Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

ATATÜRK’SÜZ TÜRKİYE OLMAZ !

Bu sözü, geçen hafta yitirdiğimiz 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel söylemiş. Aydınlık gazetesi, ölüm haberini manşetten,  rahmetli Demirel’in bu sözleriyle vermiş. Demirel hakkındaki bütün önyargılarımız zaten yıkılmıştı. “Atatürk’süz Türkiye olmaz” sözünü söylediğini öğrenince, ona saygımız daha da arttı. Ne yazık ki, bu millete gerçek Atatürk, Atatürk’ün bu devlet için taşıdığı önem yeterince anlatılmadı. Gardırop Atatürkçüleri, Atatürk’ü putlaştırarak, milletten uzaklaştırdılar. Atatürk’ün kurduğu bu Cumhuriyet’te, varlıklarını büyük Atatürk’e borçlu olduklarını bilmeyen;  hâlâ daha Atatürk’ün önemini kavrayamayan onca siyasetçi ve bürokrat var!

Gençliğimizi ve orta yaşlılığımızı Demirel’in Başbakanlığında yaşadık ve hep Demirel muhalifi olduk. Hâlbuki, şimdi daha iyi anlıyoruz ki, herkes göreceli olarak haklıymış. Çok Partili Dönemin siyasetçilerini değerlendirirken, Türkiye’nin Atatürk’ten sonra, Batı ittifakı içinde bir pozisyon aldığı; özellikle Soğuk Harbin başlangıcından itibaren, Amerika’nın yörüngesine girdiği ve bu yüzden, siyaset adamlarının manevra alanlarının oldukça sınırlı olduğu dikkate alınmalıdır. Biz o yıllarda, Amerika’nın içimize bu ölçüde sızmış olduğundan haberdar değildik.
Özel Teşebbüsçü bilirdik Demirel’i. l960’larda, Plânlı Kalkınmaya karşı çıkarken söylediği “Plân değil, pilav isteriz” sözünü hiç unutmadık. Fakat Amerika’nın desteğiyle, Adalet Partisi Genel Başkanlığı’na gelen ve  Başbakan olan Süleyman Demirel’in, Batı’dan kredi alamayınca, İskenderun Demir Çelik, Seydişehir Alüminyum, İzmir Rafinerisi gibi, I. Beş Yıllık Plân’da öngörülen çok önemli sanayi kuruluşları için, Rusya’dan kredi almaktan çekinmediği de hatırlanmalıdır! Rus uçaklarının hava sahamızdan geçerek, Araplara malzeme götürmesine izin vermiş; İncirlik üssünün, Orta Doğu’ya yapılacak müdahalelerde kullanılması taleplerine mesafeli durmuş; Amerika’nın ‘afyon ekiminin tamamen yasaklanması’ isteklerini ağırdan almış ve 12 Mart 1971 Muhtırası üzerine istifa etmek zorunda kalmıştı. Muhtıra sonrasında Amerika ile ilişkiler yeniden düzelmiştir!
19 Haziran akşamı, Ulusal kanalda, sayın Ferit İlse-ver’in, rahmetli Demirel’le yaptığı bir mülâkatı dinledik. Bu program, internetten bulunup mutlaka izlenmelidir. Not ettiğimiz bazı sözler var:  “Türkiye, ne yapılırsa yapılsın, ses çıkarmayacak bir ülke değildir!”
Balkan Harbi’nde yaşanan büyük travmayı ve kaybedilen Batı Trakya’yı kast ederek söylediği, “Türkiye Adriyatik’ten Midye-Enez hattına gelmesini unutmamalıdır” sözü de  önemli bir tespitti. Demirel bu sözleriyle devlet adamlarını ve siyasetçileri uyarıyor;  tarih şuûrunun ne kadar gerekli olduğuna işaret ediyordu.
Bir AB yetkilisinin kendisine, “Sizin meseleniz üniter devlet yapınız” dediğini nakleden Demirel, “Avrupa Birliği’nin her şey demek olmadığının; bu uğurda vatanın ve milletin bütünlüğünden, haysiyetimizden fedakârlık edilemeyeceğinin; Türkiye’nin, Avrupa Birliğinden daha önemli olduğunun da altını çiziyordu.
Avrupa Birliğini ‘Millî Hedef’ olarak belirleyenlerin kulakları çınlasın!
 Türkiye ne kadar müsrif bir ülke! Böyle devlet adam-larının değeri nasıl bilinmez? Tecrübeye değer verilmeyen bir ülke ayakta kalabilir mi? Demirel’in bu mülâkatı, âdeta bir tarih dersinden farksızdı. Osmanlı’nın çöküşü; Osmanlıcılık, İslamcılık ve Turancılık hakkında yaptığı özlü tahliller, Atatürk’ün Millî Sentezini çok iyi kavradığını gösteriyordu. Günümüzde, siyaset sahnesinde söz sahibi olanlar da keşke rahmetli Demirel’in bu derinliğine sahip olsalar.
1991 yılında, Diyarbakır’da söylediği “Kürt realitesini tanıyoruz” sözlerini hep eleştirdik. Fakat asıl, daha sonra, Leyla Umar’a verdiği bir mülâkattaki sözleri hatırlanmalıdır. O mülâkatta, “Türkiye’nin Bir Kürt Meselesi Yoktur” diyen Demirel, sözlerini şöyle sürdürmüş: “Türkiye’nin l984’de başlayan bir terör meselesi vardır. Türk askerine silâh çekilmiştir, karakolları basılmıştır ve Türkiye’nin devlet güçlerine karşı alenî bir savaş açılmıştır!”
Cumhurbaşkanı Erdoğan da, devlete karşı bu isyanı,  ‘Kürt Meselesi’ diye değerlendirip, Açılım Sürecini başlattıkta sonra gelinen durumun vahametini görmüştür!
Sayın Ceyhan Mumcu, İşçi Partisi olarak takip ettikleri millî davalarda, rahmetli Demirel’in, kendilerini her zaman desteklediğini yazmış. Zaten bu tarih şuûruna sahip olan bir devlet adamından başka ne beklenirdi ki?
19 Haziran tarihli Yeniçağ gazetesinde, Savaş Süzal, rahmetli Demirel’le ilgili çok anlamlı bazı hatıralarını nakletmiş. Özetleyerek verelim: “Washington’da görev yapan bir gazeteci olarak, her Türkiye’ye gelişimde, Ankara’da siyasî parti liderleri ile görüşür ve ABD’nin havasını, bürokratlardan farklı, anlatırdık. Hepsiyle görüşürdüm.  Aralarında en akıllı soruları soran, Demirel olmuştu. Belki, ABD’de Eisenhower vakfında okumuş olması, belki başka şeyler ona daima, doğru soruyu sorma yeteneği vermişti.  Bir de evindeki kitaplar beni şaşırtmıştı. Bunu dekor olsun diye yaptığı söylenirdi. Sehpalar üzerindeki o kitaplar arasında, tesadüfen  benim de yeni okuduğum bir kitap görünce, kendisine kitaptan bir soru sormuştum.  Demirel’den kitabı tamamen okuduğunu belli eden bir yanıt alınca, şaşırmıştım. Son olarak, iki yıl önce görüştük. Yaşlanmıştı; ama kafa, bilgisayar gibi hızlı ve doğru çalışıyordu. Yaptığı siyasî tahminler doğruydu.”
Televizyonda dinlediğimiz,  eşi, rahmetli Nazmiye Hanım’la ilgili bir hatırası da insanı gülümsetiyor ve bozulmamış, mütevazı kişiliği hakkında bir fikir veriyor. Nazmiye Hanım, koltuk takımlarını değiştirmek istiyor. Demirel ise ‘yenisini almaya ne gerek var; Siteler’de yüzlerini değiştirelim’ diyerek buna karşı çıkıyor. Bu tartışma tam 15 gün sürüyor.  Demirel, yanında evinin anahtarını taşımazmış. Kendisine, saat kaç olursa olsun, kapıyı mutlaka eşi Nazmiye Hanım açarmış. Demirel bir gece zili çalıyor fakat açan yok! Meğerse Nazmiye Hanım bu tartışmaya oldukça kızmış ve kapıyı açmamış! Demirel o geceyi, bir arkadaşının evinde geçiriyor!
 Şimdi, zamanında o kadar eleştirdiğimiz rahmetli Demirel’in ‘kusurlarına’ bakıyoruz da, ona yönelttiğimiz birçok eleştiride ne kadar yanıldığımızı görüyoruz. Meselâ yeğeni Yahya Demirel’in Hayali Mobilya İhracatı, bu eleştirilerin başında gelirdi. Bu yolsuzluk, günümüzdekilerin yanında, ‘Çerez’ bile değildi. Yahya Demirel, bu yüzden yargılanmış ve hapis yatmıştı.
Günümüzün baş siyasî aktörleri,  ölümlerinden sonra acaba nasıl anılacaklar; doğrusu pek merak ediyoruz.
9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’i rahmetle anıyoruz..

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678