Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

REFERANDUMDA NE YAPACAĞIZ?

Sayılı gün çabuk geçiyor. 16 Nisan geldi çattı. Pazar günü sandık başındayız! Öncelikle sandığa gitmenin bir vatandaşlık görevi olduğunu belirtelim. Peki, sandıkta ne yapacağız? Tabiî ki, herkes kendi kararını kendisi verecek. Temennimiz, milletimizin tercihini, ‘parti bağımlılığını ve yandaş medyanın yarattığı psikolojik baskıyı aşarak’, hür vicdanı ile ve ülkemizin menfaatlerini göz önüne alarak vermesidir.
Referandum propagandası süresince, iktidar sözcüleri, “Tek Adam Yönetimi” eleştirilerine karşılık olarak, Atatürk’ün de Tek Adam olduğunu, O’nun da benzer yetkilere sahip olduğunu dillendirdiler. Bunun doğru olmadığını, Atatürk’ün, Cumhurbaşkanı olarak, yetkilerinin son derece sınırlı olduğunu yazmıştık. Atatürk, bu referandumla, Cumhurbaşkanına verilecek olan yetkilerin hiçbirine sahip değildi. Atatürk’ün Meclis’in feshi anlamına gelen, seçimleri yenileme yetkisi yoktu. Milletvekillerini Atatürk belirlemiyordu. Sadece bazı isimleri hükümete öneriyordu.
Atatürk’ün Ordumuzu, sınır ötesine gönderme yetkisi yoktu. Yeni anayasada Cumhurbaşkanına, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek yetkisi tanınmış! Bu çok tehlikeli bir yetki değil mi? Böyle önemli bir konunun Meclis’te görüşülmesi gerekmez mi? Eğer bu yetki 1 Mart Tezkeresi sırasında var olsaydı, tezkerenin Meclis’te görüşülmesine gerek olmadan, Cumhurbaşkanı tek başına 90 bin Amerikan askerinin Güneydoğu’ya yerleşmesine karar verebilecekti! Meclis’in bu tezkereyi reddetmiş olduğunu hatırlatalım!
Bu değişiklikle, Cumhurbaşkanına kararname çıkarmak ve 6 ay süre ile olağanüstü hâl ilan etme yetkisi veriliyor!
İnternete girip, anayasa değişiklikleri ile ilgili değerlendirmeleri lütfen okuyun. Cumhurbaşkanının Eyalet Sistemine bile geçebileceği iddiaları var!
Bu değişikliklerle, Cumhurbaşkanına gerçekten de olağanüstü yetkiler veriliyor. O zaman sormak lâzım: Meclis’e ne gerek var? Üstelik, bu kadar işlevsiz bir duruma düşecek olan Meclis’in milletvekili sayısı 550’den 600’e çıkarılıyor! Ayrıca şunu da hatırlatmak gerekir ki, bu kadar büyük yetkilerle donatacağımız bu iktidarın geçmişi çok büyük hatalarla dolu!
Fethullah Çetesi’nin devlet kurumlarındaki örgütlenmesinin vahim boyutları meydana çıktığında, sayın Cumhurbaşkanının, bunda sorumlulukları olduğunu kabul ederek, “Allah ve millet bizi affetsin” sözlerini hatırlatırız!
Bu konuda, Ergenekon suçlaması nedeniyle yurt dışına kaçmak zorunda kalan eski AKP milletvekili Turan Çömez’in, 1 Nisan 2017 tarihli Sözcü gazetesindeki mülâkatı mutlaka okunmalıdır. Sayın Çömez, özetle şunları söylüyor: “Ömür boyu hapis artı, on beş sene daha hapisle yargılanıyordum bu davadan. Davanın bütün detayları, dosyaları elimde. Ne sahtecilikler yaptıklarını bizzat yaşayan biriyim. Ve o dönemde, sayın Erdoğan’a bir mektup yazdım. Ergenekon olaylarının en aktif olduğu dönemde, bizzat kendisi babamı arayıp görüşmek istemiş. Mektubumun son paragrafı şudur: ‘Bugün, ahlâksız bir çete, namuslu, yurtsever insanlara zulmetmekte ve sen bu zulümden, sadece bu insanları sevmediğin için hazzetmektesin, mutlu olmaktasın. Ama, şu tarihî lâfımı lütfen unutma: Bir gün gelecek, bu ahlâksız çete aynı zulmü sana yapacak. Ve o gün, bugün yaptıklarından pişman olacaksın!” Yıl 2009!
Turhan Çömez daha sonra şöyle devam ediyor: “Türkiye’de bugün her dört gençten biri işsiz. Bu çok acı veren bir şey. Ama, Türkiye’nin asıl problemi bu değil. Maalesef toplumlar arasına çok büyük bir mesafe sokuldu. Bu, düşmanlığa dönüştü. İkincisi, ciddî bir beyin göçüyle karşı karşıya Türkiye. Bana gelen hekim, iş adamı, akademisyen, kariyer sahibi insanın haddi hesabı yok. Oysa bu insanlar Türkiye’nin sosyal sermayesi. Üçüncüsü; Türkiye artık bu korku iklimi ile beraber gerçek bir hukuk devleti olma özelliğini kaybetti. Biz 2001’de yola çıkarken, ‘yöneten ve denetleyen bir demokrasi’ dedik. Türkiye denetlemeyen bir otokrasiye doğru gidiyor.”
Sayın Çömez, Fethullah Çetesi yüzünden uzak kaldığı ülkesi için, samimî endişelerini böyle dile getirmiş. Hepimiz için önemli bir uyarı değil mi? Eğer, referandumda EVET oyları fazla çıkarsa, ülkemiz bir Tek Adam yönetimine geçecek. Her şeye bir tek kişi karar verecek! Peki, tek kişi yanılırsa ne olacak? Bunun nelere mal olacağını düşünmek gerekmez mi? Nitekim, bizzat iktidar sözcüleri, Fethullah Çetesi’nin devletteki örgütlenmesi konusunda, “Aldatıldık” demediler mi? Ya tekrar aldanırlarsa!
İktidar, geçmişte yaptığı büyük yanlışları telâfi etmekte zorlanırken; Cumhurbaşkanına olağanüstü yetkiler verilmesi istenmektedir!
Cumhurbaşkanımızın bu yetkilerle donatılmasına “EVET” diyecekler için bazı hatırlatmalarda bulunmak isteriz.
1 Mart 2007 tarihinde, Kanal Türk televizyonunda yayınlanan bir programa katılan DSP-MHP-ANAP Koalisyon Hükümetinin Dışişleri Bakanı olan Şükrü Sina Gürel, “ABD’nin Irak’a bir askerî harekât düzenleyeceği belli olduğu için, kendi hükümetleri döneminde, 2002 yılında, Cumhurbaşkanının Başkanlığında Çankaya köşkünde toplanarak, ABD’den önce, Irak’ın 50 km. derinliğine, bir kolordu ile girmek kararı aldıklarını” açıklamıştı! Koalisyon Hükümeti, bu harekâtı gerçekleştiremedi. Çünkü, Devlet Bahçeli’nin isteği üzerine, Erken Seçim yapılmış ve AKP iktidara gelmişti!
Amerika 2003 yılında, Irak Harekâtını başlattı. Fakat biz Ordumuzu Irak’a sokamadık! Barzani’nin Kerkük’teki Nüfus ve Tapu dairelerini yağmalamasını ve nihayetinde de Kerkük’ü işgalini ve nüfus yapısını değiştirmesini seyrettik! Hâlbuki, Irak’ın kuzeyinde 3 milyonun üzerinde bir Türk varlığı vardı. Türkiye, Amerikan işgalinden sonra, Irak’taki kargaşayı öne sürerek, Irak’ta yaşayan soydaşlarının can ve mal güvenliklerini korumak amacıyla, Türkmenleri silâhlandırarak, Barzani’nin heveslerine bir set çekebilirdi. Bu yapılmadı. Fakat, dostumuz olan Suriye’de, muhalif güçlerin Amerika’nın teşvikleri ile ayaklanmalarından sonra, Esat’a karşı savaşmak üzere Sultan Hamit ve Sultan Murat tugaylarını biz örgütledik! Peki, hangisi doğruydu? Irak’taki Türkmenleri örgütleyerek, Barzani’nin Kerkük’ü işgalini engellemek mi? Yoksa, dost Suriye ile ilişkileri bozarak, orada huzur içinde yaşayan Türkmenleri silâhlandırmak mı? Bu yanlış siyasetin sonunda bugün Kerkük’te, PKK’lıların korumasında Barzani’nin bayrakları dalgalanıyor!
Suriye’ye gelince; “Esat gitsin” takıntısının bize nelere mal olduğunu hatırlatmaya gerek var mı? Ya, bugün yaşadığımız yalnızlık!
Bir tek dostumuz kalmadı!
Sandıktan “Hayır” çıkması, iktidarın özeleştiri yapmasını sağlayabilir. Bu da ülkemiz için iyi olur. Fakat eğer “EVET” çıkarsa, iktidar milletten aldığı bu güçle daha büyük yanlışlar yapabilir; milletçe çok büyük bedeller ödeyebiliriz. Bizden uyarması!

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678