Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

ATATÜRK HAKKINDAKİ YALANLAR (4)

Atatürk’ün Türk olmadığını îmâ edenlerin Türklüğünden şüphe etmek gerekir. Büyük Taarruzun başladığı tarih 26 Ağustos’tur ve bu  rasgele bir tarih değildir. Bilindiği gibi, 1071 Malazgirt Meydan Savaşı’nın tarihi de, 26 Ağustos’tur! Türk tarihini ancak bir Türk bu kadar önemseyebilir. Atatürk, Türk tarihinin destanlaştırılmasını isterdi. Faruk Nafiz Çamlıbel’e “Akın” piyesini de bu amaçla yazdırmıştı. Bu temsil, Muhsin Ertuğrul ve arkadaşları tarafından İstanbul’da 1932 yılında sahneye konulur. Cemal Granda’nın belirttiğine göre, “Atatürk 19 Şubat 1932 akşamı temsili izlemeye gelir ve çok beğenir. Muhsin Ertuğrul İstemi Han’ı canlandırmaktadır. Bir yerde ‘Tanrı su vermezse Hakan ne yapsın buna?’ deyince Atatürk’ün gözlerinden yaşlar akmaya başlar” (Cemal Granda, “Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri”,  s. 154).

Yakup Kadri, Atatürk’ün kökeni ile ilgili iddiaların arkasında, Batı emperyalizminin bulunduğunu söylemektedir. Batılılara göre, “Türkler, cengâverdir, cesurdur; fakat her türlü medenî kabiliyetten mahrumdur. Tarafgir ve müfterî Avrupa yazar ve tarihçileri, Türk Milletine arada bir büyük bir adam yetiştirmiş olmak şerefini bile vermemişlerdir. Ve nihayet, bir gün gelip, Mustafa Kemal’i de bizim elimizden almaya kalkışmışlardır. Onu, ya ana, ya da baba tarafından, Türk’ten gayri bir sürü ırklara mal etmek istemişler veya hiç değilse bu kadar yüksek bir insan örneğinin Türk dünyası gibi geri ve çorak bir muhitten çıkmış olmasına esef etmişlerdir” (“Ankara”, s. 101).
Atatürk’ün “Benim soyum Yörük Türkmen’dir” dediği bilinmektedir.  Nitekim, Atatürk’ün soyunu araştıran  Kara Harp Okulu öğretim üyelerinden Binbaşı Ali Güler,  Manastır vilâyetinin bugünkü Jupa bölgesinde, ‘Kocacık’ köyünde, Ali Rıza Efendi’nin babası Kızıl Hafız Ahmet Efendi’nin izine ulaşır. Manastır’da, “Kızıllar” olarak anılan aile, 1430’larda Anadolu’dan gelerek Selânik’e yerleşmiştir. Binbaşı Ali Güler’e göre, ailesinin Anadolu’dan geldiği yer  Karaman yöresidir. II. Murat, bölgedeki Kızıl Oğuz Türkmenlerini, Rumeli’de fethedilen Selânik, Manastır bölgesine yerleştirmiştir. Kızıllar adı da Kızıl Oğuzlardan gelmekte; bunlara ‘Kocacık Yörüğü’ de denilmektedir. Nitekim Mustafa Kemal’in dedesinin doğduğu köyün adının ‘Kocacık’ olması da bunu doğrulamaktadır.
Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım da Türkmen olup, ataları, Teselya’nın alınmasından sonra Manisa yöresinden, Sarıgöl köyüne yerleştirilen Yörüklerdendir. Zübeyde Hanım’ın ailesi  1850’li  yıllarda önce Manastır’a, daha sonra da Selânik’e  yerleşirler. Şevket Süreyya Aydemir’in belirttiğine göre, Osmanlı’nın diğer şehirlerinde olduğu gibi, Selânik’te de, Müslümanlar ve  diğer azınlıklar ayrı mahallelerde yaşarlardı. Zübeyde hanımın ailesi Ahmet Subaşı mahâllesinde oturmaktaydı (“Tek Adam”, Cilt I, s. 23).
Emekli din adamı Mehmet Ali Öz, yaptığı araştırmalar sonucunda, Atatürk’ün soy kütüğünü meydana çıkarmış. Sayın Öz’ün belirttiğine göre, Atatürk’ün büyük dedelerinden Şeyh Hasan Efendi (Molla Hasan), 1668 yılında Selânik’teki Mevlevî tekkesine Postnişin olarak atanmış; o tarihten sonra, soyundan  gelenler bu görevi yürütmüşlerdir. İlginç olan şey ise, Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın dedelerinin de, Şeyh Hasan Efendi’nin soyundan gelmesi. Yani Atatürk’ün babası ve annesi akraba!
Bu gerçeğe rağmen, Atatürk’ün Sabatay olduğunu iddia  edenler var! Amaç Türk Milleti’ni moral olarak çökertmek ve  teslim almaktır. Bu, kuşku yok ki, Türk Milleti üzerinde uygulanmakta olan psikolojik harbin bir parçasıdır! Bugün Türk Milleti olarak tutunacağımız tek dal Atatürk’tür. Atatürk’ün kökeni konusunda kuşkular yaratarak, Türk Milletini psikolojik olarak çökertmeye çalışmaktadırlar. Ülkemizdeki bir Alman vakfının temsilcisi olan Udo Steinbach’ın şu sözleri de, bu Psikolojik Harp çerçevesinde değerlendirilmelidir: “Sorun, Atatürk’ün bir Paşa fermanıyla yarattığı yapay bir ürün olan Türk devleti ve Türk ulusudur.  Sorun, Kemalizm ve Kemalizm’in ulusçuluk ilkeleridir.  Sorun, uyduruk, zorlama ve yapay Türk ulusudur.  Böyle bir ulus yoktur.  Olmadığını, Türkiye’de yaşanan Kürt-Türk, Müslüman-Lâik, Alevî-Devlet çatışmalarında görmekteyiz”(Dr. Necip Hablemitoğlu,  “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası”,  s. 166).
Diğer taraftan, şurası da bir gerçektir ki, Türkiye Cumhuriyeti, ana unsuru Türk olmakla birlikte değişik etnik kökenlerden insanların da vatanıdır ve  Sabataylar da bunlardan biridir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları hangi  etnik kökenden ya da mezhepten olurlarsa olsunlar, önemli olan, kendilerini “Türk Milleti’nin bir ferdi” hissetmeleridir. Devletin ana politikası da, etnik kimliklerin değil ana kimliğin, yani Türk Kimliğinin güçlendirilmesi olmalıdır. Esasen, anayasamızın emri de budur.  Etnik kimlik üzerine siyaset yapanlar emperyalizme hizmet ettiklerini bilmelidirler. Ayrıca şunu da belirtmeliyiz ki, insanlarımız Millî Kimliklerine değil de, Etnik Kimliklerine âşık edilirlerse, Millî Devletin sonu kaçınılmaz olur ve bu da, bu ülkede yaşayan herkes için bir felâket olur! Ne acıdır ki, bugün bu gerçeği kavrayamayanların sayısı ve etkinliği oldukça fazla gözüküyor. Bazı çevrelerin Türk Kimliğinin güçlenmesinden ödleri kopuyor. ‘Asimilâsyon var’ diye kıyameti koparmalarının sebebi de budur.
Bu Atatürk düşmanlığının sebeplerine gelecek olursak: Emperyalist odaklar bu devletin kurucusunu yıpratarak, devletimizi zayıflatabileceklerini iyi biliyorlar ve içimizdeki Etki Ajanları vasıtasıyla bunu yapıyorlar. O nedenle, şunu söyleyebiliriz ki, Atatürk’e saldıranların bir bölümü Batı’nın hizmetinde olan Etki Ajanlarıdır. Yani, bunlar Batılı ülkelerin ajanlarıdır. Bir diğer grup ise, tarih ve din bilgisi eksikliği yüzünden, Saltanat ve Hilâfeti İslâmî müesseseler zannettiklerinden, bunları kaldırdığı için, Atatürk’e kin duymaktadırlar. Emperyalist devletlerin kontrolündeki Etnik Bölücüler de Atatürk’e düşmandırlar çünkü, Atatürk’ün kurduğu Millî Devlet var oldukça, karanlık emellerine ulaşmalarının mümkün olamayacağını onlar da çok iyi bilmektedirler!
Emperyalist devletler bu coğrafyada güçlü bir Türk Devleti istemezler. Onların böyle düşünmeleri tabiîdir. Çünkü Türkler bu coğrafyayı bin küsur yıl adaletle yönetmiş bir millettir.  Bu coğrafyanın halkları bin küsur yıl Türk Barışı altında yaşadılar. Bizden sonra emperyalizmin bu coğrafyayı ne hâle getirdiğine bir bakınız. Irak, Libya ve Suriye’yi ne hâle getirdiler! Hemen her gün, Akdeniz’de boğulan Libyalı ve Suriyelilere ilişkin haberleri gazetelerle okuyoruz. Bu millet, Millî Şuûr sahibi devlet adamlarının yönetimindeki Millî Devletiyle bu coğrafyada söz sahibi olursa, Emperyalist Devletler kaos politikalarını uygulayabilirler mi?
Bu politikaların önündeki en büyük engel, Atatürk’tür; O’nun millî dış politikasıdır. Atatürk bu devletin Kilit Taşıdır. Kilit taşının önemini bilirsiniz. Köprü ve binalardaki kemerleri ayakta tutan bu taştır. Kilit taşını çekip aldığınızda o köprü ve bina ayakta kalamaz.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678