Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

ATATÜRK TEK ADAMLIĞA KARŞIYDI (1)

Eğer halkımız 16 Nisan referandumunda “EVET” derse, bir Tek Adam yönetimine geçeceğiz. Bunu sayın Başbakan da söylüyor. İktidar sözcüleri, muhalefetin eleştirilerine karşılık, Atatürk’ün de Tek Adam olduğunu iddia ediyorlar. Bunu söyleyenler, “İstiklâl Harbi sonrasında, hemen Çok Partili bir sisteme geçilerek, parti kavgaları daha o tarihlerde başlatılsaydı, acaba bu günlere gelebilir miydik” diye araştırmak zahmetine bile katlanmıyorlar. Şunu da belirtelim ki, ‘Tek Adam’ dedikleri Atatürk, Cumhurbaşkanımızın ne bugünkü, ne de anayasa değişikliği ile sahip olacağı yetkilere sahip değildi! Sakarya Savaşları sırasında O’na, Meclis’in yetkilerinin ancak sadece üç aylığına verildiğini ve Büyük Taarruz öncesi gibi çok kritik bir dönemde, Meclis’in bu yetkiyi uzatmayarak, bir krize sebep olduğunu da hatırlatalım!

O döneme yöneltilen haksız eleştirilerden biri de, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması konusundadır. Ne var ki, bu partinin kapatılmasını eleştirenler, çok derin bir çelişki içinde olduklarının farkında bile değiller! Terakkiperver Parti’nin kurucuları, AKP’nin hiç sevmediği eski İttihatçılardı! Buna rağmen bu partinin kapatılması, demokrasiye bir darbe olarak değerlendirilmektedir!  Ayrıca, Atatürk dönemini ‘Tek Parti Diktatörlüğü’ olarak suçlayanlara, o devirde dünyada Çok Partili Sistemle yönetilen ülke sayısının bir elin parmakları kadar olduğunu hatırlatmak isteriz!
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası konusunda şu önemli bilgileri paylaşalım: Partinin kurucularından biri olan Rauf Bey, kuracakları parti hakkında Ahmet Emin Yalman’ın görüşlerini öğrenmek ister. Liberal bir aydınımız olan Yalman ona, “İttihatçılara karşı ne vaziyet alacaksınız?”  diye sorar. Rauf Bey, “Onların politika tecrübeleri var,  faydalanacağız” cevabını verir. Bunun üzerine, daha önce, ‘kurulacak partinin memlekette nâzım bir murakabe rolü oynayabileceği’ inancında olduğunu söyleyen Yalman, “Bu söylediğim sözleri geri alıyorum. Hoşnutsuz İttihatçılarla işbirliği edecek bir parti, vakarlı bir nâzım kuvvet hâlinde kalamayacaktır; ihtiraslara sürüklenecektir. Siz baştakiler ne yaparsanız yapın, iktidarı bir an evvel ele geçirmek hevesi ortalığa hâkim olacaktır” der (Hasan Rıza Soyak, “Atatürk’ten Hatıralar”, s. 733).
Ahmet Emin Yalman’ın bu gerçekçi tespitleri, Terakkiperver Fırka kurucularının nasıl bir siyasî körlük ve hırs içinde olduklarını göstermektedir. Yalman, aynı tespiti, daha sonraki yıllarda Serbest Fırka için, Fethi Okyar’a da yapacaktır. Nitekim, Serbest Fırka’nın da bir anda nasıl rejim muhaliflerinin hâkimiyetine girdiği bilinmektedir!
Terakkiperver Fırka hakkında, Prof. Dr. Taner Timur da şu tespitleri yapmaktadır: “Terakkiperver Fırka, hâkim sınıfların Atatürk’e karşı tezgâhladıkları oyunun son perdesidir.  Kuruluş sebebi: ‘Rejimin diktaya doğru gitmesidir!’ Fırkanın başkanı Kâzım Karabekir Paşa’dır. Fırka programı, bir yandan devlet mekanizmasını  zayıflatmayı ve onu tam bir sınıf aracı hâline getirmeyi öngören tedbirleri sıralarken, öte yandan yabancı sermayeye (Emperyalizme) kapıları açmaktadır. Programa göre, devlet vazifeleri asgarî hadde indirilecektir” (“Türk Devrimi ve Sonrası”, s. 77)!
Düşünebiliyor musunuz? Emperyalistleri ülkeden bin bir güçlükle, daha yeni def etmişiz; toplu iğneye varana kadar her şey ithâl ediliyor; Yunan ordusu çekilirken yakıp yıkmadığı şehir ve kasaba bırakmamış; ortada ne sermaye, ne sermayedar var; Devlet mutlaka devreye girmek zorunda. Fakat Terakkiperver Fırka Kurucuları, devleti iktisadî alandan dışlayarak, ülkeyi yeniden Batı emperyalizminin hâkimiyetine sokacağı belli olan, Liberal Ekonomi siyaseti ile kalkınacağımıza; emperyalist tahakkümü kırabileceğimize  inanıyor!
11 Şubat 1925’de Şeyh Sait isyanı başlar. 4 Mart 1925’de Takriri Sükûn Kanunu kabul edilir ve ülkenin içinde bulunduğu şartlar karşısında, Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin teklifi ile Terakkiperver Fırka,  Bakanlar Kurulu Kararı ile kapatılır.
Terakkiperver Fırka İç Cephe’de bu ikiliği çıkarmasaydı ve Şeyh Sait ayaklanmamış olsaydı acaba Musul’u kaybeder miydik?
Atatürk’ün ‘Tek Adamlığı’na gelecek olursak!  Atatürk’ün amacı, fikir ve söz hürriyetinin olduğu Çok Partili bir Demokrasiydi. Ancak, savaş yorgunu ülkede, ne halkın ekonomik seviyesi ne de okur yazar oranı buna imkân tanımıyordu. Serbest Fırka denemesi ile de, Gerici Güçlerin, halkımızı iğfal ederek, kendi şahsî emelleri için kullanabilecekleri ve millî birliğimizi zaafa uğratacakları tehlikesi görüldüğünden, Çok Partili bir Demokrasiye geçmek için bir müddet daha beklenmesinin zorunlu olduğu anlaşılmıştı.  Plânlı Karma Ekonomi ile İktisadî Kalkınma gerçekleştirilecek; refah tabana yayılacak ve Köy Enstitüleri ile halkın eğitim düzeyi yükseltilerek, ağaların,  eşrafın ve tefecilerin tahakkümü kırılacaktı. Halkın refah ve eğitim seviyesi yükseldikten sonra geçilecek bir Çok Partili Hayatta,  siyaset demagoglarının ve dış güçlerin etkileri asgarî düzeyde kalabilecekti.
Atatürk’ün 12 yıl Genel Sekreterliğini yapan Hasan Rıza Soyak’ın verdiği şu bilgi de, Atatürk’ün, Çok Partili  bir demokrasiye geçmek konusunda ne kadar samimî olduğunu göstermektedir:
 “Atatürk, Mussolini ve Hitler’i ‘ırkçı diktatörler’ olarak suçlamakta; Faşizmi de Komünizmi de, memleketimizin ve milletimizin gerçeklerine, karakterine uymayan ideolojiler olarak görmekteydi.  Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri rahmetli Recep Peker, Avrupa’da; bilhassa İtalya ve Almanya’da, o zaman epeyce dedikodulara sebep olan uzun ve masraflı bir tetkik seyahati yapmıştı. Dönüşünde, yakında toplanacak olan parti kurultayına -ki, bu, Atatürk’ün hayatında toplanan son kurultaydır- arz edilmek üzere yeni bir nizamname ile çok uzun, çok teferruatlı bir program hazırlatmıştı. Bunlar, partinin Genel Başkan Vekili -fiilî Başkan ve Başbakan- İsmet İnönü tarafından da kabul ve imza edilerek partinin Genel Başkanı Atatürk’e takdim edilmek üzere bana tevdi olunmuştu. Bir akşamüstü elime geçen evrakı, acele ile biraz karıştırdıktan sonra Atatürk’e götürdüm; kısaca neye dair olduklarını, bana bizzat Başbakan tarafından verildiğini arz ettim.”
 Atatürk o gece sabaha kadar, bu programı inceler. Ertesi sabah Soyak,  huzura çıktığında, Atatürk, ona, azarlar gibi sorar: “Bu zorbalar kimlerdir?” Şaşkınlıkla kekeleyen Soyak, “Hangi zorbalar Paşam?” der. Atatürk, daha sert ve gür bir sesle: “Efendim, sen dün akşam getirdiğin kağıtları okumadın mı?” Soyak; “Biraz okumuştum Paşam!” cevabını verir. Bunun üzerine Atatürk şunları söyler: “Ha, işte orada bahsedilen bütün kuvvetleri nefsinde toplayıp tek partiyi, tabiî dolayısıyla, devleti ve memleketi kendi başlarına idare edecek olan yüksek meclisin azasını diyorum; onları kim seçecek?  Bu zorbalar heyeti, kuvvet ve salâhiyetlerini kimden ve nasıl alacak? Hayret, hayreti uzma!  Bu ne sakat düşüncedir, bu nasıl zihniyettir? Görülüyor ki, varmak istediğimiz hedef, henüz en yakın arkadaşlar tarafından bile, zerre anlaşılmış değildir. Çocuk, biz öyle bir idare; öyle bir rejim istiyoruz ki, bu memlekette bir gün Padişahlığa taraftar olanlar dahi bir fırka kurabilsinler” (“Atatürk’ten Hatıralar”, s. 61)!
Atatürk, bırakınız Tek Adamlığı; bir heyetin hâkimiyetine bile işte böyle karşı çıkıyordu! Atatürk’ün ideali, içinde Millî bir Muhalefetin de bulunacağı güçlü bir Meclis’ti.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678