Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

ATATÜRK HAKKINDAKİ YALANLAR (3)

Atatürk’ü öldürmekle görevli bir İngiliz ajanı olan Hintli Müslüman Mustafa Sagir, İngiliz casusu olduğunun anlaşılması sebebiyle, İngilizlerin Ankara Hükümetine büyük baskılar yapmalarına rağmen, 1921 yılında Ankara’da idam edilmiştir! Mustafa Sagir sorgusunda şunları itiraf etmişti: “Lawrence, Osmanlı İmparatorluğu’nu altınlarıyla yıkmıştı! İngilizler beni de millî hükümeti tabanca ile ortadan kaldırmakla görevlendirdiler. Maksadım Mustafa Kemal Paşa’yı öldürmekti” (Kılıç Ali Bey, “İstiklâl Mahkemesi Hatıraları”, s. 102).
Falih Rıfkı Atay’ın belirttiğine göre, “Kuvay-ı Milliye devrinde, İngiliz entelijansı adına-hareketin başından ayrılmak şartıyla-, Mustafa Kemal’e büyük bir para ve İtalya’da bir villa vaad edilir” (“Çankaya” s. 454)!
Fakat bugün bile inatla, ‘İngilizlerin adamıydı’ namussuzluğu sürdürülmektedir.
Günümüzde İslâmcı kesimin pek itibar ettiği, Büyük Zafer’den sonra, İngilizlerin yardımıyla Mısır’a kaçan ve orada ölen Mustafa Sabri Efendi de, “Hilâfet ve Kemalizm” isimli kitabında, Atatürk’ün İngilizlerle işbirliği yaptığı iddiasını sürdürmüştür. Mustafa Sabri Efendi’ye göre, ‘Musul İngilizlere bırakılmış ve karşılığında İstanbul kurşun atılmadan alınmıştır! İki paralık Mustafa Kemal kuvvetinin baskısına boyun eğerek İngilizlerin, Fransızların ve sair devletlerin İstanbul’dan çekilip gitmelerini ancak Kemalistlerin idam ettiği Türk aklı kabul edebilir” (Arslan Bulut, Yeniçağ, 20.08.2013)!
Padişah Vahdettin’in, Ermeni Tehciri sebebiyle suçsuz yere, sırf İngilizlere yaranmak için idama mahkûm edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam kararını, Mustafa Sabri’nin fetvası olmadan imzalamadığını da belirtelim (Osman Selim Kocahanoğlu, “31 Mart Ayaklanması”, s. 104).
Anadolu’da kazanılan zaferden sonra, çarşafa bürünerek İngiliz elçiliğine sığınan ve oradan da Yunanistan üzerinden Mısır’a kaçan eski Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’nin, Mustafa Kemal Paşa’ya karşı olmasına Mısır aydınları tepki göstermişlerdir. 22 Eylül 1922 tarihli el-Ahram gazetesi, Mustafa Sabri’nin Mekke’ye giderken halk tarafından yuhalandığı haberini verir. Liva’ül Mısrî yazarı, bu haberi köşesinde şöyle yorumlar: “Eski Şeyhülislâm ülkemize geldiği gibi gitseydi diyeceğimiz olmazdı. Çaresizliklerini, ülkesinin başına gelen bunca belâ ve musibetlere sebep olmalarından dolayı, kalplerindeki acı ve pişmanlığa yorardık. Ama onlar böyle yapmadılar. Halkın tepkisi de onları sükunete sevk etmedi. Bilâkis pisliklerini bize bulaştırmaya çalışıyorlar” (Osman Selim Kocahanoğlu, “Kâzım Karabekir”, s. 398)!
Mustafa Kemal Paşa’ya hayranlıklarını dile getiren Mısırlı aydınlar Vahdettin’i ‘Şeytanların Emiri’ olarak nitelendirirler! Mustafa Sabri, Mısır milliyetçilerinin Mustafa Kemal Paşa’yı, İslâm tarihinin en büyük kahramanı saymalarına çok öfkelenir. Acı olan, Mısır’da bile istenmeyen Mustafa Sabri gibilerin, bu ülkede itibar görebilmesidir!
Ankara’nın, İngiliz ajanı Rahip Robert Frew’e karşı takındığı tavır da önemlidir. İngiliz Kızılhaç Cemiyeti’nin Türkiye’de temsilcisi olan Frew, Hindistan Müslümanlarının Türkiye’ye gönderdikleri giyecek eşyalarını işgal altındaki bölgelerdeki Türk göçmenlerine dağıtmaktadır. Bunların, Kemalistlerin idaresindeki yerlere dağıtılması için Frew’in Antalya’dan içeri sokulmasına Ankara hükümeti izin vermez. Sebebi, Frew’in İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin arkasındaki adam olması ve İngiliz casusu olmasından şüphelenilmesidir (Niyazi Berkes, “Türkiye’de Çağdaşlaşma”, s. 506, 620).
Gizliliği kalktığı için yayınlanan İngiliz belgelerinden anlaşıldığına göre, İngilizlerin Mustafa Kemal Paşa’yı devirmek hedefini güden birçok teşebbüsü olmuştur. İngiltere Büyükelçiliği baş tercümanı Ryan’ın Mustafa Kemal’i devirme hedefi güden birçok çalışmasının olduğu anlaşılıyor. Bu belgelerin 9 ve 17 Şubat 1921 tarihli olanları açıklandığı hâlde, 7 Şubat tarihlisi her nedense açıklanmamış (Bilâl Şimşir, “Sakarya’dan İzmir’e”, s. 247).
Mustafa Kemal Paşa’ya yönelik iddialar, karalama ve küçük düşürme gayretleri bitmek bilmez. 1932-1933 yıllarında Ankara’da ABD Büyükelçisi olarak bulunan General C.N.Sherrill, “Bir ABD Büyükelçisinin Türkiye Hatıraları” adlı kitabında, Mustafa Kemal Paşa kadar, hakkında dedikodu ve yalan haber uydurulmuş bir başka lidere rastlamadığını söyler ve bunun sebebini haset ve kıskançlıkla açıklar. Kılıç Ali Bey de anılarında, ABD Büyükelçisinin bu tespitini doğrulamaktadır. Kılıç Ali Bey Cafer Tayyar Paşa’ya, Sivas Kongresi’yle ilgili şu soruyu sorar: “Niçin bazı kimseler Mustafa Kemal hakkında neden ‘kongreye girmesin, girerse başkan olmasın fikrindeler?” Tayyar Paşa şu cevabı verir: “Mustafa Kemal’in diktatör olmasından korkulduğu için!” Kılıç Ali Bey şöyle devam eder: “Bu korkunun ne gibi bir duyguya veya görgüye dayandığını sormam üzerine hiçbir tatmin edici cevap verememişti. Veremezdi, çünkü verecek cevabı yoktu. Asıl sebep korku değil, çekememek, haset ve kıskançlıktı!”
Nitekim, Atatürk’ü, ‘Tek adam yönetimi uyguluyor’ diye suçlayan arkadaşları Kâzım Karabekir, Rauf Orbay, Dr. Adnan Adıvar; İsmet Paşa’nın Millî Şeflik döneminde, mebusluk ve büyükelçilik gibi görevleri kabul edecek; Kâzım Karabekir Paşa 1946’da Meclis Başkanlığı’na getirilecektir!
Atatürk karşıtları, her ne kadar Atatürk’ün sofrasını ‘içki masası’ olarak değerlendirseler de, o sofra, ilmî tartışmaların yapıldığı önemli bir zemindi.
Padişah Vahdettin’in de aralarında olduğu bazı karşıtları, O’nun Türk olmadığını söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir. Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa hakkında, 7 Ağustos 1920’de, şu yargılarda bulunmuştur: “Ankara’nın liderleri bu memlekette dikili ağacı olmayan; kan irtibatı veya bir rabıtası bulunmayan kimselerdir. M. Kemal menşei belli olmayan bir Makedonyalı ihtilâlci… Daha çok Sırp’a benziyor. Onlar, Bolşevik yardımına güveniyorlar. Evvelâ güdülecek siyaset, Türkiye’yi ve sonra da dünya barışını tehdit eden tehlikeyi (komünizmi) bertaraf etmek maksadıyla, Bolşevikleri Kafkasya ötesine atmak olmalı. Avrupa ile Asya arasında tampon bölgesi teşekkül etmeli. Bunlar sadece Bolşeviklerdir” (Niyazi Berkes, “Türkiye’de Çağdaşlaşma”, s. 617).
Atatürk Büyük Nutuk’da, Bizans İmparatoru ile Attilâ’nın bir konuşmasına yer verir. Bizans İmparatoru Teodos soyu ile övünmektedir. Babası ve anası Türk olan ve herhangi bir asalet unvanı bulunmayan Attilâ İmparatora şu cevabı verir: “Ben de, büyük ve asil bir milletin evlâdıyım” (Nutuk, s. 972)!
Yakup Kadri, “Atatürk ömrünün sonuna kadar bu fıkrayı ve bu sözü tekrar etmekten hususî bir haz duyardı. Sonradan, yavaş yavaş, bu söz onun ağzında ‘Ne mutlu Türk’üm diyene!’ hitabı şeklini almıştır” demektedir (Atatürk. s. 103).
Nutuk’ta, büyük Hun imparatoru Attilâ’nın bu sözlerini nakleden Atatürk de, Türklüğü ile övünen bir insandır. Nitekim şu sözler O’na aittir: “Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir.”

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678