Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

AKP KAYBEDECEK GİBİ!

CHP Cumhurbaşkanı adayını Muharrem İnce olarak belirledi.  Doğrusunu söylemek gerekirse CHP’nin adayı, sanki, CHP’lilerden daha çok AKP’ye dert olmuştu! Israrla, sayın Kılıçdaroğlu’un aday olması gerektiğini söyleyip durdular. Aslında adayın bu kadar geç açıklanması bir bakıma, CHP’ye propaganda imkânı da sağlamış oldu.  Kamuoyu bir ay bu konu ile meşgul edildi. Ve ilginçtir ki, CHP’nin muhtemel adayı üzerinde yaptıkları spekülâsyonlarla, bu propagandaya en fazla AKP yetkilileri ve yandaş basın hizmet etti!

Sayın İnce’nin adaylığından önce, dört partinin kurduğu “Millet İttifakı” üzerinde biraz duralım. 16 Nisan tarihli yazımızda, AKP-MHP’nin kurduğu “Cumhur İttifakı”nı etkisiz kılabilmek için, CHP’nin de İYİ Parti, Saadet Partisi ve Vatan Partisi ile ittifak yapması önerisinde bulunmuştuk. İttifak gerçekleşti.  Fakat ne var ki, Vatan Partisi’ni bunun dışında tuttular ve yerine Demokrat Parti’yi aldılar! Bize göre, bu ittifakta, dinamik gençlik örgütü ve her konuda savunduğu millî politikalarla Vatan Partisi’nin de bulunması, ittifaka  güç  katardı. Hattâ biz, sayın Prof. Haydar Baş’ın ve sayın Saadettin Tantan’ın da bu ittifakın içinde yer almalarını arzu ederdik. Fakat bu hâliyle bile, Millet İttifakı’nın milletimizin teveccühünü kazanacağını umduğumuzu belirtmek isteriz.

Muhalefetin “Çatı Aday” konusuna gelecek olursak; CHP ve Saadet Partisi’nin Abdullah Gül isminde bu kadar ısrar etmelerini doğrusu anlayabilmiş değiliz. Sayın  Gül,  2003’ten bu yana, bulunduğu makamlardaki icraatı nedeniyle, Atatürkçü-Ulusalcı kesimlerde aslâ tasvip görmeyen bir isimdir. Hele, o meşhur 2 Nisan 2003 tarihli, ABD Dışişleri Bakanı Powel’la imzaladığı,  o yüz karası 2 sahife 9 maddelik anlaşma metni ortadayken, böyle bir ismin ‘Çatı Adayı’ olarak düşünülmesi bile ürkütücüdür. CHP’nin ve millî duruşunu takdir ettiğimiz Saadet Partisi’nin, bu kadar ısrarla bu ismin arkasında durmaları izaha muhtaçtır. Fakat ne ise ki, sayın Meral Akşener’in kendi adaylığında ısrar etmesi nedeniyle Gül’ün saf dışı olmasından sonra, CHP bu defa sayın Muharrem İnce’nin adaylığını açıklamak durumunda kaldı.  Sayın İnce’nin, 4 Mayıs günü, Ahmet Taner Kışlalı salonunda yaptığı konuşmadaki performansı, bu defa sayın Cumhurbaşkanının ve AKP’nin işinin gerçekten de oldukça zor olacağını göstermektedir. Elbetteki, rakip sadece sayın Muharrem İnce değil; yüz bin imzayı rahatlıkla aşan sayın Meral Akşener, sayın Karamollaoğlu ve sayın Perinçek de Cumhurbaşkanı adayı  oldular. HDP’nin Cumhurbaşkanı adayı sayın Demirtaş da sayın Erdoğan için tam bir handikap. Bu defa sayın Erdoğan’ın karşısında çetin cevizler var.  Bunun korkusu iktidar kanadını iyice sarmış olmalı ki, iktidar partisinin, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın katıldığı ilçe kongreleri bile canlı olarak yayınlanırken, hak, adalet ve ahlâk değerlerimiz hiçe sayılarak,  muhalefetin mitingleri görmezden geliniyor! AKP Adaleti’nin nalıncı keserinden bir farkı yok.  Yalnız bana, yalnız bana!

Bu arada, sayın İnce’yi adaylık beklentilerine uygun bulmayanları da gerçekçi olmaya davet ediyoruz. Bizim beklentimiz sayın İlhan Kesici’nin aday olmasıydı.  Fakat ya Abdullah Gül’ün Çatı adaylığı gerçekleşseydi! Ya Ekmeleddin İhsanoğlu gibi bir isim tepeden inme önümüze konsaydı! Ne yapalım ki, siyasetimizin yapısı bu! İdealimize, beklentimize uygun adaylar yok diye, küsecek değiliz herhâlde. Biz bu yapıdan, her şeye rağmen, öncelikle, Tek Adamlık Sultasına  son verecek, ülkeyi normalleştirecek bir Cumhurbaşkanının ve Meclisin çıkması gayreti içinde olmalıyız. Bu partilerin içinde olmayan muhaliflerin yapmaları gereken, Millet İttifakını Millî Rotada tutma gayreti içinde olmaktır.

Millet İttifakı ilk defa, güçlü bir iktidar seçeneği olarak, bir başarı umudu yaratmıştır. Bu ateşe odun atalım ki, canlansın; su dökmeyelim!

Sayın Muharrem İnce’nin adaylığının CHP’ye yüksek bir moral kazandırdığı muhakkak. Teşekkür konuşması sırasında, ‘Buradan önce bir yere gideceğini sonra da ilk Meclis’e gideceğini’açıklaması üzerinde de durmamız gerekiyor. Sayın İnce’nin gideceği yer Hacı Bayram Camisi’ydi. Atatürk, Cuma’ya rastlatılan 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin açılışından önce, Cuma namazını Hacı Bayram Camisi’nde kılmıştı. Sayın İnce de aynısını yaptı. Bunlar güzel ve anlamlı mesajlardı. Fakat, biz, sayın İnce’nin I. Meclis’i ziyaretinden sonra dosdoğru Anıtkabir’e gitmesini beklerdik. Bunu sonraya bırakmamalıydı.

Sayın İnce’nin, tüm Türkiye’nin dinlediği o teşekkür konuşmasını yaparken, gideceği yerin Hacı Bayram Camisi olduğunu açıklamamasını da önemli buluyoruz. Öyle anlaşılıyor ki, sayın İnce, din istismarı yapmadan,  din istismarcılarını etkisiz kılmayı da başaracaktır.

Burada şunu da belirtmek isteriz ki, din istismarcılarının bu kadar etkili olabilmelerinin temel nedeni, aydınlarımızın büyük bir çoğunluğunun lâikçi bir anlayışı benimseyerek, dine karşı mesafeli durmalarıdır. Bu vahim yanlış, Kur’an’daki dini bilmeyen Müslüman milletimizin büyük ölçüde din istismarcılarının ağına düşmelerine sebep olmuştur. Şimdi,  bu silâhın, bu kesimlerin elinden alınması, siyasetin de gerçek zemininde  yapılmasını sağlayacaktır. O zaman siyasetçiler millete, ülke için neler yapacaklarını anlatacaklardır; milletimiz de ‘vaadleri ile yaptıklarını kıyaslayarak’ tercihini yapacaktır. Zaten yüce Peygamberimiz de Müslümanlara, “İnsanlarla ilişkilerinizde, onların ibadetlerine değil, amellerine bakınız” diye bizi uyarmıyor mu? Dinimiz,  Salih amel olmadan iman  etmiş sayılmayacağımızı buyurmaktadır. Yani, bir Müslüman için ‘inandım’ demek ve İslâmiyet’in şeklî ritüellerini eksiksiz yerine getirmek yetmiyor; bir Müslüman eğer Salih amel sahibi değilse, yani hayırda yarışmıyorsa, düzgün işler yapmıyorsa; iyiliği yayıp kötülüğü önlemek gayreti içinde değilse, kuru imanın meyve vermeyen bir ağaçtan hiçbir farkı olmadığı bilinmelidir.

Kendilerini, seçilme şansı yüksek bir aday olarak gördüğümüz sayın Muharrem İnce’nin önünde artık yeni bir sahife vardır. Cumhurbaşkanı seçildiği takdirde,  6 OK’u, kimileri gibi, ‘modası geçmiş’ ilkeler olarak kabul etmeyip, bizi Çağdaş Milletler seviyesinin üzerine çıkaracak ilkeler olarak savunacağını umuyoruz. Ayrıca, Cumhurbaşkanı seçildiği takdirde Saray’da değil, Çankaya Köşkü’nde görev yapacağını ve Saray’ın bir Bilim Merkezi olarak hizmet edeceğini açıklamasını da takdirle karşıladığımızı belirtmeliyiz.

Çankaya Atatürk’ün Devrim Karargâhıydı. Çankaya Cumhuriyet demektir. Bu nedenle, Beştepe’deki o ihtişamlı Saray’ın Cumhurbaşkanlığı makamı olarak seçilmesini hiçbir zaman kabullenemedik.

Beklentimiz, 16 yıldır süren AKP kabusunun 24 Haziran’da sona  ermesi; AKP’nin ‘Devleti de özelleştirme’ anlayışına son verilerek, devlet kurumlarının yeniden normal  işlevlerine kavuşturulmaları; yeterinden fazla gerilen toplumun artık normalleşmesidir.

Fakat, Türkiye’nin bir de ROTA MESELESİ bulunmaktadır.

Ülkemiz için asıl tehdit kaynağı olan Batı İttifakı içinde kaldığımız sürece,  her zaman bir Beka Meselesi ile karşı karşıya olacağımız aslâ unutulmamalıdır. Batı; Ilımlı İslâm,  FETÖ ve PKK ile Millî Devlet yapımızı dağıtmayı hedeflemiştir. Batı’dan gelecek tehditleri bertaraf etmenin; Batı’nın Siyasî ve İktisadî vesayetinden kurtulabilmemizin yegâne yolu, Atatürk’ün Plânlı Karma Ekonomi Modelinin benimsenerek, Üretim Ekonomisine geçilmesi ve başta Çin ve Rusya olmak üzere, Bölge Devletleriyle ilişkilerimizin güçlendirilmesidir. Batı’nın siyasî ve iktisadî vesayetini kırmanın başka yolu yoktur.

24 Haziran sonrasında büyük güçlükler yaşanacağı tabiîdir.  Ekonomide işlerin yoluna girmesi; devletteki tahribatın onarılması İç Cephe’nin yeniden tahkimi  muhakkak ki, zaman alacaktır. Fakat, milletimiz, güçlükleri birlikte omuzlamamız şartıyla gereken fedakârlığı gösterecektir. Ancak burada çok önemli bir hususa ayrıca dikkat çekmek isteriz: Sayın Muharrem İnce’nin de vurguladığı gibi, bugüne kadar yaşanan atama rezaletlerinin tekrarlanmaması için, kamuda yapılacak atamalarda, kriterler titizlikle belirlenmelidir. Fakat,  daha da önemlisi, Cumhuriyet Değerlerine Bağlılığın “Temel Kriter” olarak belirlenmesidir. Demokrat olmak uğrunda bu Temel Kriterlerden taviz verilemez. Bu  bakımdan demokrasi anlayışımızın da gözden geçirilmesi gerekmektedir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678