Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

BAŞKANLIK MİLLÎ BİRLİĞİ SAĞLAR MI?

Cumhurbaşkanını halkın seçmesinden sonra, Cumhurbaşkanının bir Başkan gibi davranmaya başlaması üzerine, bu duruma son verilmesi talep edileceğine, sayın  MHP Genel Başkanı,  bu fiilî durumun bir anayasa değişikliği ile meşrûlaştırılması teklifini ortaya atmıştı. Bunun üzerine, AKP ve MHP bir anayasa değişikliği teklifi üzerinde anlaştılar.  Ne yazık ki, ülkemizin yönetim yapısını değiştirecek mahiyetteki bu Anayasa değişikliği konusu, televizyonlarda, yetkin anayasa hukukçuları tarafından tartışılarak milletimiz aydınlatılmadı. Zaten uzunca bir süredir, en hayatî konularda bile, bunun yapıldığını göremiyoruz. Televizyonlara genellikle,  ‘özenle seçilmiş’ sözde uzmanlar çıkarılıyor.

Önerilen anayasa değişikliği teklifi Meclis’te 330’u bulursa ve halk oylamasında da, yüzde elliyi aşarsa,  bizim de bir Başkanımız olacak! Peki, bu iyi mi olacak?

Güçlü bir Millî Bürokrasiye ve Bağımsız Bir Yargıya sahip olsak; Başkanlık ya da Parlamenter sistem o kadar da önemli değil. Fakat ne  yazık ki, FETÖ’nün bürokraside yarattığı tahribat ve iktidarın yandaşlarla çalışma alışkanlığı, ortada, Devlet Aklına sahip, iktidarları uyaracak güçlü bir millî bürokrasi bırakmamış; yargı bağımsızlığı kalmamış;  Hukuk Devleti anlayışı büyük darbe yemiştir. Böyle bir durumda, olağanüstü yetkilere sahip bir Başkanı kim uyaracak?  Osmanlı Tek Adam yönetimi yüzünden yıkılmadı mı?

Hatırlatalım: Ne alay, ne tümen, ne ordu yönetmiş Enver Paşa, bir oldu bitti ile Harbiye Nazırı yapılmış ve bu makamdan aldığı güçle, İttihat ve Terakki Partisi’nin ve Devletin birinci adamı durumuna gelmiş ve Almanya ile gizli bir ittifak antlaşması imzalayarak,  kimseye danışmadan, ülkeyi, Almanya’nın müttefiki olarak I. Dünya Harbi’ne sokmuştu. Her ne kadar, günümüzde bile, I. Dünya Harbi’nin Osmanlı’nın paylaşılması yüzünden çıktığını; bizim bu harbin dışında kalmamızın mümkün olmadığını iddia edenler varsa da,  bu doğru değildir. Bugün elimizdeki belgeler, harbin dışında kalmamızın mümkün olduğunu; eğer harbe girmeseydik, Halep’in ve Musul’un kaybedilmesinin mümkün olamayacağını; yaşadığımız coğrafyada emperyalist devletlerin keyfî düzenlemeler yapamayacağını ve bugünkü kaos ortamının söz konusu bile olamayacağını göstermektedir.

Tek Adamlık bize bir İmparatorluk kaybettirdi; bugün de, Cumhuriyetin hiçbir döneminde söz konusu bile olmayan yetkilerle donatılmış bir Başkanlık isteniyor!

Dün Batı ile hareket eden AKP iktidarı, Batı’yı tanıdıktan sonra, Avrasya’ya yaklaşmaya başladı ve 15 Temmuz başarısız darbe teşebbüsünden sonra, bu daha da hızlandı. Avrasya’ya yaklaşmak elbetteki, Batı’yı ve içimizdeki Batıcıları çok rahatsız edecek güzel bir gelişmedir. Fakat unutulmamalıdır ki, Ordumuzun Avrasyacı komutanlarını, FETÖ’nün  oyununa gelerek tasfiye eden de bu iktidardır! Cumhurbaşkanımız,  FETÖ ile yapılan vahim işbirliği için; “Allah ve millet bizi affetsin” demek durumunda kalmıştı! PKK terör örgütü ile görüşme masasına oturulması bir başka hataydı. Açılım Süreci’nde gösterilen müsamahadan yararlanarak, Güneydoğu’da hâkimiyet kuran PKK’nın bu etkinliği, yüzlerce şehit pahasına kırılabilmiş; iktidar bütün bu yaşananlardan sonradır ki, ‘Teröristle müzakere değil, mücadele edilmesinin’ zorunlu olduğunu kavramıştır! Suriye bir başka vahim hatadır! Irak tecrübesinden ders alınmayarak, Suriye iç savaşında, başlangıçta Amerika ile birlikte hareket edilmiş; bu suretle, Suriye’nin bir kaosa sürüklenmesine ve bu kaosun ülkemizi de vurmasına sebep olunmuştur. Canlı bombaların, Suriye’nin kuzeyindeki, PYD kontrolünde bulunan Ayn-el Arap’ta (Kobane demiyoruz) eğitildiklerini biliyoruz!

14 yıldır Meclis’te mutlak bir üstünlüğe sahip olan ve 2007’de, Cumhurbaşkanlığını da elde  eden iktidar ne yazık ki, danışmak, eleştirileri dikkate almak gibi bir alışkanlığa sahip değil ve bu anlayış, hâlâ daha telâfi edilememiş üst üste hatalara sebep olmuştur. Başkanlık sisteminde bir tılsım mı var ki, bu sistemle her şeyin yoluna gireceği beklenmektedir?

Başkanlık sistemini öve öve bitiremiyorlar. Bu övgüler aklımıza, Cihat Baban’ın, 1946’da geçtiğimiz Çok Partili Sistem için kurduğu hayalleri hatırlattı. Cihat Baban, beklentisini şöyle anlatır: “O zaman benim gibiler için, varsa yoksa özgürlüktü… Evet, babalarımızdan bize miras kalan hasret gidecek, yerine söz, fikir, basın hürriyeti gelecekti. Oylarla iktidar değişecekti.  Mutluluk kapımızı artık çalıyordu… O zaman memleketin bütün aydınları da, hürriyet gelir gelmez her şeyin değişeceğine kani idiler. Özgürlüğün sihirli varlığı, her kördüğümü çözecekti. (…) Özgürlük, yurdu baştan başa mamureye çevirecek, her yuvaya saadeti sokacak bir tılsım zannediliyordu” (“Politika Galerisi”, s 29)!

Hâlbuki, Demokrat Parti iktidarında millet ikiye bölünmüştür!

Başkanlık sistemini savunanlar, zaman zaman, Atatürk’ün sahip olduğu yetkilerden söz ediyorlar. Bunlar demek ki, hiç tarih okumuyorlar. Atatürk, bırakınız Başkanlık Sistemi ile verilecek yetkileri; Cumhurbaşkanımızın bugün sahip olduğu yetkilere bile sahip değildi. Ayrıca Atatürk, Meclis’te, iktidarı uyaracak yapıcı bir muhalefetin bulunmasına önem verir; hükümete yaptığı telkinlerle, bazı seçim bölgelerinde, bağımsız adayların seçilmesini sağlardı. Birçok tarih bilmezin, ‘İçki Sofrası’ diye isimlendirdiği Çankaya Sofrası’nın, konunun uzmanlarıyla, kapsamlı tartışmaların yaşandığı bir Meşveret Meclisi olduğunu da belirtelim!

Bir padişah olan Sultan Abdülhamid de Meşverete büyük önem vermekteydi. Prof. Niyazi Berkes’in belirttiğine göre, kendini çok güçlü danışmanlarla çevreleyen II. Abdülhamid, Meşveret Usulünü çok tutarlı bir şekilde uygulamaktaydı.

Tarihimiz böyle! Bir de, kutsal kitabımız Kur’an, yönetim konusunda ne buyuruyor ona bakalım. Gerçi, başımızda dinî hassasiyeti yüksek bir iktidar var. Muhakkak ki, biliyorlardır. Ancak, biz sadece hatırlatmak istedik.

Şura Suresi 38. ayette yüce Allah, müminleri tanımlarken; “Onlar İşleri kendi aralarında danışma ile yürütürler” demektedir. Bir de Al-i İmrân Suresi 159. ayet var. Bu ayette yüce Allah, bizzat Peygamberimize hitap etmektedir. “Onlara sırf Allah’ın lutfettiği merhamet sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven…”

Zümer Suresi 9. ayet de önemli. “Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu?” diyen bu ayetten, bilgi sahibi, ehliyetli kişilere danışılması gerektiğini anlıyoruz.

Aynı sürenin 18. ayeti de, “Haydi, müjdele, sözü dinleyip de, en güzeline uyan kullarım! İşte onlar, Allah’ın kendilerine doğru yol kılavuzu verdiği kimselerdir. Ve onlar, temiz akıl sahibi olanların ta kendileridir” diyor ve bize istişarenin; yani başkalarını da dinlemenin erdemini hatırlatıyor.

Meşveret, yani danışarak karar verme konusunda, Peygamberimizin çok önemli bir hadisi de var. Peygamberimiz, bir mesele konusunda, sahabeye “Şöyle hareket edelim” der. Sahabe Peygamberimize sorar: “Ya Muhammed,  bu konuda sana vahiy mi geldi, yoksa bu senin kendi kararın mı?”

Peygamberimiz, “Bu benim kendi kararım” deyince; sahabe şu cevabı verir: “Öyleyse bu konuyu aramızda istişare edelim!”
Dinimiz istişareye, yani, bilenlere danışmaya işte bu kadar çok önem veriyor. Bizden hatırlatması.
Bugün ihtiyacımız olan şey Başkanlık değil; uzlaşmadır. Sayın Cumhurbaşkanı, içinde bulunduğumuz zor şartlar sebebiyle, çok haklı olarak, bir Millî Seferberliğin gerekliliğinden söz etmektedir. Peki, partili Cumhurbaşkanı ile bu nasıl sağlanabilir? Millî Seferberlik için bize göre atılacak ilk adım, Başkanlık meselesinin gündemden çıkarılmasıdır. Millî Birliğimizi pekiştirerek, devletimizi ve milletimizi hedef alan küresel asimetrik saldırıyı savuşturmak için sırt sırta vermek zorundayız. Amerika ve Avrupa ile ilân edilmemiş bir savaş yaşadığımız unutulmamalıdır. Batı’nın ‘Erdoğan düşmanlığı’ sadece bir örtüdür. Asıl hedeflerinin bu ülkenin bütünlüğü olduğu bilinmelidir. Başkanlık Sistemi, Batı kamuoyundaki olumsuz imajımızı daha da güçlendirecektir. Bir başka endişemiz de, yeni anayasa ile eyalet sisteminin önünün açılacağı iddialarıdır. İktidar bunu, net bir şekilde yalanlamalıdır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678