Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

AH ŞU ‘ZALİM ESED’!

Suriye meselesi 2011’den beri gündemimizde. Ah şu ‘Zalim Esed’ yok mu? Hâlâ direniyor! Bir türlü emperyalizme teslim olmuyor! Halbuki, masa başında, ancak 3 ay dayanabileceğini hesaplamıştık!

AKP iktidarının, Suriye’ye karşı sürdürdüğü düşmanca tavır anlaşılmaz bir şekilde devam ediyor. Suriye Devlet Başkanı Esad’ın, Rusya Federasyonu’na yaptığı seyahat sırasında, Başbakan Davutoğlu, Esad’ın Suriye’ye dönmeyerek Rusya’da kalmasının çok da iyi olacağını söyleyebilmişti! Antalya’da toplanan G-20 zirvesinin kapanışında yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanımız, ‘kendi halkını katleden Esed’in Suriye’nin geleceğinde yeri olamayacağını’ ilân etti! Dışişleri Bakanımız da, Esad’ın geçiş döneminde yeri olmadığını ve ABD ile birlikte Suriye’ye bir kara harekâtı yapılacağını duyurdu. Ancak Başkan Obama bunu yalanladı! İlginç değil mi; Esad düşmanlığını bizden başka sürdüren  kimse kalmadı!
Suriye politikamız nasıl bu kadar düşmanca olabilir, anlamak mümkün değil. Esad’sız bir Suriye’nin Türkiye’nin yararına olmayacağı nasıl görülemiyor? Cemil Bayık efendi, Kandil’den, ‘Suriye üçe bölünmeli’ diye akıl veriyor! Evet, Suriye üçe bölünmeli ki, orada ABD ve İsrail’in çıkarlarına hizmet edecek bir ‘Kukla Kürt Devleti’ kurulabilsin! Bu adamlar gerçekten, Amerika’nın o toprakları kendilerine bırakacaklarına inanıyorlar mı? Bunların emperyalizmin tarihinden hiç mi haberleri yok?  Yoksa bir ‘görev’ mi icra ediyorlar?
Bütün bu yaşadıklarımızın sebebi Türkiye’nin, iktidarı ve muhalefeti ile Batı’nın yörüngesinde olmasıdır. Geçmişte Suriye  ile yaşadığımız balayının da, Ameri-ka’nın bilgisi dahilinde olduğu muhakkaktır. Graham Fuller’in, “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabında bunun  ipuçları var!
Ekonomisini küresel güçlere teslim etmeyen, güçlü bir millî devlet yapısına sahip Suriye, İsrail için de büyük bir tehditti! Suriye’nin, İsrail için tehlike arz etmeyecek bir istikrarsızlığa sürüklenmesi gerekiyordu. Batı, bunları gerçekleştirmek üzere, Suriye’de derme çatma bir muhalefet imaline girişti. Bu arada Türkiye’den de bir dostluk eli uzatıldı ve Suriye hemen bu ele sarıldı. Ortak Bakanlar Kurulu toplantısı, vizelerin kaldırılması falan! Derken, önce Başbakan Erdoğan’ın tehditleri başladı. Dışişleri Bakanı  Davutoğlu,  TBMM’de gündem dışı söz alarak, “Orta Doğu’nun değişim dalgasını yönete-cekleri ve ‘Yeni Orta Doğu’nun sahibi ve öncüsü ola-cakları” şeklinde bir konuşma yaptı.
AKP iktidarının Suriye’ye karşı bir sefer hazırlığı içinde olduğunu, iktidara yakın gazeteciler hiç çekinmeden yazabiliyorlardı. Nitekim, İbrahim Karagül’ün, Yeni Şafak gazetesinde, Nisan 2012’de yayınlanan bir yazısında bu açıkça görülüyordu: “Suriye’de rejim değişikliği kararı çoktan verilmişti. Üstelik bu karar, Türkiye-Suriye ilişkilerinin iyi gittiği dönemde bile belliydi. Türki-ye-Suriye ortak Bakanlar Kurulu toplantılarının yapıldığı dönemlerde bile birileri Türkiye’de ve bütün bölgede organizasyonlar düzenleniyor, bizle-re kadar gelip destek istiyordu. Süreç ilerletildi ve bu noktaya geldi!”
Yani,  demek ki, her şey bir plâna göre yürümüş!
Cumhurbaşkanımız ve Başbakan senkronize olarak, ‘Esed’siz bir Suriye’ söylemini dile getirmekteler. Suriye Devlet Başkanı hakkında kullanılan dil de, çok kaba ve hiç diplomatik değil.  Rusya, İran ve hattâ Çin, Suriye’nin yanında açıkça yer alırken, bizim bu işe Batı ile birlikte, bu kadar müdahil olmamızı gerektiren hangi vazgeçilmez millî menfaatimiz söz konusudur? İktidar bunu millete açıklamalıdır.
Suriye ile 1998’den itibaren iyi ilişkiler kurulmuştu. AKP iktidarı ile bu ilişkiler daha da geliştirildi. Bundan her iki ülke de büyük kazançlar elde ettiler. Ne var ki, 2011 Mart ayında Suriye’de, Batı’nın örgütlediği muhalefetin silâhlı bir isyan hareketine başlamasından sonra her şey tersine döndü. Türkiye alenen bu isyancılara yardım etmeye başladı. Angeline Jolly’nin, Suriye’den göç edenler için Hatay’da kurulan bir kampı ziyaret şovunu hatırlayınız!  Suriyeliler âdeta göçe teşvik edildiler!
Peki sonuç ne? Suriye mahvedildi. 400 bin insan hayatını kaybetti. Geniş bir coğrafyada IŞİD hâkimiyeti kuruldu. Milyonlarca Suriyeli yerinden yurdundan oldu. 2.5 milyonu kontrolsüz ve perişan bir şekilde  ülkemizde yaşıyor. Bu insanlar için 8 milyar doların üzerinde bir harcama yapmışız. Ticaretten kaybettiklerimiz belli değil! AKP iktidarının bu  aymaz siyaseti yüzünden, başımızdaki PKK belâsı Suriye’de, Amerika’nın Kara Ordusu  PYD olarak karşımıza çıktı! Suriye’nin kuzeyinde, Suriye ordusunun  terk etmek zorunda kaldığı bazı bölge-lerde, Araplar ve Türkmen-ler etnik temizliğe tabi tutularak,  Kürt kantonları kuruluyor! Bu kantonların kolaylıkla kurulmasının şımarttığı terör örgütü, Güneydoğu’da birçok yerde özyönetim uygulaması başlatmaya cesaret edebildi! Ve bizim teşvikimizle, Esad’a cephe alan Türkmenler de şimdi zor durumdalar! Hâlbuki, Türkmenlerin Suriye yönetimi ile bir sorunları yoktu. Düşününüz ki, bir Türkmen Generali, Suriye Genelkurmay Başkanı olabilmekteydi!
Suriye’nin, istikrarsızlaştırılmasının Suriye’ye ve ülkemize bedeli şimdilik bunlar! Tabiî bunun bir de ahlâkî tarafı var. Sınır komşumuz Müslüman bir ülkeye yaptıklarımız, vicdanların kabul edeceği şeyler değil. Peki, Esat giderse kazancımız ne olacak?
Saddam’ı ve Kaddafi’yi devirmek için de ne yalanlar söylenmişti. Emperyalizm bunu hep yapar; normaldir. Peki, bir Müslüman ülke nasıl bu haydut devletlerin izinde yürütülür?  ‘Saddam’ın kimyasal silâhları var’ demişlerdi. 2003’teki Irak harekâtının temel gerekçesi buydu. Yalan çıktı. Önce ABD Genelkurmay Başkanı Powel bu yalan için özür diledi. Bu yıl da, eski İngiltere Başbakanı Blair, Irak harekâtı için  özür açıklaması yaptı!
Bugün aynı yalanları Esad rejimi için duymaktayız!
Televizyonda,  Suriye’yi çok iyi tanıyan, gazeteci Fehim Taştekin’i dinliyoruz. Mart 2011’deki, muhaliflerin ilk silâhlı eyleminden sonra, İstanbul’da toplanılıyor. Fehim Taştekin de, bir gazeteci olarak bu toplantıya katılmış. Fakat, toplantıyı organize edenler, onun da delege olmasını istiyorlar. Taştekin o kongrede yaptığı konuşmada, muhalif hareketi şu dört yanlıştan kaçınmaları için uyarıyor: Etnikçilik, 2.  Mezhepçilik, 3. Şiddet, 4. Dış müdahale!
Kongre, yayınladığı bildiriye, Taştekin’in bu önerisini de koyuyor. Fakat ilerleyen aylarda, Suriye muhalefeti bunların hepsini ihlâl ediyor! Çünkü bu muhalefet, bütünüyle dış kontrol altında! Yani, Suriye muhalefeti o kadar da masum değil.
Amerika, Suriye’yi parçalamaya karar vermiş. Suriye’nin parçalanması, Türkiye’nin de toprak bütünlüğünü tehlikeye sokacak! Suriye’de Rusya ve İran’ın da  varlığı var. Hele Rusya artık iyice işin içinde. ABD ve Rusya bölgede âdeta bilek güreşi yapıyor. Peki, bizim kiminle birlikte olmamız gerekir?  Suriye’yi bölmek isteyen güçlerle mi? Yoksa Suriye’nin bütünlüğünden yana olan güçlerle mi? Batı bizi, Rusya ile kapıştırarak bunu önlemeye  çalışıyor! Rusya karşıtı gösterilere katılanlar, nasıl bir oyuna alet edildiklerini görmelidirler.
İktidar sıkıştıkça, Amerika’ya daha çok taviz veriyor! İncirlik’e,  F 15C  uçakları getirildi. Pentagon’un açıklamasına göre, bu uçakları Amerika’dan biz istemişiz!  Bu uçaklar Suriye sınırımızı koruyacakmış! Kime karşı? Rusya’ya ve  İran’a karşı!  Çin’le uzun menzilli füze anlaşması iptal edildi;  güvenliğimiz Amerika’ya emanet!
1 Mart 2003’de tezkerenin reddedilmesinin doğru olmadığını savunan eski Genelkurmay Başkanımız İlker Başbuğ, bugün İran ve Türkiye ‘Evet’ demedikçe bir Kürt devletinin kurulamayacağını söylüyor ve Türkiye’nin İran’la birlikte hareket etmesini istiyor. Sadece İran’la mı? Rusya ile, Irak ile ve  Suriye ile birlikte hareket etmemiz gerekmez mi? Suriye meselesi kolaylıkla çözülür; yeter ki, Suriye yönetimine  muhalif güçlere yardım yapılmasın. Ancak ne var ki, ne iktidarın ve ne Meclis’teki muhalefet partilerinin Amerika’ya rağmen, Türkiye’nin yüzde yüz menfaatine olan bir politikayı savunmaları mümkün!
Türkiye büyük bir ülke. Güçlü bir orduya sahibiz. Bütün bu güçlükleri aşabiliriz. Fakat önce ‘Amerika, Avrupa Birliği ne der?’ diye dert etmeyecek millî bir siyasî  iradeye ihtiyacımız var.
Türkiye’nin acil ihtiyacı, Kuvayı Milliye Ruhu’ndan beslenen, yıpranmamış isimlerle halkın karşısına çıkacak diri bir muhalefet partisidir.  22.11.2015

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678