Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

II. ABDÜLHAMİD; EZBERLER VE GERÇEKLER (3)

Tarihçi Sinan Meydan, Doğan Avcıoğu’nun “Türkiye’nin Düzeni” kitabından örnekler vererek, II. Abdülhamid’i eleştiriyor. Doğrudur Avcıoğlu, 1968’de ilk baskısı çıkan bu kitabın bazı bölümlerinde, II. Abdülhamid’i eleştirmektedir. Fakat, Doğan Avcıoğlu, 1974’de ilk baskısı yayınlanan “Millî Kurtuluş Tarihi” isimli kitabında II. Abdülhamid’i övüyor! Yazarımız herhâlde bu kitabı okumamış olmalı!
Sultan Abdülhamid’in Pan-İslâmcı siyaseti de, Abdülhamid karşıtları tarafından yoğun bir şekilde eleştirilmektedir. Hâlbuki, Doğan Avcıoğlu ve Prof. Niyazi Berkes gibi, Türk solunun iki saygın isminin II. Abdülhamid’in Pan-İslâmcı politikasına bakışları oldukça farklıdır. Doğan Avcıoğlu, “Abdülhamid’in Pan-İslâmist siyasetini, başarılı bir dış politika aracı olarak kullandığını” belirtmektedir ( “Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 51).
Prof. Niyazi Berkes’in değerlendirmesi de şudur: “Realist bir politikacı olan Abdülhamid’in Pan-İslâmcılığı Arap şeyhlerine, mehdîlere, Mısır hidivlerine, Mısır ve Suriye Arap, Yemen ayrılıkçılık akımlarına karşı çevrilmiş bir Pan-İslâmcılıktır. Bunların dışındaki çevrelere karşı yaptığı hareketler, Osmanlı İmparatorluğu dışındaki büyük İslâm dünyasında Osmanlı hilâfetinin prestijini sağlayacak eylemlerdi” (“Türkiye’de Çağdaşlaşma”, s. 356)!
Doğan Avcıoğlu’nun, İttihat ve Terakki’nin ünlü isimleri Enver, Talât ve Cemal Paşa’yı kast ederek, yaptığı şu değerlendirme de anlamlıdır: “Bu büyük devlet adamları, Tanzimat ve 1838 Ticaret Antlaşmasıyla Türkiye’de, İngiltere ve Fransa ile Rum ve Ermeni kompradoru egemenliğini kuran Tanzimat Paşaları olacaktır! Abdülhamid bu politikaya karşı çıkmıştır” (Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 95, dipnot)!
Tarihçi Sinan Meydan, 1881 Muharrem Kararnamesi ile Düyûn-u Umumiye’nin kurulmasını ve demiryollarının yabancılara yaptırılmasını eleştiriyor!
Bu, Abdülhamid karşıtlarının çok yaygın bir eleştirisidir. Fakat nedense, Düyunu Umumiye’ye nasıl gelindiği üzerinde pek durulmaz! Hâlbuki, Osmanlı Devleti 1838 yılında İngiltere ile imzalanan Serbet Ticaret Antlaşması ile (Baltalimanı diye anılır) Batı Kapitalizminin Açık Pazarı durumuna gelmişti. Bir de üstüne üstlük, 1854 yılında Batılıların kendi çıkarları için başlattıkları Kırım Harbi’ne katılmış ve bu harbin masraflarını karşılamak için ilk defa Dış Borç alınmış ve bundan sonra artık Osmanlı Devleti borç almadan yaşamayamayan bir devlet hâline gelmişti. Nitekim, Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesinin bir önemli sebebi de, 1875 yılında, Dış Borç Faizlerinin Ödenememesidir!
Sultan Abdülhamid tahta çıktığında devlet bir borç batağındaydı. Devletin varlığını sürdürebilmesi için Düyûn-u Umumiye’nin kurulması bir zorunluluk olmuştu. Fakat burada görmezden gelinen ya da bilinmeyen bazı önemli gerçekler var!
ABDÜLHAMİD’İN DIŞ BORÇLARDA YAPTIRDIĞI İNDİRİM!
Prof. Sina Akşin, Abdülhamid’e önemli eleştiriler yöneltmekle birlikte, devlette israfa son verdiğini belirtmek erdemliliğini de göstermiştir. Şu tespit ona aittir: “Abdülhamid’in hakkını vermek lâzım. Kendisinden önceki padişahlara bir takım üstünlükleri de var. Bir tanesi şu: Öncekiler su gibi para harcıyorlardı ve devleti batırdılar. Abdülhamid ise cimri denecek kadar tutumlu bir adam. Kendisi de servet edinmeye çalışıyor ve istibdat rejimi sayesinde bütün harcamaları da kontrol altına alıyor. Diyeceksiniz ki, zaten atı alan Üsküdar’ı geçmiş; Düyûn-u Umumiye kurulmuş. Yine de bu tutumluluğu bir artı puan olarak görülebilir” (Bilim Ütopya Dergisi, 2013 Kasım sayısı).
Prof. Sina Akşin’in yayın koordinatörü olduğu Türkiye Ansiklopedisi’nde, verilen bir bilgiden, Sultan Abdülamid’in, ‘Batı’lı alacaklı devletlerle yaptığı sıkı bir pazarlık sonucu, 252 milyon lira olan borçlarımızın 106 milyon Osmanlı lirasına indirilmesini sağladığını’ da öğreniyoruz (Prof. Sina Akşin, “Türkiye Tarihi”, Cilt III, s. 168)!
Prof. Vahdettin Engin de, Osmanlı arşivlerinde bulunan yeni belgelerden anlaşıldığına göre, II. Abdülhamid’in alacaklı devletlerle büyük bir pazarlık daha yaptığını ve bu pazarlık sırasında, bir Yahudi Devleti kurma peşinde olan Siyonist Thedor Herzl’i de kullandığını ve bu amaçla Avrupalı devletler nezdinde yaptığı teşebbüslerden yararlandığını; 1902 yılında, alacaklı devletlerle anlaşarak, 75 milyon lira tutarındaki borçları 32 milyon liraya indirmeyi başardıktan sonra Herzl’le görüşmeyi kestiğini belirtmektedir (Prof. Vahdettin Engin, (“Pazarlık”, s. 136).
Ne var ki, Sultan Abdülhamid’in 32 milyon liraya indirdiği dış borçlar, İttihatçılar ülkeyi terk ettiklerinde 400 milyon liraya çıkmıştı!
Prof. Sina Akşin ve Prof. Vahdettin Engin, Abdülhamid’in dış borçlarda yaptırdığı büyük indirimleri yazadursunlar; günümüzde kimi taihçiler ve yazarlar, Abdülhamid’in borçlanmayı sürdürdüğünü söyleyebiliyorlar!
Bunlara bakılacak olursa, Abdülhamid iç piyasayı yabancı mallara ardına kadar açmış! Hâlbuki, bunun esas sebebi, 1838’de İngiltere ile imzalanan Baltalimanı Serbest Ticaret Antlaşmasıdır.
Bağdat Demiryolu, Hicaz Demiryolu ve Anadolu Demiryolları onun eseridir. Demiryollarının önemi hakkında hatıralarında şunları söylemektedir: “Bağdat demiryolu sayesinde eskiden mevcut olan Avrupa Hindistan ticaret yolu tekrardan işe yarar hâle gelecektir. Eğer bu yol Suriye ile Beyrut, İskenderiye ve Hayfa ile de irtibat kurmak üzere birleştirilirse, yeni bir ticaret yolu ortaya çıkmış olacaktır. Bu yol imparatorluğumuz için sadece iktisadî bakımdan büyük fayda temin etmekle kalmayacak, aynı zamanda oralardaki kuvvetimizi sağlamlaştırmaya da yarayacağından askerî bakımdan da çok ehemmiyetli olacaktır. Anadolu demiryolu, mürteci olduğumu, inkılâplara düşman olup, memlekete sokmak istemediğimi söyleyenlere, bunun aksini ispat eden en iyi delildir. Rus harbi sarsıntısından bir dereceye kadar kurtulduktan sonra, bütün kuvvetim ile Anadolu demiryolunun inşaatına hız verdim. Bu yolun gayesi Mezopotamya ve Bağdat’ı Anadolu’ya bağlamak, İran körfezine kadar ulaşmaktır. Yolun kat ettiği vilâyetlerin getirdiği kazanç seneden seneye artmaktadır. Eskiden tarlalarda çürüyen hububat şimdi iyi sürüm bulmaktadır. Eskiden nakliyat deve sırtında yapılırken bir ton buğdayın Eskişehir’den Haydarpaşa’ya nakli 300 kuruşa mal olurdu şimdi 70 kuruşa gelmektedir. Çok eskiden beri hayâl ettiğim Hicaz demiryolu nihayet hakikat oluyor. Hicaz demiryolu için lüzumlu paraları bütün dünyadaki Müslümanlardan ve bilhassa Hintlilerden topladık. Mekke demiryolu, bizim hâlâ inkişaf edebilecek kabiliyette olduğumuzu ve işimize mani olmak için her türlü çareye baş vuran İngiltere’yi muvaffakiyetsizliğe uğratabileceğimizi ispat etti” (Nurer Uğurlu, II. Abdülhamid’in Hatıra Defteri”, s. 257, 262, 284).
Müslümanların bağışlarıyla yapılan Hicaz Demiryoluna Sultan Abdülhamid, 50 bin lira bağışlayarak, bağışlara öncü ve örnek olmuştur (Bilim ve Ütopya Dergisi, Kasım 2013, s. 35).
Sultan Abdülhamid’in değer verdiği Sadrazamlarından, 5 yıl Sadrazamlık görevinde bulunan ve bu görevi ölümü ile sona eren Halil Rıfat Paşa, “Gidemediğin yer senin değildir” sözünün de sahibidir. Sivas Valiliği sırasında Kuzey ve Doğu Anadolu’yu birbirine bağlayan yollarda onun büyük payı vardır. Abdülhamid kara yollarına da büyük önem vermiştir. Bizim, Giresun Şebinkarahisar arasındaki dağı oyarak Deliklitaş Tünelini kazma kürekle yaptıran da Halil Rıfat Paşa’dır.
Sinan Meydan, Abdülhamid’in demiryollarını yabancılara yaptırmış olmasını eleştiriyor! Demiryollarını yapacak teknik adamımız var mı yok mu diye düşünmüyor! Ayrıca demiryolu sayesinde, İstanbul’a Anadolu’dan gelen buğday maliyetinin nasıl düştüğü de söylenmiyor!./…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678