş’in korunmasıyla ilgili olan İngiltere’nin uyarısı ve donanmasını göndermesi üzerine dururlar. 13 Ocak’ta Ruslarla mütareke imzalanır. 13 Şubat 1878’te de, Abdülhamid, Meclis Başkanı Ahmet Vefik Paşa’nın yardımlarıyla Meclisi süresiz olarak kapatır. Ayastefanos Muahedesi 3 Mart 1878’de burada imzalanır. Bu antlaşma, 12 Temmuz 1878’de Berlin’de toplanan bir Konferansta tadil edilir.
Ayastefanos Antlaşması’na göre, Balkanlar’da Romanya, Sırbistan ve Karadağ tam bağımsızlıklarına kavuşuyorlar; Karadağ’ın sınırları ayrıca genişletiliyordu. Edirne ve Selânik Türklerde kalmak üzere, Üsküp’ü, Manastır’ı, Ohri’yi ve Teselya’da Yenişehir’i de içine alan büyük bir Bulgaristan kuruluyordu.  Batum, Kars ve Ardahan Ruslara terk ediliyor; ayrıca Ruslara 30 milyon altın harp tazminatı ödenmesi kabul ediliyordu.
Bu Türkler için, gerçekten de çok ağır bir travmaydı. Berlin Konferansında Osmanlı lehine bazı iyileştirmeler yapıldı.
Abdülhamid’in Özel Kalem Müdürü Tahsin Paşa göre, “Rusya gibi, muazzam bir devletle muharebeyi, sırf kabadayılık hissiyatıyla devletimize kabul ettiren o zamanın yiğit vekilleri, Berlin Kongresi’nde Bulgar, Sırp, Ulah ve Karadağ gibi devletlerin vücuda gelmesine de sebep olmuşlardı” (“Tahsin Paşa’nın Hatıraları”,  s. 222).
Rus harbine, Mithat Paşa ve diğer paşaların savaş arzuları sebebiyle ve ordumuz hazır olmadığı hâlde karar verilmişti. Yenilgiden sonra imzalanan Ayastefanos Antlaşmasının ağır şartlarını Berlin Kongresi’nde önemli ölçüde düzelttirmeyi başaran da Sultan Abdülhamid’dir. ./…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678