Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

7 HAZİRAN’DA NE OLUR?

Medya ve anket kuruluşları, işbirliği hâlinde, AKP, CHP, MHP ve HDP üzerinde yoğunlaşmış bir durumda! Hele, HDP konusundaki algı yönetimi daha da müthiş ve ne yazık ki, oldukça da etkili oluyor! Bazı AKP muhalifleri, HDP’nin barajı geçmesi hâlinde, AKP’nin tek başına iktidar olamayacağını ve anayasayı değiştirecek bir çoğunluğa ulaşamayacağını zannediyorlar! Hâlbuki, bu iki partinin de amacı anayasayı değiştirmek!
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını değiştirerek, Anayasadan Türk Kimliğini ve Türk Milleti kavramlarını çıkarmak, Türksüz bir devlet yapısı oluşturmak bu iki partinin ve Büyük Orta Doğu Projesi’nin de amacı değil mi? Hazin olan şey CHP’nin de, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığını savunarak bu çizgiye düşmesidir.
Bu partilerin hepsi açılım sürecini destekliyor. Üst Aklın önümüze koyduğu Açılım Sürecinin, ülkemizin bölünme süreci olduğunun hâlâ daha anlaşılamaması ve buna tepki gösterilmemesi gerçekten endişe vericidir.
İktidar sözcüleri, bu devletin Türk Milleti adı ile kuruluşunun yanlış olduğunu söyleyebilmekte; Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Batı toplumlarında, özellikle Almanya ve İtalya’da milliyetçilik birleştirici olmuştur. Türkiye’de ise milleti bölmüştür” diye konuşabilmektedir!
Bu anlayışa sahip AKP iktidarı, dünyada eşi benzeri görülmedik bir iş yaparak, silâh bırakmayan terör örgütü ile müzakere masasına oturmuştur! Bu sayede, 13 yıl önce bitme noktasına gelen terör örgütü bugün, Doğu ve Güneydoğu’da tek hâkim güç hâline gelmiştir ve devletimize kafa tutmaktadır! Terör örgütü Doğu ve Güneydoğu’da köy köy gezerek, HDP’ye oy vermeyecek olanları tehdit ediyor!
Bu şartlar altında özgür ve demokratik bir seçimden söz edilebilir mi?
‘HDP’nin barajı geçmesi, demokrasimiz ve ülkemiz için büyük bir kazanım olacakmış!’ Medyanın ‘ayarlanmış’ kalemleri bizim saf demokratları buna inandırmaya çalışıyor. Şu iyi bilinmelidir ki, eğer HDP barajı geçerse, müthiş bir psikolojik üstünlük sağlayacak ve arkasına alacağı bu destekle, Türk Milletinden ayrı olarak bir Kürt Milletinin varlığını kabul ettirmek için her yola başvuracaktır. Bu mücadelede yalnız olmadıklarını, Batılı ‘Dostlarımızın’ bütün güçleriyle arkalarında olduğunu hatırlatırız!
Bu bakımdan, HDP hakkında bazı hatırlatmalar yapmayı yararlı görüyoruz. Ellerinde hiçbir kanıt olmadığı hâlde, bu partinin sözcüleri, 1915 yılındaki Ermeni tehcirinin bir ‘Soykırımı’ olduğunu iddia etmekte ve Türkiye’nin ‘Soykırımı’ tanımasını istemektedirler. HDP’nin, seçim bildirgesinde de ‘ “Soykırım ve katliam yapılan halklardan devlet adına özür dilenecek” denilmektedir!
Burada yalnız, ‘Ermeni Soykırımı’nın kast edildiği zannedilmesin; HDP sözcüleri tarafından, değişik zamanlarda ‘Kürtlere, Yezidilere, Süryanilere ve Rumlara da soykırımı yapıldığı’ iddia edilmiştir!
HDP Şişli örgütünün, İstiklâl Harbimizin başladığı tarih olarak kutladığımız 19 Mayıs’ı, Yunanistan’ın yaptığı gibi, “19 Mayıs Pontus Rum Soykırımı Anma Günü” olarak ilân ettiğini; 353 bin Rum’un öldürüldüğünü ve 1 milyon 250 bin Rum’un mübadeleyle sürgün edildiğini iddia ederek, “Bu acı hepimizin” açıklaması yaptığını da hatırlatalım!
Yunan işgalini ve Yunan ordusunun Anadolu’yu boşaltırken yaktığı köy ve kasabaları, yaptığı katliamı görmezden gelen bu parti, vatandaşı oldukları Osmanlı Devleti’ne ihanet ederek, işgalci Yunan ordusu ile işbirliği yapan Rumları haklı; vatanını savunan Türkleri ise suçlu göstermektedir.
Mübadele meselesine gelince; Anadolu’daki Rumların mübadelesini isteyen bizzat Yunan Başbakanı Venizelos’tur. İnsan biraz tarih okur!
Türk Milleti’nin acılarına ve sevinçlerine bu kadar duyarsız olan bu parti nasıl Türkiye Partisi olabilir?
HDP sözcüleri, bizi Ermenilere soykırımı yapmakla suçlarken, bir Alman Parlamenter bakınız bu soykırımı iddialarına nasıl tepki göstermiş.
Alman Hükümetinin ortağı CDU üyesi Dr. Johannes Henrich, Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) Ermeni meselesiyle ilgili tavrını protesto ederek, partisinden istifa ediyor! “90 yıldır, Ermeni tarihçileri ile bilim insanlarının, yaşanan olayları bilinçli ve tek taraflı olarak dünya kamuoyuna sunduğunu” ifade eden Dr. Heinrich, yaptığı açıklamada özetle şunları söylemiş: “Bütün bunları yaparken bir cümleyle de olsa katliamlarda kaç Müslüman’ın öldürüldüğüne, ki, bu kesimin kaybı dehşet verici düzeydedir; değinme zahmetinde bulunmamaları düşündürücüdür. Ülkemde, politikacıların ve medyanın tek taraflı ve dar çevreden olaylara bakışı beni çok üzüyor. Şayet kesinlikle bir ‘soykırım’ deyimi kullanmak isteniyorsa, neden iki ‘soykırım’ olmuştur demekten kaçınıyorlar?”
HDP barajı geçerse, demokrasimizin güçleneceği yalanlarına inananlara, medyada pek yer bulamayan şu hadiseyi de hatırlatmak isteriz: Yeni Diyarbakırspor’un Denizli ile yaptığı maçta, hakem Diyarbakırspor aleyhine penaltı kararı verince takımı sahadan çeken kulüp Başkanı, ligden çekilme kararı veriyor ve bir ‘Kürdistan Ligi’ kuracaklarını ilân ederek, bölge kulüplerini toplantıya çağırıyor!” Zihniyet işte bu!
Şuna emin olunuz ki, eğer HDP barajı geçerse, AKP iktidarının en büyük destekçisi olacak ve bu güzel ülkenin bölünme senaryosu daha bir hız kazanacaktır. Ayrıca terör örgütü ile açıkça işbirliği hâlinde olan HDP’nin seçimlere katılabilmesinin demokrasiyle, demokratlıkla bir ilgisinin olmadığını da belirtmeliyiz. Dünyanın hiçbir ülkesinde bir terör örgütü ile organik ilişki içinde olan bir partinin seçimlere katılması mümkün değildir. Bunun bizden başka bir örneği de yoktur.
‘7 Haziran’da ne olur?’ sorusuna gelince; AKP kazansa bile büyük güç kaybedeceği açık. Bu da nefes almamızı sağlayacaktır. Asıl mücadele 7 Haziran’dan sonra başlayacaktır. Bu seçimler üzerindeki en büyük gölge, anti demokratik yüzde on barajıdır. Vatandaşlarımız bu baraja aldırış etmeyerek, ‘Barajı geçemeyecek olan partilere oy vermeyin; oyunuz ziyan olmasın’ propagandasından etkilenmeyerek, gönüllerinden geçen partiye oy vermelidir. Çünkü, menfi propagandanın hedefi olan partiler meselâ bir Saadet Partisi, bir Vatan Partisi ve Yurt Partisi Meclis’te temsil edilse, Meclis bu taze kanla çok daha dinamik bir hâle gelmez mi?
Diğer taraftan, şunu da ifade edelim ki, Batı’nın ekonomik ve siyasî vesayetine karşı çıkmayan NATO’cu, ABD’ci ve AB’ci siyasî partiler Türkiye’nin hiçbir meselesine kalıcı çözüm üretemezler. Türkiye bu vesayetten ancak, 1930’ların Tam Bağımsızlıkçı ruhunu yeniden yakalayarak ve bölge devletleri ile ekonomik ve kültürel ilişkilerini geliştirerek kurtulabilir. Bu bakımdan, Vatan Partisi’nin Suriye, İran ve Mısır’la yaptığı temasların ve AB’ye karşılık; Mısır, İran, Azerbaycan, Irak, Suriye ve Lübnan’ın yer alacağı Batı Asya Birliği Projesinin önemli olduğunu vurgulamak isteriz. Bu bize, Atatürk’ün Bölge Merkezli siyasetini ve Sadabat Paktı’nı hatırlatıyor! Türkiye’yi düze çıkaracak siyaset, bu Millî Ekseni benimsemek zorundadır.
Kıblesi Batı olan siyaset bu millete hiçbir şey veremez.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678