Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

ÖNCE ATATÜRK’Ü DOĞRU ANLAYALIM!

Atatürk’ün Bölge Merkezli bir siyaset benimsediğini bu sütunlarda defalarca dile getirdik. İktidar, bugün de, şartların zorlamasıyla, gönülsüzce de olsa, Avrasya’ya yönelirken ne tuhaf bir çelişkidir ki, buna en başta Atatürkçüler karşı çıkıyorlar! CHP’den, “Bizim yönümüz 1071’den beri Batı” itirazları geliyor! Atatürkçü olduklarını zannedenlere Atatürk’ün Batıcı değil, bir Avrasyacı olduğunu hatırlatalım! Atatürk, CHP’ye hâkım olanlar gibi Liberal Demokrat değildi; Anti Emperyalistti, Milliyetçiydi, Devletçiydi, Avrasyacıydı! CHP’nin bilinçli üyeleri, partilerinin, ‘Özüne’, yani Kemalizm’e dönmesi için baskı yapmadıkça, CHP’nin iktidar seçeneği olması mümkün değildir. Ne yazık ki, CHP bu son kurultayında, -parti tabanına rağmen- özüne dönmeyi reddetmiştir! Sayın Ümit Kocasakal’ın adaylık açıklamasındaki ve sayın Muharrem İnce’nin Kurultay konuşmasındaki içerikli uyarılar, CHP delegelerinde yankı bulmamıştır. Çünkü, CHP ideolojisini kaybetmiştir. Sayın Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanına, “İstediğin televizyon kanalında karşıma çık, tartışalım” diye meydan okuyordu; fakat kendisine Uğur Dündar’ın yaptığı, ‘diğer adaylarla birlikte bir televizyon programına katılması’ teklifine cevap bile vermedi! Kurultaya “Adalet ve Cesaret” ismi verilmişti fakat kurultayda adaletten eser yoktu! Sayın Muharrem İnce’nin adaylığının engellenmeye çalışılması, partiye hâkim olan ‘Menfaat Odaklı Siyasetin’ çok hazin ve çok çirkin bir göstergesidir. Sormak durumundayız: Kendi içinde adalet olmayan bir parti ülkeye nasıl adalet getirecek?
Bu kurultay, CHP’den umut bekleyenleri büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştır. Kurultayın gerçek kazananı Recep Tayyip Erdoğan’dır; olağanüstü bir gelişme olmadıkça, 2019’u garantilemiştir. Her zaman söylediğimiz gibi, iktidarın en büyük gücü, karşısındaki ne yaptığını bilmeyen muhalefettir. Eğer CHP, özüne dönmeyi, ALTI OK’u yeniden kılavuz edinmeyi sağlayacak bir yapısal değişikliği başarabilseydi, millet için bir umut olabilir; bir seçenek olarak görülebilir ve AKP’yi zorlayabilirdi. Ne yazık ki, CHP çok uzun zamandan beri ALTI OK’un modası geçtiğine inananların hâkimiyetindedir.
CHP’nin ALTI OK’a bakışına ilişkin bir bilgiyi tekrar paylaşalım: 2001 yılında, Şarık Tara tarafından düzenlenen geleneksel yemeklerin sonuncusunun onur konuğu olan Baykal’a, yemeğe katılan işadamlarının: “Çok güzel şeyler söylüyorsunuz ama ah şu ALTI OK olmasa” mealinde sözler söylemeleri üzerine Baykal cevap olarak, iş çevrelerinin yüreklerine su serpen şu konuşmayı yapacaktır: “Buna takılıp kalmayın; o ALTI OK bizim aile fotoğrafımız. Odamızın en saygın yerinde asılı, ona dokunmayız. Ama o ilkeleri bugünün çağdaş anlayışına göre yorumluyoruz!”
CHP Genel Başkanına göre, Atatürk ilkelerini günümüzün çağdaş anlayışı ile kaynaştıracak olan hedeflere bakar mısınız: “Avrupa Birliği’ne girmek, Pazar ekonomisine sahip çıkmak, ihracatın önündeki engelleri kaldırmak, girişimcinin önünü açmak, yatırımları kolaylaştırmak, yabancı sermayeyi ülkeye çekmek” (Tufan Türenç, Hürriyet, 28.12.2001)!
İşte bu anlayışla bugünlere gelindi. Sayın Baykal’ın o tarihlerde savunduğu anlayışın yanlış olduğunu, bugün bizzat TÜSİAD dile getirmekte fakat CHP aynı yanlış anlayışı ısrarla sürdürmektedir! TÜSİAD’ın görüşlerini özetle tekrar hatırlatalım: “Liberal Demokratik Düzenin eşitlik ve adalet getirmediği, sadece Batı’nın emperyalist politikalarına hizmet ettiği iddiaları birçok ülkede güç kazanıyor. Dünyanın ağırlık merkezi batıdan doğuya doğru kayıyor. Bu sadece ekonomik güç açısından değil, siyasî ve askerî güç açısından, hattâ kültürel açıdan da batının hegemonyasını zayıflatıyor; doğunun değerleri giderek yükseliyor. Geçen sene dünyada en hızlı büyüme sağlamış ülkelerin pek azında Liberal Ekonomi ve Politika İlkelerinin geçerli olduğunu görüyoruz. Çin, devlet güdümündeki ekonomilerin bir gün mutlaka çökeceği inancını yerle bir etti. Liberal Demokrasi, hukuk devleti ve piyasa ekonomisinin tüm dünyaya barış ve refah getireceği beklentisinin boş çıktığını itiraf etmek durumundayız!”
Bu ne demektir biliyor musunuz? Türkiye’nin 1945’den sonra Plânlı Karma Ekonomi siyasetini terk ederek, Batı’nın telkinleriyle, Serbest Piyasa Ekonomisine geçmesinin çok vahim bir hata olduğunun itirafıdır. Bugün daha da vahim olan şey ise, bu gerçeğin, siyaset kurumu tarafından hâlâ daha idrak edilememiş olmasıdır. Ne yazık ki, ne iktidarın ve ne de Ana muhalefet partimizin bir Millî Ekonomi programı var! Türkiye 2002 yılından bu yana Kemal Derviş’in belirlediği ekonomik politikayı uyguluyor!
Bir yandan siyasetteki bu tıkanıklık, diğer yandan İç Cephe’nin bu dağınıklığı ve Suriye ve Irak’taki ülkemizi ciddî boyutlarda tehdit eden terörist yapılar çok büyük sorunlar olarak karşımızda durmaktadır. Bugün, bir türlü adını koymasak da, Amerika ile savaş hâlindeyiz! Ne yazık ki, 1945’lerden itibaren Amerika ile kurulan ilişkiler, bu Haydut Devletin, devletimizin her kademesine nüfuz ederek, millî reflekslerimizi büyük ölçüde aşındırmasına yol açmıştır. Bu yüzden, 1991’den sonra Irak’ın Kuzeyinde gerçekleştirilen terörist yapıya gerekli müdahaleler zamanında yapılamamıştır. AKP iktidarı, 2011 yılında Suriye’de başlatılan iç savaşta -Irak’ta yaptığımız vahim hatadan ders almayarak- Amerika’nın yanında saf tutmuştur! Bu vahim hatanın neticesi olarak, bugün güney sınırımızda Amerika’nın ‘Kara Ordum’ dediği PKK (PYD) Suriye Devleti yerine sınır komşumuzdur! Bu vahim hata yüzünden bugün Afrin’e operasyon düzenlemek durumundayız! Suriye Ordusu, Şam’ı korumak için sınırlarımızdan geri çekilmek zorunda kalmasaydı, PKK Afrin’de bu tahkimatları yapabilir miydi? Ne var ki, bu gerçeklere rağmen, hâlâ daha, Suriye Devleti ile işbirliğine karşı çıkılmakta ve Suriye’nin sözde toprak bütünlüğü savunulmakla birlikte, Federasyona kapı aralayacak bir zihniyet içinde olunduğu izlenimini veren açıklamalar yapılmaktadır! Meselâ, Millî Savunma Bakanı sayın Canikli’nin, Meclis’te, “Afrin’de harekâttan sonra ne yapılacak?” sorusuna, Cerablus’ta olduğu gibi, buranın da ÖSO’nun kontrolüne verileceğini belirtmesi, bu konudaki birçok örnekten sadece biridir.
Suriye topraklarında ÖSO hâkimiyetine izin vermemiz, Amerika’nın kurduğu PKK Kantonlarını da meşrûlaştırmaz mı? Bugün içinde bulunduğumuz kaostan tek çıkış yolu, Atatürk’ü doğru anlamak ve rehber edinmektir. Osmanlı’nın çöküşünde denenmiş OSMANLICILIK, İSLÂMCILIK gibi fikirleri yeniden, kurtuluş yolu olarak benimsemek, İç Barışın gerçekleşmesi için Merkezî Devletin yetkilerini Yerel Yönetimlere dağıtmak, Bütün Şehir uygulaması ile Vali ve Kaymakamların yetkilerini tırpanlamak; Federasyondan medet ummak yeni felâketlerin kapısını aralamaktan başka bir yarar getirmez. Cumhuriyetle kurulan Üniter Devlet yapımız titizlikle korunmalıdır.
Atatürk’ün sesine kulak verelim!Yıllar önce, yaptığı şu gerçekçi tespite bakar mısınız: “(…)Milletimizin güçlü, mutlu ve sağlam bir düzen içinde yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle Millî bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin iç örgütlerimize tamamen uyumlu ve müstenit olması lâzımdır. Millî Siyaset dediğim zaman, kast ettiğim mana, şudur: Millî sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak, varlığımızı koruyup milletin ve ülkenin gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak; gelişigüzel, ulaşılamayacak emeller peşinde milleti uğraştırmamak ve zarara uğratmamak; medenî dünyadan, medenî ve insanî muamele ve karşılıklı dostluğu beklemektir” (Nutuk, Türk Tarih Kurumu yayını, Cilt II. s. 585).
Bu uyarı, aynı zamanda büyük Atatürk’ün bu ülkeyi yönetecek olanlara vasiyetidir; takip etmemiz gereken yol haritasıdır.

NOT: Bölücülere destek anlamına gelen Türk Tabipler Birliği’nin bildirisi yanlıştır. Fakat Cumhurbaşkanının, Barolar Birliği’ni de ekleyerek, bu kurumlardaki “Türk ve Türkiye isimleri kaldırılsın” demesi daha büyük bir yanlıştır. Karayolları Genel Müdürlüğü’nün kısaltılmış ismi TCK idi. Yani Türkiye Cumhuriyeti Karayolları! Artık KGM! Yani Karayolları Genel Müdürlüğü! Daha önce de, kamu kurumlarındaki TC isimlerinin kaldırılmak istendiğini ancak tepkiler üzerinde vazgeçildiğini hatırlatırız! AKP ne yapmak istiyor? Nedir bu Türk alerjisi?

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678