Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

RUSYA DÜŞMANLIĞININ ARKASINDA BATI VAR! (2)

Ne acıdır ki, Komünizm Tehdidi ve Hür Dünya masalları ile, yıllarca, Amerika’nın vesayetinde kaldık ve bu yüzden büyük bedeller ödedik. 27 Mayıs’tan sonra, Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Kruşçev’den Cemal Gürsel’e gelen 28 Haziran 1960 tarihli mesajdaki şu tespitler, aynı zamanda, Atatürk’ten sonra takip edilen Türk dış siyasetinin, ne kadar basiretsiz olduğunu da göstermektedir: “Eğer, Türkiye tarafsızlık yolunda kalmış olsaydı, kuşkusuz memleketlerimiz arasında en içten ilişkiler kurulmuş olacaktı. Bu durum, ülkelerimize yalnızca yararlar sağlayacaktı. Türkiye’nin kendi imkânlarını, büyük giderler gerektiren askerî hazırlıklar için değil, memleket ekonomisinin kalkınması ve halkının refahı için kullanması imkânı doğacaktı” (Doğan Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 1591)!
Bugün, Rusya ile dostluk ilişkileri gelişirken; Batı’ya hizmet eden algı mühendisleri yine devrededir! ‘Bir emperyalist devletten kurtulup, bir başka emperyalist devletin kucağına mı oturacağız?’ gibi akıl dışı söylemlerle, Rusya ile gelişen dostluk ilişkileri baltalanmak isteniyor. Ne yazık ki, emperyalizmin ne olduğunu bilmeyen sade vatandaşlarımız da, bu algı mühendislerinin manipülâsyonlarından etkileniyorlar.
Öncelikle şu çok iyi bilinmelidir ki, Türkiye, İngiltere ile 1838’de imzalanan Serbest Ticaret Antlaşmasından bu yana (kimilerinin, o kahrolası önyargıları yüzünden bir türlü anlayamadıkları Atatürk dönemi dışında), Batı tarafından sömürülmektedir. Bizi sömüren; bu ülkenin millî bütünlüğünü hedef alan Rusya değil; Batı’dır. Batı dün bize Sevr’i dayatmıştı; günümüzde de, barış ve demokrasi sosuyla süsleyerek, önümüze, Büyük Orta Doğu Projesi’ni koymuştur! 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsünün arkasında Batı’nın olduğu; Rusya’nın ise bizim yanımızda durduğu unutulmamalıdır.
Ülkemiz, Atatürk’ün ölümünden sonra, ilki 23 Şubat 1945’te Amerika ile imzalanan İkili Antlaşmalarla ve NATO üyeliği ile, Rusya’nın değil; Amerika’nın vesayetine sokulmuştur. Rusya da bizim gibi, Batı emperyalizminin saldırısı ile karşı karşıyadır. Polonya, Romanya, Ukrayna, Estonya, Litvanya ve Letonya’nın Rusya’dan nasıl koparılıp; Batı’nın vesayetine sokulduklarını ve Rusya’nın nasıl kuşatılmak istendiğini; daha dün, Polonya-Rusya sınırına Amerikan birliklerinin yerleştirildiğini hatırlatalım!
20 Aralık’ta Moskova’da yapılan Rusya, Türkiye ve İran Dışişleri Bakanlarının toplantısından hemen önce, 19 Aralık’ta Moskova’da Rus ve Alman üst düzey istihbaratçılar bir toplantı yapıyorlar. Akşam 19 sularında, Karlov suikastı gerçekleşiyor. Aynı akşam, önemli bir Rus diplomatı olan Petr Poshikov Movkova’daki evinde; Putin’in çok yakın bir dostu da arabasının içinde ölü bulunuyor! Akdeniz’deki Rus Uçak Gemisine inerken denize çakılan savaş uçağını ve Sovyetlerin dağıldığı tarih olan 25 Aralık’ta, Soçi açıklarında düşen, Kızılordu Korosunu taşıyan uçağı hatırlayalım! Uçağa elektronik müdahale yapıldığı iddiaları var! Buna rağmen, ‘Türkiye’nin parçalanması konusunda Rusya ve Amerika ile anlaştı’ kara propagandası ile Türk-Rus dostluğu dinamitlenmek isteniyor. Amerika’ya rağmen Moskova mutabakatının gerçekleştiğini ve bunu sindiremeyen Obama’nın, 35 Sovyet diplomatını sınır dışı ettiğini de unutmayalım!
Putin, Obama’nın bu kışkırtıcı tavrına karşı, hiçbir ABD diplomatını sınır dışı etmeyeceğini; Trump’ın tavrını bekleyeceğini açıkladı ve Moskova’daki yılbaşı eğlencelerine, ABD diplomatlarının çocuklarını davet etti!
24 Aralık tarihinde, Kanal A Haber’de, sayın Putin’in başdanışmanlarından, ‘Generaller Generali’ diye adlandırılan, Orgeneral Leonid Ivaşhov ile, Moskova’da yapılan bir mülâkatı dinledik. Sayın Ivaşhov, Fethullah Gülen’in örgütlenmesinin bir dinî cemaat olmadığını; bir Gladyo yapılanması olduğunu belirtti ve Amerika’nın Irak operasyonundan sonra Suriye’yi; daha sonra İran, Türkiye ve sonra da Rusya’yı parçalamak plânlarından söz etti. “Irak’ta niçin sessiz kaldınız?” sorusuna, “Rusya’nın yaşadığı Gorbaçov ve Yeltsin ihanetini hatırlatarak, Rusya bunlardan kurtulduktan sonra kendine ancak gelebildi” cevabını verdi.
Rusya da bizim gibi, Amerikan emperyalizminin tehdidi ile karşı karşıya. Buna rağmen, Batı’nın etki ajanları, Rusya’yı da ’emperyalist bir güç’ olarak göstermek gayreti içindeler! Amerika’nın Ankara Büyükelçisi de bu çabanın içinde! Büyükelçi John Bass, Rusya konusunda bakınız bizi nasıl ‘uyarıyor’: “Rusya hükümeti uluslararası sınırları değiştirmek ve başka bir ülkenin bir kısmını ilhak etmek amacıyla son yıllarda askerî güç kullanmış olan tek Avrupa hükümetidir.”
Sayın Büyükelçi, Kırım’ın Rusya’ya katılmasını kast ediyor olmalı. Ancak, Kırım’daki hadise bir ilhak değil; gönüllü bir katılmaydı! Uluslararası Hukuk ihlâllerinde sabıkası en kabarık ülkenin, şimdi çıkıp bizi Rusya’nın yayılmacılığı konusunda uyarması kara mizah değil de nedir? Afganistan, Bosna, Irak, Libya ve Suriye’de yaşananların sorumlusu uzaylılar mıydı? Biz çok safız ya, Amerika’nın ‘Hür dünyanın koruyucusu olduğu’ masallarına tam 70 yıl inandık; Amerika’yı dost; Rusya’yı düşman belledik ya; Kırım üzerinden, ‘Soğuk Harp dönemindeki Rusya düşmanlığı gafletimizi’ diriltmeye çalışıyor! Ya Mehmet Ocaktan’ın Karar gazetesinde, II. Dünya Harbi sonrasındaki, Rusların ‘çılgın taleplerini’ hatırlatmasına ne diyelim?
Kırım konusunu hatırlayalım: Kırım’ı bizden 1774’de Çarlık Rusya’sı almıştı. 1950’li yıllarda, Ukrayna Sovyetler Birliği ile birlikteyken, Kruşçev Kırım’ı Ukrayna’ya bırakmıştı. Sovyetler dağıldıktan sonra bu Rusya’ya güç durumda bıraktı. Çünkü Karadeniz’de nerede ise bir tek limanı kalmamıştı. Ayrıca, Amerika’nın kışkırtmalarıyla Ukrayna Rusya’dan uzaklaşınca; zaten halkının çoğunluğu Rus kökenli olan Kırım; Rusların bir manevrası ile Rusya’ya katılma kararı aldı. ABD Büyükelçisi, bizim Kırım konusundaki hassasiyetimizi kışkırtıyor. Amacı tabiî ki, Kırım üzerinden, Türk-Rus ilişkilerine gölge düşürmek. Milliyetçi arkadaşlarımız bu oyuna herhâlde gelmeyeceklerdir.
İktidar, Kırım krizinin başlangıcında, Ukrayna ile birlikte hareket etse de, Avrasya Yerel Yönetimler Birliği’nin 27 kişilik bir heyetle, Aralık ayında yaptığı Kırım ziyareti çok önemli bir adımdır. Bu ziyaretin ‘hükümetin bilgisi dışında yapıldığı’ düşünülebilir mi? Nitekim, Hürriyet’te yayınlanan bir haberden, Kırım Türkleri Hareketi’nin lideri Remzi İlyasov’un, Türk heyetin Kırım ziyaretini, “Türkiye’nin, yarımadanın Rusya’ya geçiş statüsünü tanımaya yönelik ilk adımı olarak” değerlendirdiğini öğreniyoruz.
Bu ziyaret medyada pek yankı bulamayan önemli bir gelişmedir ve Batılı ‘dostları’ rahatsız etmesi tabiîdir. Bizi, ‘Rusya’nın topraklarımız için bir tehdit olduğu’ konusunda uyaran sayın ABD Büyükelçisi ve Rusya’nın II. Dünya Harbi sonrasındaki ‘tehditlerini’ hatırlatan içimizdeki Amerikancılara, El Bab’ta; DEAŞ’la kanlı bir savaş sürdürürken, Amerika’dan ve ‘Uluslararası Toplum’dan en küçük bir destek göremediğimizi; Rusya’nın bize hava desteği verdiğini; Obama’nın “Suriye’deki savaş 30 yıl sürer” açıklamasına karşın, Rusya ve Türkiye’nin garantörlüğünde ateşkesin sağlandığını hatırlatırız! Kim dost kim düşman meydanda değil mi?
Rusya ile ilişkilerimizin düzelmesinden sonra yaşanan gelişmeleri değerlendirememek için ya Batı’nın adamı olmak ya da kör olmak gerekir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678