Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

YENİDEN SADABAT PAKTI (9)

Eğer, geleceğe doğru emin adımlarla yürümek istiyorsak; Emperyalist Devletlerin ülkemizi ve bölgemizi, kendi menfaatlerine göre şekillendirmesini ve bölgemizin yeniden kan gölüne dönmesini önlemek istiyorsak, yeniden, Atatürk’ün Sadabat Paktı Ruhu’nu benimsememiz ve başta Rusya olmak üzere bölge devletleri ile ilişkilerimizi geliştirmemiz şarttır. Fakat bu yetmez; içeride de bazı önemli hamleler yapılması gerekiyor.
Bunu biraz açalım: Avrupa’nın bile terk ettiği, kamuya ait işletmelerin özelleştirilmesi nedeniyle, devletin ekonomideki etkinliği büyük ölçüde azalmış; ekonomimiz dışa açık bir hâle gelmiştir. Bunun sonucu olarak da, sadece bu yıl cari açığımız 60 milyar dolara yaklaşmıştır! Bu nedenle artık özelleştirme ısrarından vazgeçilmeli; Atatürk’ün Millî Ekonomi Modeli benimsenmeli (Plânlı Karma Ekonomi); ‘Yerel Yönetimleri Güçlendirmek’ adına, Millî Devlet yapımızı zayıflatacak idarî tasarruflardan vazgeçilmeli; Atatürk’ün Millî Eğitim Modeli örnek alınarak, Eğitimin Cemaatlere Teslimi Projesi derhâl durdurulmalıdır.
Bir Vatan Savunması verdiğimiz ve bu savunmanın ancak güçlü bir İç Cephe ile başarılı olabileceği idrak edilerek, İç Cephe’yi zayıflatacak uygulamalardan kaçınılmalı; iktidar ‘Devleti Kendi İdeolojisi Doğrultusunda Şekillendirmek’ anlayışını terk etmelidir.
Unutmayalım ki, bugün karşı karşıya olduğumuz ABD’nin Asimetrik Taarruzunun panzehiri, önce, güçlü bir İç Cephe; sonra da Bölge Devletleriyle ittifaktır.
Türkiye AB’ye de muhtaç değildir. Aksine, AB Türkiye’ye muhtaçtır. Ekonomist Bartu Soral’ın belirttiğine göre, Gümrük Birliği ile kurulan bağımlılık ilişkisi nedeniyle, son on yılda, AB’ye karşı 181 milyar dolar açık vermişiz!!!
Batı Hegemonyasından kurtulduğumuzda, önümüzde 5-600 milyonluk bir Pazar olduğu görülecektir ki, Batı Asya İttifakı bu bakımdan çok önemlidir. Rusya, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Azerbaycan, İran, Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan ve hattâ Mısır’la, Askerî-Siyasî ve Kültürel ilişkilerimiz tasavvur edilemeyecek boyutlara ulaşabilir. Yeter ki, bu ülkelere güven vermeyi başarabilelim. Yeter ki, mezhepçilik siyasetinden vazgeçelim. İşte o zaman Tahran, Tebriz, Şam, Halep, Kerkük, Musul, Bağdat, Amman, Beyrut Türklerin; İstanbul, İzmir, Mersin, Hatay Arapların olacaktır!
Sadabat Ruhu işte budur. Yeni Osmanlı da budur! Batı, işte bundan korkmaktadır.
Ey Batıcılar! Ey ‘Yeni Osmanlıcılar!’ Bunları artık görün!
Batı ve içimizdeki işbirlikçileri, Türkiye’nin bu doğrultuda bir politika takip etmesini önlemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Fakat bütün bunlar boşuna gayretlerdir; yeter ki, Atatürkçü-Ulusalcı-Milliyetçi ve Muhafazakâr aydınlarımız ve siyasetçilerimiz Batı Asya İttifakının önemini kavrasınlar.
Bu ittifak daha yeni yeni gelişirken, özellikle, siyasetçiler üsluplarına her zamankinden daha çok dikkat etmelidirler. Bu meyanda, sayın Devlet Bahçeli’nin Musul ve Kerkük’e plâka numarası vermeye kalkması gibi hamasî davranışların sadece, Türkiye’ye duyulan güveni sarsacağı ve Irak’la gelişen dostane ilişkileri yaralayacağı bilinmelidir. Hele, sayın Bahçeli’den sonra, BBP Genel Başkanı sayın Destici’nin, ‘fethedilecek topraklara’ Kırım’ı da dahil etmesi aklımızla alay etmekten farksızdır!
Peki, bu Muhterem Rusya ile savaşmadan Kırım’ı acaba nasıl alacak? Bu uçuk fikirler ekranlarda nasıl dillendiriliyor anlamak mümkün değil.
Tekrar edelim: Kırım’ı, Halep’i, Kerkük’ü ve Musul’u almaya niyetlenmek hayâtın gerçeklerine aykırıdır. Ayrıca, böyle uçuk bir hevesin dile getirilmesinin bile, ülkemiz ve bölgemiz için çok hayatî bir öneme sahip olan Batı Asya İttifakı’na büyük bir darbe indirmek anlamına geleceği ve böyle bir gaflete düşmenin, Emperyalist Devletleri çok mutlu edeceği bilinmelidir.
Yaşadığımız bunca acı tecrübeden sonra, Atatürk’ün gerçekçiliğini değil de; bize bir imparatorluk kaybettiren Enver Paşa’nın maceraperestliğini benimsemek, bu millete yapılacak en büyük kötülüktür.
Milletimizin, -bazı kendini bilmezler hariç-, Aziz atamızı çok sevdiği muhakkak. Nitekim iktidar da, Atatürk karşıtlığının oy kaybettirdiğini gördü! 10 Kasım’da Aziz Atamızı andık. Fakat Atatürk’ü ne kadar tanıyor, O’nun gerçek fikirlerini ne kadar biliyoruz? Buna bugün, her zamankinden çok ihtiyacımız var.
Atatürk’ün şu sözlerini herkes ve özellikle, Milliyetçi-Ulusalcı ya da Atatürkçü olduklarını söyleyenler aslâ unutmamalıdırlar:
“Bizim açık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasî yöntem, ‘Millî Siyaset’tir. Dünyanın bugünkü genel şartları ve yüzyılların kafalarda ve karakterlerde biriktirdiği gerçekler karşısında hayâlperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin dediği budur. Bilimin, aklın ve mantığın dediği budur. Milletimizin güçlü, mutlu ve sağlam bir düzen içinde yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle Millî bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin iç örgütlerimize tamamen uyumlu ve müstenit olması lâzımdır. Millî Siyaset dediğim zaman, kast ettiğim mana, şudur: Millî sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak, varlığımızı koruyup milletin ve ülkenin gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak; gelişigüzel, ulaşılamayacak emeller peşinde milleti uğraştırmamak ve zarara uğratmamak; medenî dünyadan, medenî ve insanî muamele ve karşılıklı dostluğu beklemektir” (Nutuk, Türk Tarih Kurumu yayını, Cilt II. s. 585).
Atatürk, hem Batı ile hem de Doğu ile, birbirlerinin bağımsızlığına saygılı, seviyeli ilişkiler kurmuştu. Fakat asıl dayanak noktası Doğu’ydu. Nitekim, daha 1930’lu yıllarda, bölge devletleri ile ‘Konfederasyonlara Gidecek’ güçlü ilişkiler kurulmasını işaret ettiğini belirtmek isteriz.
Suriye ile ilişkilerimizin iyi olduğu dönemdeki, AKP iktidarının Şamgen tasavvurunu hatırlayınız. Yani vizelerin kaldırıldığı bir Orta Doğu Coğrafyası! Buna diğer Orta Doğu ülkeleri ve Balkanlar niye katılmasın? Bu coğrafyadaki köklü; şan ve şeref dolu tarihimiz, Cumhuriyet sayesinde kazandığımız birikim, böyle bir işbirliğinin gerçekleşmesine yetecektir. Yeter ki, Batı’nın o aşağılık vesayetini kırabilelim; bölge devletleri ile işbirliğini geliştirelim.
Bu işbirliğinin önemini Batıcı aydınlarımız anlayabilmiş değil! PYD eski Eş Başkanı Salih Müslim bakınız bu konuda neler söylüyor: “Türkiye’nin Rusya ile ortak hareket etmesi tabiî ki, bize zarar verir ama, Türkiye’nin Suriye ile işbirliğine yönelmesi bizi felç eder” (Amiral Soner Polat, Aydınlık, 6.11.2017)!
Bizim bu coğrafyadaki varlığımız, Osmanlı ile başlamamıştır. Buna rağmen, bazı akademisyenler ya da siyasetçiler ekranlarda, Orta Doğu’daki hâkimiyetimize esas olarak, Yavuz’un, Memlük Ordusu’nu, 1516’da Mercidabık ve 1517’de Ridaniye savaşlarında yenmesini esas almaktadırlar ki, bu doğru değildir. Orta Doğu coğrafyasındaki hâkimiyetimiz bin iki yüz yılın üzerindedir. ./…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678